28 Aralık 2009 Pazartesi

Dört Ülke, Dört Askeri Darbe Üzerine (3)

Şili: Yüzleşmesi Zor bir Geçmiş, 1973-1988


Şili’de 4 Eylül 1970’deki genel seçimlerde Halk Birliğinin (Unidad Popular) adayı olan Salvador Allende Gossens, “Şili tarzı Sosyalizm” (La vía Chilena al socialismo) sloganıyla oyların %43’ünü alarak cumhurbaşkanı seçilir. Zamanın ABD Başkanı Richard Nixon, Allende hükümetinin devrilmesi için Project FUBELT denilen bir programı yürürlüğe koyar. 16 Ekim 1970’de Şili’deki CIA ofisine gelen memorandumda “Allende’nin bir askeri darbeyle durdurulması kesin ve sürekli politikamızdır. En uygunu, bu işin 24 Ekim öncesi gerçekleştirilmesidir, ancak bu tarihten sonra da çabalar büyük bir gayretle devam ettirilecektir. Bu amaç için her türlü yol kullanılacak ve maksimum baskı uygulanacaktır. Bu faaliyetler, ABD hükümetinin korunması amacıyla büyük bir gizlilik ve güvenlik içinde yürütülecektir” denilmektedir.


Allende’nin toprak reformu, sanayi tesisleri ve yer altı zenginliklerinin ulusallaştırılması gibi politikaları, hem Şili’nin egemen güçleri ile hükümeti karşı karşıya getirir, hem de ABD’nin bölgedeki ulusal çıkarlarına ciddi darbe vurur. 1971’de Küba lideri Fidel Castro’nun 4 haftalık Şili ziyareti de ABD’nin Allende konusundaki kuşku ve endişelerini iyice arttırır. ABD, Allende’yi devirmek için aktif olarak harekete geçer. 11 Eylül 1998’de gizliliği kaldırılan ve Ulusal Güvenlik Arşivindeki belgeler, Şili’deki darbenin ABD tarafından organize edildiğini kuşku bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır.

İlk hedef ekonominin çökertilmesi ve Allende’ye halk desteğinin erozyona uğratılmasıdır. Nitekim, 15 Eylül 1971’de Nixon’un CIA direktörü Richard Helms’e gönderdiği bilgi notunda “Allende’yi yerinden etmek ve bir daha seçilmesine engel olmak için Şili ekonomisini çökertin” talimatı vardır. Bu çerçevede Şili ekonomisi ciddi bir krize sürüklenir.

Hükümet ile egemen güçler arasında açık ilk çatışmalar 1973 yılında ortaya çıkar. Özellikle yüksek yargı sık sık anayasal sınırlarını aşarak, mevcut statükoyu Allende’nin reformlarından korumaya çabalar. Şili Anayasa Mahkemesi 26 Mayıs 1973 tarihinde oybirliği ile aldığı bir kararla Allende hükümetini mahkeme kararlarını uygulamamasından dolayı açıkça kınar.

Orduda da homurtular yükselmektedir. Allende’ye karşı ilk darbe girişimi 29 Haziran 1973 tarihine Yarbay Roberto Souper’ın “tank baskını” (tanquetazo) ile yaşanır. Bu darbe girişimi, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Carlos Prats tarafından hızlı bir şekilde bastırılır.



22 Ağustos 1973 tarihinde Temsilciler Meclisine (Cámara de Diputados) hakim olan muhalefetteki Hıristiyan Demokrat Parti ve Milliyetçi Parti milletvekilleri, 81’e 47 oyla kabul ettikleri “Şili Demokrasisinin Yıkımı” bildirgesinde, “hükümetin anayasa ihlallerini engellemesi için,” silahlı kuvvetleri açıkça “göreve” çağırırlar.

ABD’nin onay ve desteğini de alan askerler 11 Eylül 1973 günü darbe için harekete geçerler. Şili Deniz Kuvvetleri ülkenin en stratejik üslerinden Valparaíso’yu işgal eder, radyo ve televizyon istasyonlarına el koyar. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Augusto José Ramón Pinochet Ugarte (Pinochet) Şili Başkanlık Sarayına (La Moneda) tank ve piyade birlikleri sevk eder. Caddelerde ciddi bir mukavemetle karşılaşmayan birlikler, sarayı kuşatırlar. La Moneda’daki direniş beklenenden uzun sürer. Bunun üzerine, Şili Hava Kuvvetleri uçakları başkanlık sarayını havadan vurur. Allende bu saldırıda ölür. Cunta, Allende’nin Fidel Castro’nun kendisine hediye ettiği AK47 ile intihar ettiğini iddia eder.

Askeri cunta, Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Pinochet, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Gustavo Leigh Guzmán, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral José Toribio Merino Castro ve Şili Polis Teşkilatı (Carabineros de Chile) Genel Müdürü Korgeneral César Mendoza Durán’dan oluşur. Pinochet 17 Aralık 1974 tarihinde cunta tarafından resmen devlet başkanlığına seçilir.

Darbeyi izleyen ilk aylarda binlerce Şilili solcu veya solcu olduklarından şüphelenilen kişi öldürülür veya gözaltında “kaybolur.” Askeri kuvvetler, 40,000 kişiyi Şili Ulusal Stadına hapsedip işkenceden geçirirler. “Ölüm kervanları” (Caravana de la Muerte) adı verilen cuntaya bağlı cinayet çeteleri muhaliflerin kaçırılıp yok edilmesinde kullanılır. İlk 3 yıllık süre boyunca Şili’de 130,000 kişi tutuklanır ve işkenceden geçirilir.

Şili Ulusal İstihbarat Örgütü DINA, liberal ve solcu muhaliflere karşı güney Amerika diktatörlerinin CIA koordinasyonunda ortaklaşa yürüttükleri “Condor Operasyonu” çerçevesinde yurtdışında yüzlerce siyasi göçmenin izini bularak öldürür. Sivil egemenler de DINA’ya destek vermekten çekinmezler. Şili’nin en çok satan “saygın” gazetesi El Mercurio, DINA tarafından 1975 yılında öldürülen 119 muhalifin aslında bir örgüt iç hesaplaşmasında öldükleri gibi haberleri yaymak için sıklıkla kullanılır.

DINA’nın kurbanları arasında sürgündeki önemli muhalif liderler de vardır. Pinochet’nin selefi olan ve Allende hükümetine karşı harekete geçmektense istifayı yeğleyen General Carlos Prats 1974’te Buenos Aires’te öldürülür. Bolivya eski Başkanı Juan José Torres, 2 Haziran 1976’da aynı kentte suikasta kurban gider. Allende hükümetinde bakanlık yapan Şili’nin eski ABD büyükelçisi Orlando Letelier, 21 Eylül 1976’da arabasına yerleştirilen bir bomba ile Washington’da katledilir. Şili’nin 1964-1970 arası cumhurbaşkanlığını yapan ve başlarda Allende’ye karşı orduyu destekleyen Hıristiyan Demokrat lider Eduardo Frei Montalva da, zamanla cuntaya karşı pozisyon alınca, DINA tarafından 22 Ocak 1982’de zehirlenerek ortadan kaldırılır. Montalva’nın en büyük oğlu Eduardo Frei Ruiz-Tagle, 1994-2000 yılları arasında Şili cumhurbaşkanlığı yapacaktır.



1986 yılında Şili Komünist Partisinin silahlı kanadı Manuel Rodríguez Yurtsever Cephesi militanları, Pinochet’yi taşıyan araç konvoyuna roketle saldırırlar. Zırhlı aracına roket isabet etmesine rağmen, Pinochet, 5 koruma görevlisinin öldüğü bu suikasttan sağ kurtulur.

1980 Anayasasının gerektirdiği gibi 5 Ekim 1988 tarihinde Pinochet’nin bir 8 yıl daha başkanlıkta kalması için referandum yapılır. Uluslararası baskı sonucu 5 Eylül 1987’de politik propaganda serbest bırakıldığından, ülkede Pinochet aleyhine çok ciddi bir muhalefet gelişir ve hayır oyları %55.99 seviyesine ulaşarak %44.01’de kalan evet oylarını aşar.



Pinochet’nin referandumu kaybetmesinin ardından, 14 Aralık 1989’da Şili’de demokratik seçimler yapılır. Seçimleri 17 sağcı partinin oluşturduğu “Sonuç” (Concertación) cephesi kazanır ve Hıristiyan Demokrat Patricio Aylwin devlet başkanı olur. Aylwin, büyükelçi Raúl Rettig’in başkanlığında 8 kişilik bir “Gerçek ve Uzlaşma Ulusal Komisyonu” (Comisión Nacional de Verdad y Reconciliación) kurar. Komisyon 1991 yılı Şubat ayında yayınladığı raporunda işkence ve tutukevlerinde — Esmeralda gemisi, Colonia Dignidad ve Víctor Jara stadyumunda — 1973-1990 yılları arasında 28,000 kişinin işkenceden geçirildiği, 2,279 kişinin de askeri rejim tarafından “kaybedildiğini” belgeler.

Anayasadaki geçici hükümler sayesinde, Pinochet 1989 yılında cumhurbaşkanlığından ayrılmasına rağmen Mart 1998 tarihine kadar ülkenin Genelkurmay Başkanı olarak silahlı kuvvetlerin başında kalır. Daha sonra da, yine 1980 Anayasası gereği, yaşam boyu senatör olarak ant içer. Önce sırtını orduya dayaması, sonra da parlamenter dokunulmazlık, sabık diktatörün Şili’de yargılanmasını imkansız kılar.



Pinochet, tam da kendni dokunulmaz ve güvende hissettiği bir dönemde tedavi amacıyla gittiği Londra’da, İspanyol hakim Baltasar Garzón Real’in hakkında düzenlediği bir tutuklama tezkeresine dayanılarak 17 Ekim 1998’de tutuklanır. Bu tezkere, Şili’de cunta döneminde öldürülmüş İspanyol vatandaşlarına ilişkindir. 48 saat sonra, aynı mahkemenin Pinochet’nin sistematik işkence, yasadışı alıkoyma, cinayet ve ortadan kaybolma vakalarına ilişkin olarak tutuklamasını emreden ikinci bir tezkeresi de İngiliz makamlarına ulaşır. Söz konusu suçların çoğu Arjantin ve Şili`de işlenmiştir, ancak hakim Garzón, bu ülkelerdeki yargı yollarının kapalı olduğunu belirterek, insanlık suçlarında yargılama hakkının evrensel olduğunun altını çizmiş ve bu sebeple yargılamanın İspanya`da da yapılabileceğine karar vermiştir. İngiliz mahkemeleri de, aynı doğrultuda Pinochet’nin yargılanmak üzere İspanya’ya “iade” edilebileceğine karar verir.

Bütün bunlar İngiltere’de İşçi Partisi hükümetini sıkıntıya sokan gelişmelerdir. İki ülke arasında önemli bir ticaret hacmi mevcuttur. Ayrıca, Falkland savaşı sırasında Pinochet İngiliz uçaklarının ülkesindeki askeri üsleri kullanmasına izin vermiştir ve zamanın başbakanı Margaret Thatcher ile çok iyi ilişkileri vardır. 1999 yılında, Thatcher’in Pinochet ile bu yakınlığını Muhafazakar Parti’yi “Pinochet Partisi” (“the party of Pinochet”) diye adlandırarak eleştiren Tony Blair artık başbakandır ve “taçlanan baş akıllanır.” İçişleri Bakanı Jack Straw, 2000 yılının Mart ayında “sağlık sebepleriyle” Pinochet’nin tutukluluk halini kaldırarak Şili’ye dönmesine izin verir.

Pinochet, 3 Mart 2000’de Şili’ye döner ve ilk işi havaalanında tekerli sandalyeden kalkarak destekçilerini selamlamak olur. Sabık diktatörün sağlığı oldukça yerindedir. Üstelik havaalanında Pinochet’yi kendisinden Şili Genelkurmay Başkanlığını devralan Orgeneral Ricardo Izurieta resmi törenle karşılar. Cumhurbaşkanı Ricardo Lagos, Pinochet’nin Şili’ye muzaffer bir şekle dönüşünün utanç verici olduğunu ve ülkesinin uluslararası imajına zarar verdiğini açıklayarak tepkisini ortaya koyar.

Pinochet’nin yargılanmaksızın Şili`ye dönmesi insan hakları savunucularını hayal kırıklığına uğratsa da, insanlık suçlarına ilişkin davaların üçüncü bir ülkede açılabilmesi olgusu, insan hakları mücadelesinin önemli dönüm noktalarından biri olur.

2000 yılının Mart ayında, Şili parlamentosu, anayasal bir “eski cumhurbaşkanı” kavramı getiren anayasa değişikliğini kabul eder. Bu değişiklik, Pinochet’ye hem daha güçlü bir dokunulmazlık, hem de ölümünün ardından karısı ve çocuklarının bile yararlanabileceği iyi bir maaş sağlar.

Buna rağmen, 1988 yılına kadar Pinochet yanlısı olmuş bir Şilili hakim olan Juan Guzmán Tapia, 6 Mart 2000’de eski diktatöre karşı bir kamu davası açarak dokunulmazlığının kaldırılmasını ister. Şili Anayasa Mahkemesi, hakim Juan Guzmán'ın isteğini yerinde görür. Bu sayede, Pinochet hakkında “ölüm kervanları” (Caravana de la Muerte) adı verilen çetelerin 75 kişiyi kaçırmasına ilişkin dava açılır. Bu kişiler resmi olarak “ölü” değil “kayıp” statüsünde olduklarından ve cesetler bulunamadığından cinayet davası açılamamıştır.

Ancak Şili Anayasa Mahkemesi, Temmuz 2002’deki başka bir kararıyla, vasküler demans sebebiyle Pinochet’nin yargılanmasının mümkün olmadığına karar verir. Davanın savcısı Hugo Guttierez bu karar üzerine kamuoyuna “Ülkemiz, ancak politik dönüşümün izin verdiği ölçüde adalet dağıtabiliyor” açıklamasını yapar.



2004 yılında cumhurbaşkanı Ricardo Lagos’un talimatıyla Episkopos Sergio Valech başkanlığında 8 kişilik bir “Politik Hapis ve İşkence Ulusal Komisyonu” (Comisión Nacional sobre Prision Politica y Tortura) kurulur. Komisyonda cumhurbaşkanı yardımcısı María Luisa Sepúlveda da vardır. Komisyon, 35,868 kişinin tanıklığına başvurarak hazırladığı ilk raporunu 29 Kasım 2004 tarihinde kamuoyuna sunar; 1 Haziran 2005 tarihinde de ek 8,000 tanığın ifadelerine dayanan ikinci rapor açıklanır. Raporlarda 28,459 işkence vakasının doğruluğu belgelenir. Devlet, bu kurbanlara veya birinci derece akrabalarına hayat boyu maddi tazminat ödemeyi kabul eder. Ancak komisyonun çalışma ilkeleri gereği tanık ifadeleri 50 yıl gizli kalacak ve kamu ile paylaşılmayacaktır; o sebeple bu ifadeler mahkemelerde cuntaya karşı delil olarak kullanılamamaktadır. Pinochet’nin büyük kızı Lucía Pinochet Hiriart, Valech raporunun yayınlanmasının ardından, 1976-1990 yılı arasındaki insan hakları ihlallerini “barbarca ve nedensiz” olarak niteler.

Şili Anayasa Mahkemesi, 2004 Mayısında savcılığın yeni kanıt olarak mahkemeye sunduğu ve Pinochet’nin ABD’de bir yerel televizyona verdiği röportajı gösteren kayıtları esas alarak bir önceki kararını bozar ve sabık diktatörün yargılanmasında sağlığı açısından bir engel olmadığına karar verir. Yeni dava, 1974 yılında General Carlos Prats suikastı ve 1975 yılında 119 kişinin DINA tarafından öldürülmesiyle sonuçlanan Colombo operasyonunu içerir şekilde genişletilir. O sırada 90 yaşında olan Pinochet, devlet başkanı olarak DINA’nın doğrudan kendisine bağlı çalışıp çalışmadığı sorusuna “Hatırlamıyorum, ama doğru değil. Eğer doğru ise de, zaten hatırlamıyorum” diye cevap verir.

2005 yılının Ocak ayında, Şili Silahlı Kuvvetleri resmi olarak geçmişteki insan hakları ihlalleriyle ilgili sorumluluğunu kabul eder. Bunu izleyen günlerde, devletin diğer güvenlik organları da benzer itiraflarda bulunurlar, ancak bunların “resmi devlet politikası çerçevesinde değil, münferit gelişmiş olaylar” olduğu konusunda ısrar ederler.

Aynı yıl ABD hükümeti, Pinochet’nin yurtdışında çok sayıda bankada 27 milyon doları olduğunu açıklar. 22 Kasım 2005 tarihinde Pinochet hakkında bu kez vergi kaçırma ve usulsüz gelir sağlama suçlamalarıyla dava açılır.

Concertación cephesi Şili politikasına 20 yıl hakim olur. 2006 yılının Ocak ayında Şilililer sosyalist Michelle Bachelet’i ilk kadın cumhurbaşkanları olarak seçerler. Bachelet’in babası Alberto Bachelet de cunta kurbanıdır ve 12 Mart 1974’te işkence sonucu öldürülmüştür. Bachelet ve annesi de cuntadan nasiplerini almışlardır; 10 Ocak 1975’te tutuklanıp, Villa Grimaldi üssünde günlerce işkenceden geçirilmişlerdir.
30 Ekim 2006’de İspanyol hakim Alejandro Madrid, Pinochet’yi 36 kaçırma, 23 işkence ve 1 cinayetten sorumlu olmakla suçlayarak dava açar.

25 Kasım 2006’da 91. yaşgünü mesajında Pinochet, karısının okuduğu bir mesajda “Bütün olanların politik sorumluluğunu üstleniyorum” açıklamasını yapar. 2 gün sonra, Santiago mahkemesi Salvador Allende’nin iki koruma görevlisinin kaçırılıp öldürülmesi suçlamasıyla Pinochet’nin ev hapsine karar verir. Ancak Pinochet, 10 Aralık 2006’da, suçlandığı 300 davadan hiçbirinden hüküm giymeden ölür.

Diğer cuntacıları da yargılamak mümkün olmaz.

Allende’nin başkanlık sarayına hava saldırısı emrini veren Gustavo Leigh Guzmán, hem General Pinochet’nin cunta içinde artan gücünü açıkça eleştirdiği, hem de ekonomi konusunda Pinochet’nin ABD eğitimli “Chicago Boys” denilen prensleriyle sürekli ters düştüğü için, 24 Temmuz 1978’de diğer cunta liderlerinin oybirliği ile tüm görevlerinden azledilir. Orgeneral Leigh Guzmán, 12 komünist liderin kaçırılması ve kaybolmasına karıştığı iddiasıyla mahkemece tutuklanır; ancak Şili Anayasa Mahkemesi af kanunu uyarınca sabık generalin salıverilmesine karar verir. 21 Mart 1990’a Şili Komünist Partisinin silahlı kanadı Manuel Rodríguez Yurtsever Cephesi militanları, Leigh Guzmán’a ofisinde silahlı bir saldırı düzenlerler. 5 kurşunla vurulmasına rağmen eski cuntacı, bu suikast girişiminden sadece bir gözünü kaybederek kurtulmayı başarır. Guzmán, 29 Eylül 1999 günü geçirdiği kalp krizi sonucu Santiago Hava Kuvvetleri hastanesinde cunta dönemi suçlarına ilişkin hiç yargılanmamış olarak ölür.

José Toribio Merino Castro, 11 Mart 1981 ile istifa ettiği 8 Mart 1990 arasındaki dönemde cunta hükümetinin başbakanı olarak görev yapmıştır. Merino Castro cunta üyesi olarak hiç yargılanmaz ve 1996 yılında 80 yaşında lenfomadan ölür. Ölümünden sonra Şili Deniz Kuvvetleri, sabık cunta liderinin onuruna denizaltı filosuna lojistik destek veren ana gemisine BMS Almirante Merino adını verir.

Darbeden 1 gün önce, Şili Polis Teşkilatı Genel Müdürlüğü görevine karşılık Allende’ye karşı darbeye katılmaya ikna edilen ve cuntanın kirli işlerinin çoğunu yapan César Mendoza Durán, görev süresi boyunca Peru ve Ekvator polis teşkilatlarından onur madalyaları alır; Kraliçe 2. Elizabeth tarafından da “Royal Victorian Order” madalyasıyla şereflendirilir. Ancak 1985 yılında üç komünist lider (José Manuel Parada, Manuel Guerrero ve Santiago Nattino) başları kesilmiş olarak bulunur. Oysa artık, eski cunta günleri geride kalmıştır ve bu “faili meçhul” cinayetler büyük bir toplumsal tepkiye sebep olur. Şili tarihine “kesilmiş boğazlar vakası” (Caso Degollados) olarak geçen bu kanlı olay, ulusal ve uluslararası baskı sonucu Mendoza Durán’ın 2 Ağustos 1985’de Şili Polis Teşkilatı Genel Müdürlüğü görevinden istifasıyla sonuçlanır. Ancak Mendoza Durán bu ve diğer suçlarından dolayı hiçbir zaman yargı önüne çıkarılmaz ve 1996 yılında Santiago Polis hastanesinde ölür.
 
Kaynakça
  1. Faundez, Julio. Marxism and Democracy in Chile: From 1932 to the fall of Allende. New Haven: Yale University Press. 272 pp. 16 Kasım 1988. ISBN-13: 978-0300040241
  2. Collier, Simon; Sater, William F. A History of Chile: 1808-2002. Cambridge: Cambridge University Press. 2. baskı, 478 pp. 18 Ekim 2004. ISBN-13: 978-0521534840
  3. Kornbluh, Peter; White, Yvette [eds]. Pinochet: Archive Posts Records on former Dictator's Repression, Acts of Terrorism, U.S. Support. Electronic Briefing Book No. 212. The National Security Archive. 12 Aralık 2006. http://www.gwu.edu/~nsarchiv/NSAEBB/NSAEBB212/index.htm
  4. Church Report: Covert Action in Chile 1963-1973. US Department of State. 18 Aralık 1975. http://foia.state.gov/Reports/ChurchReport.asp
  5. Kornbluh, Peter. Still Hidden: A Full Record Of What the U.S. did in Chile. Washington Post. 24 Ekim 1999; sayfa B01. http://www.hartford-hwp.com/archives/42a/127.html
  6. Chile and the United States: Declassified Documents relating to the Military Coup, 1970-1976. The National Security Archive. 21 Ocak 1982. http://www.gwu.edu/~nsarchiv/NSAEBB/NSAEBB8/nsaebb8.htm
  7. Memoria Viva: Archivo digital de las Violaciones de los Derechos Humanos de la Dictadura Militar en Chile (1973-1990). Proyecto Internacional de Derechos Humanos. http://www.memoriaviva.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder