.
Bu yazı "Ne antisemitzmdir?" başlığıyla 16 Haziran 2006 tarihli Taraf gazetesinde yayınlanmıştır.
AB Temel Haklar Ajansı (FRA) tarafından kullanılan antisemitizm tanımı (http://bit.ly/7UhLFL), İsrail’e çifte standart uygulamanın da antisemitizm olduğunu belirtir. Örneğin ABD'nin 1 milyondan fazla Iraklıyı kırımına sessiz kalır; Darfur'da 300,000 kişiyi katleden rejime arka çıkar; 40,000 kişinin canına mal olan Kürt sorununa kılıf bulmaya çalışırken; okullarda sadece ve sadece Gazze katliamını telin için saygı duruşu düzenlemek antisemitizmdir. Mısır'ın Gazze sınırına çelik duvarla kapatmasına ses çıkartmayıp İsrail'i ablukanın tek müsebbibi ilan etmek de, Ocak'ta Mısır'ın İHH'nın "Yol Açık Konvoyu"nu ölüm ve yaralanmalar meydana gelecek şekilde engellemesine suskun kalıp 5 ay sonra Mavi Marmara konusunda feryat figan etmek de, çifte standart uygulamaktır. Konu Gazze'deki katliamın, ablukanın veya insanların canına mal olan bir engellemenin kınanması değil, İsrail'in ayrılarak sadece onun kınanmasıdır.
Değerli şair/yazar Roni Margulies "Irkçılığın Son Kalesi İsrail" başlığıyla 17.7.2006'da BirGün'de, 2.6. 2010'da Taraf'ta yayınlanan yazısında, İsrailli Yahudilerin %40’ının Arap kökenli İsraillilerin ülkeyi terk etmesini, %67’sinin Arap komşu istememesini, %41'inin eğlence tesislerinin ayrılmasını, %63’ünün Arapları tehdit olarak görmesini eleştiriyordu: "Bu vahşi, tüyler ürpertici ırkçılık, dünyanın başka hiçbir ülkesinde böylesi oranlarda, bu kadar rahatlıkla dile getirilemez.."
Oysa Margulies, %70’den fazlası Yahudilerin ülkeyi terk etmesini isteyen, %64’ü Yahudi komşu istemeyen, %85’i Yahudileri "sadık yurttaş" kabul etmeyen; Yahudilerin MİT (%57), ordu (%55), yargı (%55) ve Emniyet'te (%55) çalışmasından rahatsız olacağını söyleyen Türkiyelileri başka bir röportajında değerlendirirken çifte standart kullanıyordu: "Yahudilere karşı yaygın komplo teorileri var. Irkçılık düzeyinde. Ama gündelik, saldırgan ve azgın bir ırkçılık değil."
Bugün "sadece Yahudileri barındıran" "ırkçılığın son kalesi" İsrail'in vatandaşlarının % 76,7’si Yahudi; % 19,1’i Müslüman % 2,6’sı Hıristiyan ve % 1,6’sı Dürzi iken; "azgın bir ırkçılık" yaşanmayan Türkiye'de 1915'te %20 civarında olan gayrimüslim nüfus 1927'de % 2,5'e düşmüştü.Çünkü, Türkiye'nin kuruluş felsefesi tüm etnik unsurları "tek kimlik" içerisinde eriterek veya milli sınırlar dışına çıkararak bir ulus-devlet yaratmaktı. Vecdi Gönül bu felsefeyi "Bugün eğer Ege’de Rumlar ve Türkiye’nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba aynı milli devlet olabilir miydi? Bu mübadelenin ne kadar önemli olduğunu size hangi kelimelerle anlatsam bilmiyorum, ama eski dengelere bakarsanız, bunun önemi çok açık ortaya çıkacaktır." diye özetliyordu. 1915'te Anadolu’daki Ermenilerin neredeyse tamamı zaten ortadan kaldırılmıştı. Lozan Antlaşması uyarınca; Türkiye'deki 1,250,000 Rum ve Ortodoks Hıristiyan Yunanistan’a zorunlu göç ettirildi. 2 Mart 1923'de dönemin Sağlık Bakanı Rıza Nur TBMM'de "İstanbul’da 30,000 Yahudi vardır. [...] Tabii, olmasalardı daha iyi olurdu..." demekteydi. Neredeyse 100,000 Yahudi 1922-1958 arasında uygulanan politikalarla göçe zorlandı.
Yine Margulies'in yazısındaki "İsrail gayrimeşru bir korsan devlet" ifadesi, "kurumsal ve meşru ırkçılığın son kalesi " cümlesiyle birlikte okunduğunda; FRA'nın "antisemitizmin İsrail Devletiyle ilişkilendirilerek dışavurum yolları" arasında saydığı "İsrail Devletinin varlığının ırkçı bir çaba olduğunu iddia ederek, Yahudi halkının kendi kaderini tayin hakkını reddetmek" örneğiyle örtüşmektedir.
Margulies, Taraf'taki "Terörist kime denir" başlıklı (5.6.2010) yazısında da, "Sorunun temel nedeni, 1948 yılında İsrail’in sadece Yahudileri barındıran ve yerli halkı zor kullanarak dışlayan bir devlet olarak kurulmuş olması." diyor.
Siyonizmin amacının "birbirlerine tarih ve kan bağıyla bağlı" homojen bir ulus-devlet yaratmak olduğunu yadsımıyorum ve bunu şiddetle eleştiriyorum. 29 Kasım 1947'de BM Paylaşım Planı ile Filistin toprakların %44'ü Araplara, %56'sı Yahudilere verildiğinde, bölgede 1,350,000 Arap ve 650,000 Yahudi yaşamaktaydı. 14 Mayıs 1948'de İsrail kurulduktan bir gün sonra Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak orduları İsrail topraklarına girdiler. İsrail'in galibiyeti Siyonizm için bulunmaz bir fırsat yarattı ve uygar bir devlet için asla kabul edilmeyecek biçimde İsrail ve işgal altındaki topraklardan 700,000 Filistinli sürülerek mültecileştirildi. Buna karşılık Iraklı, Yemenli, Suriyeli, Lübnanlı, Mısırlı, Libyalı, Tunuslu, Faslı ve Cezayirli 900,000 Yahudi, İsrail yüzölçümünün 4 katı arazi ve taşınmazları gasp edilerek tehcir edildi; 680,000 mülteci İsrail'e yerleşti. O sebeple, Arap-İsrail sorununa değinilirken "yurtsuzlaştırma" kavramının sadece Filistinliler için kullanılması veya Filistinlilerin anavatanlarına dönme hakkı savunulurken, Yahudilerin taşınmazlarının iadesi/tazmini sorununu yok saymak da çifte standarttır.
Bir yanlış diğerini haklı kılmaz, ancak "yerli halkı zor kullanarak dışlayan bir devlet olarak kurulan" tek ülke İsrail değildir; ama nedense bu sebeple meşruiyeti sorgulanan sadece odur: İki örnekle yetinelim: Avustralya'da Aborijin nüfusu, 1788'de Avrupalıların gelişinden önce 500,000 civarındaydı; 1900'lerin başında "hastalık ve etnik temizlik" yoluyla 93,000'e düştü. Üstelik 1960'lara kadar Aborijin çocuklar asimilasyon amacıyla zorla ailelerinden alınmıştı. 2008'de Başbakan Kevin Rudd, "ölüm, acı ve ıstırap yaratan uygulamaları" için Aborijinler'den özür diledi. Keza ABD'nin batıya genişlemesi de böyle oldu: 8 Eylül 2000'de Bureau of Indian Affairs Başkanı, "Yerli Amerikalılara dair herşeyi yok etmek" amacıyla kurulan ajansının uyguladığı sistematik etnik temizlik için özür dilemişti. Bu devletler sadece beyaz adamı barındıran birer devlet olarak kuruldu. Onların "haksız, adaletsiz, hukuksuz, yerli halkı dışlayan" birer "gayrımeşru bir korsan devlet " olduğu hiç ifade edilmiyor oysa. Sorun İsrail'in eleştirilmesi değil, sadece onun eleştirilmesi ve buna dayanarak sadece onun var olma hakkının reddedilmesidir.
Margulies, Erdoğan’ın "Bugün Yahudi imajının Nazi imajından hiç farkı yoktur." demesini [FRA'nın tanımında " İsrail politikaları ile Naziler arasında kıyaslamalar yapmak"], "İsrail'in kontrolü altına olan bir dünya medyası var, onu da özellikle vurgulamak lazım.." açıklamasını [Yahudilerin medyayı [...] kontrol ettiğini iddia ederek onları şeytanlaştırmak], "Biz, ecdadınız kovulduğu zaman, sizi bu topraklarda misafir eden Osmanlı’nın torunları olarak konuşuyoruz." diyerek Türkiyeli Yahudileri İsrail’le aynı kefeye koymasını [Tüm Yahudileri İsrail'in eylemleriyle ilişkilendirmek]; "Netanyahu ile o kadar rahat konuşamam ama Beşir ile rahatlıkla konuşurum. [...] Niye? Bir Müslüman soykırım yapamaz." demecini antisemit bulmayarak "Hiçbir zaman antisemit laf etmedi. Bundan ötesi palavra." diyor; Başbakan’ın "Yaptıkları icatlar sayesinde oturdukları yerden para basarlar…" demesini de [Yahudileri karakterize etmek için klasik antisemitizm imgeleri kullanmak] "iyi niyetli sözler" diye değerlendiriyordu.
Sözü Herkül Milas'a bırakalım: "Asıl dikkat edilmesi gereken [...] 'sıradan' antisemitizm [...] sıradan milliyetçilik gibi, içten içe kaynayan bir illettir. İnsanı körletir ve yöneltir, ama varlığının farkında olmayız. Zaten stereotip düşünce bilincimizin dışındadır. Bizler önyargımızı 'bilgi' ve 'yargı' olarak algılar, mantıklı argümanlarla haklı gösteririz."
16 Haziran 2010 Çarşamba
22 Mart 2010 Pazartesi
Hayır efendim, 100,000 Ermeni'yi sınır dışı edemezsiniz...
.
Birbirlerine taban tabana zıt paradigmaları olduğu iddiasındaki AKP ve CHP, İsveç Parlamentosunun Ermeni Soykırımını kabul etmesinden sonra, ırkçı çizgide buluşarak Türkiye’deki Ermenistan göçmenlerinin sınırdışı edilmesi fikrini beraberce savunmakta bir beis görmediler.
Daha 2009 yılı Ocak ayında “Biz, dedeleriniz, ecdadınız kovulduğu zaman, sizi kalkıp da bu topraklarda ağırlayan, bu topraklarda misafir eden Osmanlı’nın torunları olarak konuşuyoruz.” [1] cümlesiyle Türkiye vatandaşı Yahudileri İsrailliler ile aynı kefeye koymakta mahsur görmeyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, aynı fütursuzlukla birkaç gün önce Londra’da BBC’ye verdiği demeçte “Ülkemde, 170,000 Ermeni var; bunların 70,000’i benim vatandaşımdır. Ama 100,000’ini biz ülkemizde şu anda idare ediyoruz. E ne yapacağım ben yarın, gerekirse bu 100,000’ine ‘hadi siz de memleketinize’ diyeceğim, bunu yapacağım. Niye? Benim vatandaşım değil bunlar. Ülkemde de tutmak zorunda değilim.” [2] diyordu.
Aralık 2008’de “Özür Diliyorum” kampanyası hakkında “Cumhurbaşkanı'nın bu kampanyayı desteklediği görülüyor. Abdullah Gül, cumhurun, yani Türk milletinin cumhurbaşkanlığını yapsın, etnik kökeninin değil. Cumhurbaşkanı'nın anne tarafından etnik kökenini araştırın görürsünüz.” [3] sözleriyle Gül'ün kökeniyle ilgili başlattığı ırkçı polemik sebebiyle Ankara 2. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından mahkum edilen [4] CHP’li Canan Arıtman da, 15 Mart 2010’da İsveç’e “misilleme” olarak “Türkiye’de çalışan kaçak Ermenilerin sınır dışı edilmesi, İsveç’te tasarı lehine oy kullanan veya oylamaya girmeyen üç Türk parlamenterin Türkiye vatandaşlığının iptal edilmesi” [5] gibi tuhaf önerileri gündeme getirdi.
İşin en utanç verici yanı, her iki siyasi akım için de, Türkiye’de yaşayan Ermenistanlıların insan değil, “misillemelerde kullanılacak rehine” konumunda olmasıydı. Aslında bu “misilleme” taktiği, 4 yıl önce Fransa Parlamentosunun Ermeni soykırımını inkar edenlere cezai yaptırım öngören tasarıyı gündemine aldığı dönemde, AKP’li Yaşar Yakış ve CHP’li Şükrü Elekdağ tarafından, Türkiye’de çalışan 70,000 Ermenistan vatandaşının sınırdışı edilmesi önerisinin tekrarıydı. [6]
Fransızların sınırdışı edilmesi de insanlık dışı bir tepki olacaktı ama, işin ilginç yanı bu absürd öneride de hedefin Türkiye’deki Fransızlar değil, Ermenistanlılar olmasıydı. Bu konudaki en çarpıcı yorumlardan biri privatesozluk.com sitesindekiydi:
Varlık Vergisi ve 6/7 Eylül olayları’nın ardından Rumların bir kısmı Türkiye’den ayrılmıştı, ama asıl kovalama 1964’deki sınırdışı kararıyla yaşandı. 1930’da İsmet İnönü ve Elefterios Venizelos hükümetleri arasında imzalanan “İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Anlaşması,” 1923 nüfus mübadelesiyle Yunanistan’a göçe zorlanmış ve Türk uyruğundan çıkarılmış Rumlara İstanbul’a yerleşme ve çalışma hakkı tanımıştı. 1960’lı yıllarda ortaya çıkan Kıbrıs ve Batı Trakya sorunları, hükümetin ve Türk basınının İstanbullu Rumları EOKA’ya faaliyetlerine destek olmakla suçlamasıyla toplumda büyük bir infiale sebep oldu ve EOKA’nın Kıbrıslı Türklere saldırılarına “misilleme olarak”, 16 Mart 1964’de Türkiye hükümeti, Seyrisefain Anlaşmasını tek taraflı feshederek, Yunanistan uyruklu Rumların taşınmazlarına el koydu ve bir hafta içinde ülkeyi terk etmelerini istedi. Çoğu yüzyıllardır bu topraklarda yaşayan İstanbullu Rum işadamlarından oluşan 12,562 Yunanistan yurttaşı bu kararla yanlarına sadece bir bavul ve 200 lira almalarına izin verilerek sınırdışı edildi. [7] Zorla sınırdışı edilenlerin akrabaları da eklenince, 40,000 Rum ülkeyi terk etmiş oldu. [8]
Burada bir parantez açıp hatırlatalım: Kendisini “Soykırım Uzmanı” olarak gören Başbakan Erdoğan’ın, İsveç Parlamentosuna “kızma hakkı” olup olmadığı da tartışmalıydı. En son 7 Aralık 2009’da, Johns Hopkins Üniversitesindeki konuşmasında “belgeleri bizzat okuduğunu” belirten Başbakan, “Osmanlı'nın Ermenilere soykırım uyguladığına kesinlikle inanmadığını” vurgulamış, “Benim ecdadım soykırım yapmamıştır, yapmaz.” demişti.
Başbakan, Müslümanların soykırım yapmayacağını da Kasım ayında dile getirmiş, Darfur’da 300,000 kişinin öldürülmesi sebebiyle Uluslararası Ceza Mahkemesinin tutuklama kararı verdiği Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir hakkında, “Ben Netanyahu ile o kadar rahat konuşamam, ama Beşir ile rahatlıkla konuşurum. […] Niye? Bir Müslüman böyle bir şey yapamaz ki. Bir Müslüman soykırım yapamaz.” demişti. [9] Aslında Başbakan, açıklamasıyla bir taşla iki kuş vurabilme yeteneğini sergilemiş, hem Sudan’da soykırım olmadığını, hem de Gazze’de soykırım yaşandığını tek nefeste açıklamıştı. Seth Freedman, The Guardian’daki “Erdoğan’ın Müslümanlara körü körüne güveni” başlıklı yazısında, Başbakanın El-Beşir’i desteklemekte yalnız kaldığı, yakın tarihin en büyük katliamlardan birinin üzerini örtmenin suça ortaklık etmek olacağını belirtmiş; “Hepsinden daha vahimi, Başbakan’ın sözlerinde görülen o ırkçı ton.” [10] eleştirisinde bulunmuştu. Benzer eleştirileri Ahmet Altan [11] ve Yıldıray Oğur [12] da dile getirmişlerdi.
Başbakan 9 Temmuz 2009’da da Sincan Özerk Bölgesi için “Yüzlerce insanın öldürüldüğü ve bini aşkın insanın yaralı olduğu bir olayı adeta bir soykırım. Herhalde başka bir kelime ifade etmez. Bunu hem bir soydaş olarak hem aynı değerleri paylaşan insanlar olarak söylemek durumundayız.” demişti. [13, 14] Yine bir taşla iki kuş vuran Başbakan; sadece Çin’in soykırımcılığını değil; “Ne mutlu Türküm diyene” söylemindeki “Türk”ün aslında bir üst kimliğe işaret ettiği propagandasını da ifşa etmişti. Aslında Erdoğan, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün 10 Kasım 2008’deki “Bugün eğer Ege’de Rumlar ve Türkiye’nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba aynı milli devlet olabilir miydi? Bu mübadelenin ne kadar önemli olduğunu size hangi kelimelerle anlatsam bilmiyorum, ama eski dengelere bakarsanız, bunun önemi çok açık ortaya çıkacaktır. [Türkiye’nin] gerçekten çağdaş, medeni ve aydınlanmış insanların ülkesi olabilmesinde Cumhuriyet’in başlangıcındaki prensipler çok önemliydi.” [15] açıklamasını tamamlamaktaydı. Devlette devamlılık esastı ve ulus-devletin temeli, ırksal soydaşlık algısıydı.
Parantezi kapatıp, yasadışı göçmenlere geri dönelim. Yasadışı göçmen sorunu, AB ülkelerinin de en çetrefilli gündem maddelerinden birisidir. AB ülkelerinde, vatandaşlarımızın önemli bir oranını oluşturduğu 8 ile 10 milyon arası yasadışı göçmen olduğu düşünülmektedir. Aşırı sağcı partiler bu göçmenleri “her derdin müsebbibi” olarak yaftalayarak “zenofobi”yi politik bir koz olarak kullanmaktan çekinmezken; özellikle sendikalar, kiliseler, insan hakları örgütleri ve toplumun duyarlı kesimleri zorla sınırdışı uygulamalarına karşı ciddi bir direniş göstermektedirler.
Direnişin ilk sebebi, “toplu deportasyon” fikrinin prensip olarak demokrat bir ülkede kabul edilemez oluşudur. Yasadışı bulundukları ülkelerde dahi, bireyler temel dokunulmaz haklara sahiptir. İdarenin sınırdışı kararına yargı önüne itiraz etmek, bu haklardan biridir. Kategorik sınırdışı uygulamalarında, en azından bu hakkın kullanılamayacağı aşikardır. Sonuçta ülke yetkilileri, her yasadışı göçmenin durumunu vaka bazında değerlendirmek zorundadırlar.
Toplu sınırdışı söylemi, insan hakları örgütleri tarafından toplumdaki yabancı düşmanlığını körüklediği için de eleştirilmektedir. Bu söylemin ardında, toplumda yaşanan sosyal ve ekonomik sıkıntılar için bir “günah keçisi” belirleyerek, toplumsal öfkenin bir etnik veya dinsel gruba yönlendirilmesi düşüncesi vardır.
Bir başka itiraz sebebi ise insanidir. Ucuz işgücü olarak yararlanılan ve o sebeple varlıklarına göz yumulan yasadışı göçmenlerin, konjonktür gerektiriyor diye kurdukları düzenden sökülüp atılmaları insanlık dışı bir uygulamadır. Pek çok ülkede göçmenler zamanla iş bulmuş, sosyal ilişkiler kurmuş; evlenmiş ve çocuk yapmış durumdadırlar. Kısaca, göçmenler zamanla yaşadıkları toplumun bir parçası haline gelmektedirler. Özellikle küçük çocukları olan ailelerin sınırdışı edilmesi, AB’de kamuoyu vicdanını ciddi biçimde yaralamaktadır. O sebeple Belçika’da 2009 yılında 25,000 yasadışı göçmenin affedilmesi gibi yasal düzenlemeler zorunlu hale gelmektedir. [16]
Araştırmacı-Yazar Alin Osinyan’ın daha yakınlarda yayınlanan araştırması, Başbakanın deyimiyle “idare edilen” Ermenistanlı göçmenlerin %48’inin, 1998 depreminin yaşandığı Shirak'tan geldiğini göstermektedir. Aynı araştırma Ermenistan'da yaşanan sancılı ekonomik sürecin Türkiye'ye gelerek kaçak işçi olarak çalışmada başlıca neden olduğunu ortaya koymaktadır. [17] Bu sürecin önemli bir sebebinin Türkiye’nin sınırı kapalı tutması olduğu da unutulmamalıdır.
Son olarak, gözden kaçırılmaması gereken çok önemli bir noktanın altını çizmek gerekir: Din veya etnik köken gibi bir aidiyet gözeterek planlandığında, toplu deportasyon açık bir ırkçı bir eylem ve saldırıdır. Türkiye’deki diğer yasadışı göçmenlere göz yummaya devam ederken, sadece Ermenistanlıları hedef almak tam da budur.
Üstelik, bütün bunların dışında, Canan Arıtman’ın veya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sözleri, başka bir perspektiften dehşetle bakmayı gerektiriyor: Sırf etnik aidiyetleri sebebiyle Ermenilerin Anadolu’dan tehciri düşüncesi, size hangi tarihsel olayı anımsatıyor?
Kaynakça
Birbirlerine taban tabana zıt paradigmaları olduğu iddiasındaki AKP ve CHP, İsveç Parlamentosunun Ermeni Soykırımını kabul etmesinden sonra, ırkçı çizgide buluşarak Türkiye’deki Ermenistan göçmenlerinin sınırdışı edilmesi fikrini beraberce savunmakta bir beis görmediler.
Daha 2009 yılı Ocak ayında “Biz, dedeleriniz, ecdadınız kovulduğu zaman, sizi kalkıp da bu topraklarda ağırlayan, bu topraklarda misafir eden Osmanlı’nın torunları olarak konuşuyoruz.” [1] cümlesiyle Türkiye vatandaşı Yahudileri İsrailliler ile aynı kefeye koymakta mahsur görmeyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, aynı fütursuzlukla birkaç gün önce Londra’da BBC’ye verdiği demeçte “Ülkemde, 170,000 Ermeni var; bunların 70,000’i benim vatandaşımdır. Ama 100,000’ini biz ülkemizde şu anda idare ediyoruz. E ne yapacağım ben yarın, gerekirse bu 100,000’ine ‘hadi siz de memleketinize’ diyeceğim, bunu yapacağım. Niye? Benim vatandaşım değil bunlar. Ülkemde de tutmak zorunda değilim.” [2] diyordu.
Aralık 2008’de “Özür Diliyorum” kampanyası hakkında “Cumhurbaşkanı'nın bu kampanyayı desteklediği görülüyor. Abdullah Gül, cumhurun, yani Türk milletinin cumhurbaşkanlığını yapsın, etnik kökeninin değil. Cumhurbaşkanı'nın anne tarafından etnik kökenini araştırın görürsünüz.” [3] sözleriyle Gül'ün kökeniyle ilgili başlattığı ırkçı polemik sebebiyle Ankara 2. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından mahkum edilen [4] CHP’li Canan Arıtman da, 15 Mart 2010’da İsveç’e “misilleme” olarak “Türkiye’de çalışan kaçak Ermenilerin sınır dışı edilmesi, İsveç’te tasarı lehine oy kullanan veya oylamaya girmeyen üç Türk parlamenterin Türkiye vatandaşlığının iptal edilmesi” [5] gibi tuhaf önerileri gündeme getirdi.
İşin en utanç verici yanı, her iki siyasi akım için de, Türkiye’de yaşayan Ermenistanlıların insan değil, “misillemelerde kullanılacak rehine” konumunda olmasıydı. Aslında bu “misilleme” taktiği, 4 yıl önce Fransa Parlamentosunun Ermeni soykırımını inkar edenlere cezai yaptırım öngören tasarıyı gündemine aldığı dönemde, AKP’li Yaşar Yakış ve CHP’li Şükrü Elekdağ tarafından, Türkiye’de çalışan 70,000 Ermenistan vatandaşının sınırdışı edilmesi önerisinin tekrarıydı. [6]
Fransızların sınırdışı edilmesi de insanlık dışı bir tepki olacaktı ama, işin ilginç yanı bu absürd öneride de hedefin Türkiye’deki Fransızlar değil, Ermenistanlılar olmasıydı. Bu konudaki en çarpıcı yorumlardan biri privatesozluk.com sitesindekiydi:
“Hayır Türkiye’den 70,000 Fransız’ın sınırdışı edilmesi gibi bir durum olsa anlayacağım da; Fransız’a kızıp, Ermeni’yi kovmak niye? Şimdi bu 70,000 Ermeni’yi hadi sınır dışı ettik… Sonra gitti İsviçre de benzer bir soykırım yasası çıkardı mesela… Ardından bizim gene 70,000 Ermeni’yi sınır dışı etmemiz gerekecek. Ama sınırdışı edecek Ermeni bulamayacağız.”Üstelik Türkiye bu konuda sabıkalıydı ve o sebeple bu görüşlere kuru sıkı bir tehdit olarak bakmak olanaksızdı. 50 yıl önce de, vatandaş Rum, Ermeni ve Yahudiler “iç düşman,” Türkiye’de yaşayan Yunanistanlı, Ermenistanlı ve İsraillilerse, “misillemelerde kullanılacak rehine” konumundaydı.
Varlık Vergisi ve 6/7 Eylül olayları’nın ardından Rumların bir kısmı Türkiye’den ayrılmıştı, ama asıl kovalama 1964’deki sınırdışı kararıyla yaşandı. 1930’da İsmet İnönü ve Elefterios Venizelos hükümetleri arasında imzalanan “İkamet, Ticaret ve Seyrisefain Anlaşması,” 1923 nüfus mübadelesiyle Yunanistan’a göçe zorlanmış ve Türk uyruğundan çıkarılmış Rumlara İstanbul’a yerleşme ve çalışma hakkı tanımıştı. 1960’lı yıllarda ortaya çıkan Kıbrıs ve Batı Trakya sorunları, hükümetin ve Türk basınının İstanbullu Rumları EOKA’ya faaliyetlerine destek olmakla suçlamasıyla toplumda büyük bir infiale sebep oldu ve EOKA’nın Kıbrıslı Türklere saldırılarına “misilleme olarak”, 16 Mart 1964’de Türkiye hükümeti, Seyrisefain Anlaşmasını tek taraflı feshederek, Yunanistan uyruklu Rumların taşınmazlarına el koydu ve bir hafta içinde ülkeyi terk etmelerini istedi. Çoğu yüzyıllardır bu topraklarda yaşayan İstanbullu Rum işadamlarından oluşan 12,562 Yunanistan yurttaşı bu kararla yanlarına sadece bir bavul ve 200 lira almalarına izin verilerek sınırdışı edildi. [7] Zorla sınırdışı edilenlerin akrabaları da eklenince, 40,000 Rum ülkeyi terk etmiş oldu. [8]
Burada bir parantez açıp hatırlatalım: Kendisini “Soykırım Uzmanı” olarak gören Başbakan Erdoğan’ın, İsveç Parlamentosuna “kızma hakkı” olup olmadığı da tartışmalıydı. En son 7 Aralık 2009’da, Johns Hopkins Üniversitesindeki konuşmasında “belgeleri bizzat okuduğunu” belirten Başbakan, “Osmanlı'nın Ermenilere soykırım uyguladığına kesinlikle inanmadığını” vurgulamış, “Benim ecdadım soykırım yapmamıştır, yapmaz.” demişti.
Başbakan, Müslümanların soykırım yapmayacağını da Kasım ayında dile getirmiş, Darfur’da 300,000 kişinin öldürülmesi sebebiyle Uluslararası Ceza Mahkemesinin tutuklama kararı verdiği Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir hakkında, “Ben Netanyahu ile o kadar rahat konuşamam, ama Beşir ile rahatlıkla konuşurum. […] Niye? Bir Müslüman böyle bir şey yapamaz ki. Bir Müslüman soykırım yapamaz.” demişti. [9] Aslında Başbakan, açıklamasıyla bir taşla iki kuş vurabilme yeteneğini sergilemiş, hem Sudan’da soykırım olmadığını, hem de Gazze’de soykırım yaşandığını tek nefeste açıklamıştı. Seth Freedman, The Guardian’daki “Erdoğan’ın Müslümanlara körü körüne güveni” başlıklı yazısında, Başbakanın El-Beşir’i desteklemekte yalnız kaldığı, yakın tarihin en büyük katliamlardan birinin üzerini örtmenin suça ortaklık etmek olacağını belirtmiş; “Hepsinden daha vahimi, Başbakan’ın sözlerinde görülen o ırkçı ton.” [10] eleştirisinde bulunmuştu. Benzer eleştirileri Ahmet Altan [11] ve Yıldıray Oğur [12] da dile getirmişlerdi.
Başbakan 9 Temmuz 2009’da da Sincan Özerk Bölgesi için “Yüzlerce insanın öldürüldüğü ve bini aşkın insanın yaralı olduğu bir olayı adeta bir soykırım. Herhalde başka bir kelime ifade etmez. Bunu hem bir soydaş olarak hem aynı değerleri paylaşan insanlar olarak söylemek durumundayız.” demişti. [13, 14] Yine bir taşla iki kuş vuran Başbakan; sadece Çin’in soykırımcılığını değil; “Ne mutlu Türküm diyene” söylemindeki “Türk”ün aslında bir üst kimliğe işaret ettiği propagandasını da ifşa etmişti. Aslında Erdoğan, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün 10 Kasım 2008’deki “Bugün eğer Ege’de Rumlar ve Türkiye’nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba aynı milli devlet olabilir miydi? Bu mübadelenin ne kadar önemli olduğunu size hangi kelimelerle anlatsam bilmiyorum, ama eski dengelere bakarsanız, bunun önemi çok açık ortaya çıkacaktır. [Türkiye’nin] gerçekten çağdaş, medeni ve aydınlanmış insanların ülkesi olabilmesinde Cumhuriyet’in başlangıcındaki prensipler çok önemliydi.” [15] açıklamasını tamamlamaktaydı. Devlette devamlılık esastı ve ulus-devletin temeli, ırksal soydaşlık algısıydı.
Parantezi kapatıp, yasadışı göçmenlere geri dönelim. Yasadışı göçmen sorunu, AB ülkelerinin de en çetrefilli gündem maddelerinden birisidir. AB ülkelerinde, vatandaşlarımızın önemli bir oranını oluşturduğu 8 ile 10 milyon arası yasadışı göçmen olduğu düşünülmektedir. Aşırı sağcı partiler bu göçmenleri “her derdin müsebbibi” olarak yaftalayarak “zenofobi”yi politik bir koz olarak kullanmaktan çekinmezken; özellikle sendikalar, kiliseler, insan hakları örgütleri ve toplumun duyarlı kesimleri zorla sınırdışı uygulamalarına karşı ciddi bir direniş göstermektedirler.
Direnişin ilk sebebi, “toplu deportasyon” fikrinin prensip olarak demokrat bir ülkede kabul edilemez oluşudur. Yasadışı bulundukları ülkelerde dahi, bireyler temel dokunulmaz haklara sahiptir. İdarenin sınırdışı kararına yargı önüne itiraz etmek, bu haklardan biridir. Kategorik sınırdışı uygulamalarında, en azından bu hakkın kullanılamayacağı aşikardır. Sonuçta ülke yetkilileri, her yasadışı göçmenin durumunu vaka bazında değerlendirmek zorundadırlar.
Toplu sınırdışı söylemi, insan hakları örgütleri tarafından toplumdaki yabancı düşmanlığını körüklediği için de eleştirilmektedir. Bu söylemin ardında, toplumda yaşanan sosyal ve ekonomik sıkıntılar için bir “günah keçisi” belirleyerek, toplumsal öfkenin bir etnik veya dinsel gruba yönlendirilmesi düşüncesi vardır.
Bir başka itiraz sebebi ise insanidir. Ucuz işgücü olarak yararlanılan ve o sebeple varlıklarına göz yumulan yasadışı göçmenlerin, konjonktür gerektiriyor diye kurdukları düzenden sökülüp atılmaları insanlık dışı bir uygulamadır. Pek çok ülkede göçmenler zamanla iş bulmuş, sosyal ilişkiler kurmuş; evlenmiş ve çocuk yapmış durumdadırlar. Kısaca, göçmenler zamanla yaşadıkları toplumun bir parçası haline gelmektedirler. Özellikle küçük çocukları olan ailelerin sınırdışı edilmesi, AB’de kamuoyu vicdanını ciddi biçimde yaralamaktadır. O sebeple Belçika’da 2009 yılında 25,000 yasadışı göçmenin affedilmesi gibi yasal düzenlemeler zorunlu hale gelmektedir. [16]
Araştırmacı-Yazar Alin Osinyan’ın daha yakınlarda yayınlanan araştırması, Başbakanın deyimiyle “idare edilen” Ermenistanlı göçmenlerin %48’inin, 1998 depreminin yaşandığı Shirak'tan geldiğini göstermektedir. Aynı araştırma Ermenistan'da yaşanan sancılı ekonomik sürecin Türkiye'ye gelerek kaçak işçi olarak çalışmada başlıca neden olduğunu ortaya koymaktadır. [17] Bu sürecin önemli bir sebebinin Türkiye’nin sınırı kapalı tutması olduğu da unutulmamalıdır.
Son olarak, gözden kaçırılmaması gereken çok önemli bir noktanın altını çizmek gerekir: Din veya etnik köken gibi bir aidiyet gözeterek planlandığında, toplu deportasyon açık bir ırkçı bir eylem ve saldırıdır. Türkiye’deki diğer yasadışı göçmenlere göz yummaya devam ederken, sadece Ermenistanlıları hedef almak tam da budur.
Üstelik, bütün bunların dışında, Canan Arıtman’ın veya Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sözleri, başka bir perspektiften dehşetle bakmayı gerektiriyor: Sırf etnik aidiyetleri sebebiyle Ermenilerin Anadolu’dan tehciri düşüncesi, size hangi tarihsel olayı anımsatıyor?
Kaynakça
- Erdoğan: İsrail insanlık yaşamına kara bir leke düşürdü. Radikal. 6 Ocak 2009. http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=915782&Date=07.01.2009&CategoryID=78
- Zabcı, F.; Ekinci A. 100 bin kaçak Ermeni’yi şimdilik idare ediyoruz. Hürriyet. 17 Mart 2010. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/14130171.asp
- CHP’li Arıtman'dan tahrik edici sözler! haberaktuel.com. 18 Aralık 2008. http://www.haberaktuel.com/CHPli-Aritmandan-tahrik-edici-sozler!-haberi-167899.html
- CHP'li Arıtman, Gül'e tazminat ödeyecek. Star. 25 Mart 2009. http://www.stargazete.com/politika/chpli-aritman-gule-tazminat-odeyecek-177674.htm
- Arıtman: Kaçak Ermeniler'i gönderelim. Radikal. 16 Mart 2010.. http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&ArticleID=985936&Date=16.03.2010&CategoryID=98
- Ermeniler için sınır dışı teklifi. Radikal. 10 Ekim 2006. http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=201105
- Hacır, Gürkan. İstanbul'da Rum, Atina'da Türk olmak. Akşam. 11 Haziran 2009. http://www.aksam.com.tr/2009/06/11/yazar/12976/gurkan_hacir/istanbul_da_rum__atina_da_turk_olmak.html
- Demir, Hülya; Akar, Rıdvan. İstanbul'un Son Sürgünleri / 1964'te Rumların Sınırdışı Edilmesi. İstanbul: İletişim Yayınları. 238 sayfa, 1994. ISBN: 9754704414.
- Erdoğan'a göre Darfur'da soykırım yok! CNNTürk. 9 Kasım 2009. http://www.cnnturk.com/2009/turkiye/11/08/erdogana.gore.darfurda.soykirim.yok/550901.0/index.html
- Freedman, Seth. Erdogan's blind faith in Muslims. The Guardian. 11 Kasım 2009. http://www.guardian.co.uk/commentisfree/2009/nov/11/erdogan-muslims-turkish-sudan-gaza
- Altan, Ahmet. Gazze’den Darfur’a yol gider... Taraf. 7 Mart 2009. http://www.taraf.com.tr/makale/4363.htm
- Oğur, Yıldıray. Sayın Erdoğan, bizden yaşlısın. Taraf. 9 Mart 2009. http://www.taraf.com.tr/makale/4399.htm
- Erdoğan: Soykırım seviyesinde bir vahşet. Yeni Şafak. 10 Temmuz 2009. http://yenisafak.com.tr/Politika/?i=197716
- Turkey attacks China “genocide” BBC News. 10 Temmuz 2009. http://news.bbc.co.uk/2/hi/8145451.stm
- Rum ve Ermeniler kalsa MİLLİ devlet olamazdık. Kanal A Haber. 11 Kasım 2008. http://www.kanalahaber.com/news_detail.php?id=22430
- Belgium declares amnesty for illegal immigrants. CBC News. 11 Kasım 2000. http://www.cbc.ca/world/story/2000/01/19/belgium000119.html
- Türkiye'deki kaçak Ermeniler raporu. CNNTürk. 15 Şubat 2010. http://www.cnnturk.com/2010/turkiye/02/15/turkiyedeki.kacak.ermeniler.raporu/563910.0/index.html
Etiketler:
Ermeniler,
göçmenler,
ırkçılık,
Recep Tayyip Erdoğan,
Soykırım,
tehcir,
Vecdi Gönül
Mazluma da Zalime de (Şahide de) Kimlik Sormamak
“İslamiyet, adil olmamızı emreder, en yakınlarımız suç işleseler onları koruyamayız. Suç ve cürümün bizatihi münkerdir. Eğer Filistinliler, İsrail'in Gazze halkına reva gördüğü zulümleri Yahudilere karşı işleyecek olsalardı, aynı şiddette onlara da karşı çıkardık. Çünkü kim olursa olsun, Allah zulüm işleyenleri sevmez.”
—Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç [1]
Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığını İzleme Merkezi'nin (EUMC) antisemitizm tanımındaki bir başka önemli nokta da, kendi meşrebinize ve aidiyetinize göre İsrail’e çifte standart uygulamamaktır. Halepçe’de, Saddam Hüseyin rejimi tarafından 5,000’den fazla Kürt’ün kimyasal silahlarla katledilmesini “mazlumlar Kürt oldukları için” umursamayıp, “zalimler Rus oldukları için” Çeçenistan’da yaşanan insan kıyımı üzerine yeri göğü inletiyorsanız, “çifte standart uygulamak” ile kastedilen tam da bu durum. Zalim etnik kimliğinden bağımsız zalim; mazlum da etnik kimliğinden bağımsız mazlumdur. “Yeni Dünya Düzeni” taraftarı olduğunuz için yaklaşık 1,000,000 kişinin ölümüne sebep olan Irak işgaline, Müslüman olduğunuz için 300,000 kişinin ölümüne sebep olan Darfur katliamına veya Türk olduğunuz için 40,000 kişinin canına mal olan Kürt sorununa ses çıkarmaz, hatta kılıf bulmaya çalışırken; İsrail’i bir “Yahudi Devleti” algısıyla ayırıp, suçlamak, bu anlamda antisemitizmdir. Yahudi olduğunuz için bir “Yahudi Devleti” algısıyla kayıtsız şartsız İsrail’i haklı görmek de ırkçılıktır. Taraf gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, başka bir perspektiften aynı doğruya işaret etmekteydi:
“Uluslararası sistemin bir adaleti varsa Darfur için El Beşir’den hesap sorduğu gibi Irak için Bush’tan, Gazze için Olmert’ten de hesap sorabilmeliydi. Evet doğrudur. Gazze için bir satır yazmayanların Müslümanları Darfur duyarsızlığı üzerinden dövmeleri sinir bozucudur. [...] Bugün de El Beşir'i savunanlar yine "uluslararası bir komplodan", "Sudan'ın zengin petrol yataklarına konmak isteyen emperyalistlerin oyunlarından", "Sudan'ın parçalanmaya çalışıldığından" bahsetmekteler. [...] Bugün bunu söyleyenler dün, Balkan Kasabı Miloseviç [Uluslararası Ceza Mahkemesi] karşısına çıktığında "Katil hesap verecek" diyenlerdi” [2]Oğur’un Irak için işaret ettiği çifte standart da üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir olgudur; ancak konumuz antisemitizm olduğundan, bu yazıda detayına inmek mümkün değil. O sebeple, bahsettiği çifte standarda örnek olarak Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül’ün biri Gazze, diğeri Darfur katliamıyla ilgili iki yazısına bakalım: BM İnsan Hakları Konseyi Araştırma Heyeti raporunda, 1,500’den fazla sivilin hayatını kaybettiği Gazze saldırıları sırasında, İsrail’in bazıları “insanlığa karşı suç” kapsamına da girebilecek savaş suçları işlediğini belirtti. [3] Bu dizinin daha önce yayınlanan “Kırılma Noktası 2: Dökme Kurşun Harekatı” kısımda bu rapora değinilmişti. O sebeple, —antisemit bir dil kullanmasaydı— Karagül’ün İsrail’i şiddetle eleştirmesinin en doğal hakkı olduğunun altına imza atabilirdik:
“Birkaç gündür Gazze'de olanlar; yüzlerce bombardıman, hiçbir hesaba sığmayan ölçüsüz saldırganlık, insan ırkına duyulan nefretten başka bir şeyle açıklanamayacak hınç, dünya ile alay edercesine bir azgınlık, Hitler zulmünün hesabını sorarcasına bir ahlaksızlık, kendi mutsuzluğunu şiddet olarak ihraç eden bir ülke.” [4]Gazze’deki katliamı “İsrail’in insan ırkına duyduğu nefret” [4] ile tanımlayan Karagül, konu Sudan olunca “zalimin kimliği”ni göz ardı edemediğini ortaya koyuyordu. 30 Eylül 2004’te yayınlanan —EUMC kriterlerine göre yine antisemit bir dil kullandığı— yazısında, ilk bakışta “zalim”miş gibi duran, ama aslında dünya çapında bir Siyonist komploya alet olan “mağdur” Müslüman askerler ve Cancavit milisleri görmekteydi:
“Sudan'ın Darfur bölgesindeki kriz dünya gündeminin ilk sırasına yerleşti. Şaşırtıcı bir durum yok. Anglo-Amerikan-İsrail cephesinin küresel düzen inşasına yönelik planlarıyla karşıt güçler arasındaki çatışmanın ana cepheleri ortaya çıkıyor. […] Mesela Darfur ilk bakışta bir insanlık sorunu. Ancak daha dikkatli bakıldığında yeni küresel sistem inşasına ilişkin planların kesiştiği nokta ya da kırılma noktası olduğu görülüyor. “Kırılma noktası"nda bulunan bölgelerde bazen enerji kaynaklarına, bazen etnik gerilime, bazen kültürel ve dinsel sorunlara ev sahipliği yapıyor.” [5]Oysa, Arjantin askeri cuntasının da yargılanmasını sağlayan savcı olarak büyük saygınlık kazanan hakim Luis Moreno-Ocampo, Sudan hükümetine bağlı askerler ve Cancavit milisleri tarafından 300,000 siyah Sudanlının katledildiği, çocukların sadece öldürülmekle kalmayıp ırzına da geçildiği Darfur katliamı sebebiyle, Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el Beşir hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden (ICC, International Criminal Court) tutuklama kararı çıkarmıştı. [6] Yani ortada, hangi mazeretle olursa olsun yok sayılamayacak bir insanlık suçu vardı ve Yıldıray Oğur'un bahsettiği çifte standart tam da buydu.
Karagül, bir başka yazısında da İsrail hükümetini, uluslararası hukuğu çiğneyen üyeleri üzerinden kınıyordu:
“Aşırı sağ ortaklığıyla ilginç bir hükümet şekillendi. Katillerden, savaş suçlularından oluşan bir hükümet. Mesela, eski Genelkurmay Başkanı Moşe Yaalon. Bu kişinin savaş suçu işlemekle suçlandığını, tutuklanma korkusuyla iki yıl önce Londra'ya gidemediğini hatırlayalım. Başbakan Benjamin Netanyahu'ya Güvenlik danışmanı olarak atanan Uzu Arad iki yıl önce ABD'ye giremedi.” [7]Gerçi Karagül —olayları kendi ideolojik süzgecinden geçirerek komplo teorileri üreten herkesin düşmek zorunda olduğu mantıksal paradoks yüzünden— “Anglo-Amerikan-İsrail cephesi” üyesi olan ABD ve Birleşik Krallık’ın neden Yaalon ve Arad ile uğraşarak bindikleri dalı kestiklerini; yani “küresel düzen inşası”nı riske attıklarını yazılarında açıklayamıyordu ama, uluslararası hukuka bu yazısında gösterdiği inancı, konu Sudan Cumhurbaşkanı için verilen tutuklama kararı olduğunda esirgiyordu:
“Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) beklenen kararı dün açıklandı. Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir hakkında tutuklama kararı çıktı. […] Hartum'da protesto gösterileri yapan Sudanlılar kararı ülkeyi parçalamak için hazırlanan "uluslararası komplo"nun bir parçası olarak görüyor. Pazar günü Darfur'u ziyaret edeceği açıklanan Beşir ise, kararın hiçbir anlamı olmadığını söylüyor. […] Afganistan'da binlerce esirin öldürülmesi soruşturulamadı. Irak'taki işkenceler soruşturulamadı. ABD-İngiliz askerleriyle İsrail istihbaratının toplu katliamları hakkında hiçbir işlem yapılamadı. UCM bunlar için hiçbir şey yapmadı.” [8]İşin ilginç tarafı, ve büyük olasılıkla söylediklerine de inanarak, Karagül, —kendi dahil— Türkiye’deki hiç kimsenin antisemit olmadığını, hatta bunun da kamuflaj amaçlı bir komplo olduğunu savunuyordu:
“Türkiye’de antisemitizmin geleneği yok. […] Türkiye’de 1948’den önce Yahudilere ilişkin hiçbir eleştiri göremezsiniz. 1948’den sonraki de İsrail politikalarının sorgulanmasından ibarettir. […] Bu eleştirileri durdurmak için hiçbir makul ve meşru araçları yok. O yüzden antisemitizmi öne sürüyorlar. […] Türkiye’de antisemitizm olduğu yargısı tamamen bir kamuflaj ve palavra.”Önemli birkaç istisna isim hariç, ülkedeki tüm çevreler benzer bir kanaat taşıyorlardı. Ama özellikle İslami kesim İsrail’deki vahşeti, Yahudi düşmanlığına varan sert bir söylemle oldukça geniş bir biçimde ele alırken, nedense Sudan’daki insanlık suçları konusunda ya ses çıkarmıyor, ya da Karagül gibi olan bitenin aslında bir Siyonist oyun olduğunu iddia ediyordu. Sonuçta, Ali Bulaç’ın “… onlara da karşı çıkardık. Çünkü kim olursa olsun, Allah zulüm işleyenleri sevmez” sözleri havada kalıyordu. Mazlumun da, zalimin de kimliği önemliydi bu kesim için.
Bu çifte standart, sol liberal-İslamcı ittifakının önemli iki ismi olan Taraf gazetesi yazarları Yasemin Çongar [9] ve Ahmet Altan’ı da rahatsız etti. 7 Mart 2009’da Altan, AKP kadrolarına ve İslamcı kesime hitaben bu konuda duyduğu rahatsızlığı yazdı:
“Bütün AKP’lilere ve dindar kardeşlerimize net bir şekilde soralım: Gazze’de Müslüman çocukların öldürülmesi mi sizi o kadar öfkelendirdi yoksa o çocukları öldürenlerin Yahudi olması mı? Ya da, “Müslüman, Hıristiyan, Ermeni, Yahudi, Mecuzi, Budist hiç fark etmez ben çocukların öldürülmesine karşıyım” mı diyorsunuz? […] Ne dediğiniz pek anlaşılmıyor çünkü. […] Darfur’da üç yüz bin insan öldü. Binlerce çocuk var ölenlerin arasında. Üstelik o çocukları sadece öldürmediler. Aşağılıkça bir de ırzına geçmişler çocukların. Nerde peki sizin o gökgürültüsü gibi patlayan vicdanınız? Darfur’da Müslüman çocukların ırzına geçip öldürenlerin de Müslüman olması mı sizi böylesine suskun kılıyor? […] Bir an durun. Ve, kendinize bir sorun. Eğer Darfur’da o çocukların ırzına geçip öldürenler Müslüman değil de Yahudi olsaydı böyle sessiz mi kalacaktınız gene? […] Biliyoruz ki o Müslüman çocukları öldürenler Müslüman olmasaydı yeri göğü inletirdik. Bu, ikiyüzlülük değil mi peki?
[…] Gazze’de mazlumu tutanlar neden Darfur’da zalimi tutuyor? […] “Cancavit” […] Afrikalıların köylerini basıyor, kadınlarla çocukların ırzına geçiyor, öldürüyor, evleri yakıyor. Desteklediğimiz insanın yaptırdıkları bunlar. Bütün bu yapılanları destekliyor musunuz gerçekten? Çocukların ırzına geçsinler mi? İnsanları öldürsünler mi? Köyleri yaksınlar mı? Bu yapılanların aynısını Yahudiler yapsaydı destekleyecek miydiniz? Vicdanımızın verdiği hüküm, zalimin dinine göre değişiyor mu?” [10]3 Şubat 2009 tarihinli Taraf gazetesinde Murat Belge, başka bir çifte standarttan duyduğu rahatsızlığını şöyle dile getiriyordu:
“Siz dünyaya kendinizi böyle hizmet vermek üzere “arz” ettiğinizde, dünya da, böyle bir hizmeti vermeye ehil olup olmadığınızı bilmek ister. Öğrenmek için ilk bakacağı yer, sizin memleketin içidir. Bu hizmete talip olan siyasî önder, şu örnekte Hamas’a gösterdiği şefkati kendi ülkesindeki benzer hareketlere de gösteriyor mu, yoksa onlardan esirgiyor mu? […] Türkiye söz konusu olduğunda bu önder sesini yükselte yükselte, “Türkiye’nin özür dileyeceği bir davranışı olmamıştır” diyorsa, uluslararası alanda üstlenmek istediği role en yatkın kişi olduğu iddiası, pek de inandırıcı olmaz. […] Kendi ülkenin muhafazakârlarının, statüko koruyucularının, sağ ve otoriter kesiminin hoşuna gidecek sözlemi tutturacaksan, dünyada hak ve adalet savunmacısı rolüne girmek şayan-ı tavsiye değildir.” [11]EUMC’nin antisemitizm tanımında bahsettiği çifte standarda başka bir çarpıcı örnek de, yazar Cengiz Çandar’ın Yeni Şafak gazetesinde 5 Nisan 2002 tarihinde yayınlanan ve “Günümüzdeki İsrail politikaları ile Naziler arasında kıyaslamalar” yapmaktan kendini alamadığı yazısıydı:
“Nazilerin İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudilere uyguladığı muamelenin bir benzeri, İsrail tarafından bugün tam 35 yıldır işgal altında yaşatılan Filistinlilere uygulanıyor ve bunun manzaraları her gün milyonlarca insanın televizyonlar sayesinde gözünün içine giriyor. […] Peki, daha sonra İsrail’in kurucu kadroları olacak unsurların, Filistin’de İngiliz ordularının “‘içinde” Türklere karşı savaştığını biliyor musunuz? Bunu Yahudi tarihçiler anlatıyor.” [12]Özellikle alıntıdaki son iki cümle, doğrudan Yahudilere karşı bir husumet yaratmayı amaçlamaktadır. Çandar’ın, Filistin’de Birleşik Krallık ordusundaki diğer koloni askerlerinden bahsetmeden, Cevat Rıfat Atilhan’ın Millî İnkılâp dergisinde ve kitaplarında [13] da sık sık tekrarladığı biçimde, Türklere karşı çarpışan Yahudileri cımbızla çekip çıkarması, kendi inançlarından dolayı algıda seçicilik değilse, düpedüz hedef göstermektir. Bu tür yazılar, Millî Gazete [14, 15] ve Ortadoğu [16] gibi gazetelerde de “Yahudiler, Osmanlı’yı arkadan vurdu” gibi başlıklarla yer almaktadır.
“Çanakkale Boğazı'ndaki düşman ordularına katılmak ve Türklere karşı savaşmak üzere karar aldılar. [...] İşte şimdi Yahudiler, [...] genlerinin emrine girip Türk milletini arkadan vuracaktı. Yahudi'nin vefa borcu ödeme usulü böyleydi tabi...” [14]Tarihin, izole edilen olgularla genel durumdan bağımsız bir biçimde yeniden inşası, bilimsel geçersizliğinin yanı sıra, ciddi bir tehlike yaratır: Yahudilerin Çanakkale’de ve Filistin’de Osmanlı İmparatorluğu’na karşı çarpışması; Theodor Herzl’in Sultan II. Abdülhamid’den toprak talebi, II.Abdülhamid’in tahttan indirilmesi sırasında heyette bir Yahudi’nin de bulunması ve 1948’de İsrail’i kuranlar arasında Filistin’de çarpışmış olan Yahudilerin de olması gibi diğer izole olgularla birlikte okunduğunda, “hain Yahudilerin kendi amaçları için Osmanlı’yı yıktıkları” havasını doğurur. Ve bu komplo teorisinin sonucunda akla gelen bir soru da “Dün bize ihanet eden Yahudiler, bugün neden sadık olsunlar ki?” olacaktır.
“Efendim, "en azından Yahudiler biz Türklere karşı savaşmadılar." Yalan. Çanakkale'de Sion Katır Alayı ile İngiliz ve Fransızlara destek verdiler.” [15]
“Ey Yahudi! Unuttun mu? [...] 1915 yılını!.. Hani Çanakkale'de istila ordusuna gönüllü yazılıp bize karşı savaştığınızı. Hatırla Siyon Katır Birliği olayını! Çanakkale sırtlarında Mehmetçiğin oluk gibi kanını akıtan ve sizin taşıdığınız cephaneleri.” [16]
Gerçekten de 1915’de 650 Yişuv (Filistin’de yaşayan 30,000 kişilik Yahudi Cemaati) üyesi, Birleşik Krallık ordusuna gönüllü olarak katıldı ve Zion Mule Corps (Ester Bölüğü) olarak da bilinen 38. Tabur (38th Battalion of the Royal Fusiliers) bu askerlerle kuruldu. [36] Ester (Katır) Bölüğü’nün bel kemiğini, Cemal ve Enver Paşa’ların “Siyonistler dikkatli olun! Bize karşı çıkarsanız size Ermenilere yaptığımızı yaparız” tehdidi ile karşılaşan ve Cemal Paşa’nın 30 Mart 1917 tarihli emriyle çöle sürülen Yahudilerden, İskenderiye’ye ulaşabilenler oluşturuyordu. [17] Sir Mark Sykes, bu sürgünü 28 Nisan 1917 tarihinde Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği mesajda şu sözlerle anlatmıştı:
“Tel Aviv yağmalandı. Filistin'deki 10,000 Yahudi şimdi evsiz ve aşsız. Bütün Yishuv yok olmayla karşı karşıya. Cemal Ermeni politikalarının Yahudilere de uygulanacağını çok açık ilan etti.” [17, 18]9 Mayıs 1917’de Reuters Haber Ajansı da, gazetelere şu haberi geçiyordu
“On April 1 an order was given to eport all the Jews from Tel-Aviv, including citizens of the Central Powers, within forty-eight hours. A week before, three hundred Jews were expelled from Jerusalem; Jamal Pasha declared that their fate would be that of the Armenians; the eight thousand deportees from Tel Aviv were not allowed to take any provisions with them; and after the expulsion their houses were looted by Beouin mobs; two Yemenite Jews who tried to oppose the looting were hung at the entrance to Tel Aviv so that all might see, and other Jews were found dead in the dunes around Tel Aviv." [18, 19]Ester bölüğünün 562 askeri, değişik dönemlerde Çanakkale’ye sevk edilen 410,000 kişilik Birleşik Krallık ordusunun içinde Çanakkale Savaşına da katıldı. Ancak Gelibolu’ya çıkartma yapan 79,000 kişilik Fransız Doğu Sefer Ordusunda (Corps Expéditionnaire d'Orient), dönüşümlü olarak 4 tabur Müslüman Senegalli (123e Bataillon Tirailleurs Sénégalais, 130e Bataillon Tirailleurs Sénégalais, 20e Bataillon de Tirailleurs Sénégalais, 20e Bataillon Tirailleurs Sénégalais du Maroc), 4 alay Cezayir ve Tunuslu Bedevi (1er Régiment de Zouaves, 2e Régiment de Zouaves, 3e Régiment de Zouaves, 4e Régiment de Zouaves) görev yaptı; [20] Birleşik Krallık ordusunda da 2 alay Hintli Müslüman asker (89th Punjabi Regiment —Indian Expeditionary Force G, 2nd Punjab Regiment —69th Punjabis ve 72nd Punjabis) [21] ve Filistinli, Suriyeli, Mekkeli, Medineli Araplar bulunmaktaydı. [20] Yani, Osmanlı’ya karşı Çanakkale’de savaşanlar arasında Yahudilerden çok daha fazla Müslüman asker vardı.
Üstelik, eğer illa aidiyetler mevzubahis edilecekse, o zaman “Çanakkale zaferini bir Yahudi kökenli başkumandanın emir ve komutasında kazandık.” demek gerekmez mi? Bir Ortadoğu uzmanı olarak Çandar’ın, “Gelibolu Aslanı” olarak da anılan ve Osmanlı’nın “Mareşal” ünvanı verdiği Korgeneral Otto Liman von Sanders’in baba tarafının Prusyalı bir Yahudi ailesi olduğunu bilmemesi mümkün mü? [22]
1918’de de 1,192 eski Osmanlı tebaası Yahudi’den oluşan 40. Tabur (40th Battalion of the Royal Fusiliers) kuruldu. Her iki tabur da, Filistin’de Birleşik Krallık saflarında Osmanlı ordusuna karşı savaştı. [17] Ancak o önemde, sadece Mısır Sefer Birliği (Egyptian Expeditionary Force) komutanı Mareşal Edmund Henry Allenby’nin emrindeki 67,000 kişilik düzenli orduda, 5,000 civarında Osmanlı tebaası Filistinli, Suriyeli, Ürdünlü, Mekkeli ve Medineli Müslüman Arap asker mevcuttu. Buna, 1916-1918 yılları arasındaki Büyük Arap İsyanı’nın kilometre taşı olan Akaba savaşı döneminde Mekke Şerifi Hüseyin bin Ali ve Thomas Edward Lawrence’ın emri altında bulunan yaklaşık 30,000 civarında Bedevi ve Arap dahil değildi. [23] Yani Birleşik Krallık tarafında, Hıristiyan’ı da (61,000), Osmanlı tebaası Müslüman’ı da (35,000), Osmanlı tebaası Yahudi’si de (1,800) çarpışmaktaydı. [23]
Pekiyi, bu ordulara karşı savaşan Filistin’deki Osmanlı’nın Filistin’deki ordularının başına atadığı komutan kimdi? Mareşal Otto Liman von Sanders değil mi? [22] O zaman, Çandar’ın yazısında hassaten geçen “Filistin’de İngiliz ordularının içinde Türklere karşı savaştığını biliyor musunuz?” cümlesinin amacı ne?
“Nazilerin Yahudilere uyguladığı muamelenin bir benzeri İsrail tarafından Filistinlilere uygulanıyor” diyen bir yazıda, 107,000 kişilik İngiliz-Arap ordusunda, 35,000 Müslüman Arap’tan bahsetmeyip, —üstelik Rusya’dan gelerek İngilizlere katılan Yahudilerden de “Filistinli Yahudi” olarak bahsederek— Yahudi askerleri konu etmek, veya Çanakkale savaşına katılan neredeyse yarım milyon kişilik müttefik orduları içinden, 562 kişilik Ester (Katır) Bölüğü’nü bulup çıkararak “Yahudiler Osmanlı ordusuna karşı savaştı” demek, Yahudileri şeytanlaştırmak amaçlı bir söylemdir.
Ancak bu noktada, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Araştırma Heyeti Gazze raportörü yargıç Richard Goldstone’un önemli bir tespitini de anımsatalım:
“Birleşmiş Milletler’in ve uluslararası camianın aşırı sayıda üyesinin diğer ülkelerdeki korkunç insan hakları ihlallerini görmezden gelip, adaletsiz bir biçimde sadece İsrail’i seçerek kınamaları, İsrail’e hukuksal olarak bağlayıcı kabul ettiği standartları çiğneme muafiyeti sağlamaz.” [24]Yani, bir yanlış, başka bir yanlışın gerekçesi olamaz veya onu haklı göstermez.
Cengiz Çandar’ın yazısındaki “Yahudi tarihçiler” göndermesi de bizi “şahit”in kimliğine getiriyor. Dünyayı din veya ırk eksenini temel alarak dar bir klancılık ile yorumlamaya çabalayanlar için oldukça paradoksal olan —ve tam da bu sebepten “şahitliği en inandırıcı” kabul edilmesini sağlayan— bireyin ait olduğu dinsel, ideolojik veya etnik kimliğe eleştirel bakabilmesidir.
Antisemit yayınlarda, özellikle İsrail’i “Filistinlilerin vatanına kurulduğundan” temelde etik dışı bulan Richard Cohen ve Mike Marqusee; Siyonist olduğu halde, Siyonist tezlerinin bir kısmının antisemit olduğunu ileri süren Yezhekel Kaufman ve Rav Michael Lerner; İsrail devletinin Filistinlilerle Yahudilerin ortak yaşam alanı olmasını savunan Uri Avnery ve Prof. Dr. Israel Shahak; İsrail’in Filistin politikalarına ve emperyalist yayılmacılığına karşı olan Prof. Dr. Noam Chomsky ve Prof. Dr. Bertell Olman; Neocon’ların “Islamofaşizm” ve “zafer veya soykırım” gibi söylemlerle yürüttüğü korku politikalarına karşı çıkan, lobi gruplarını da hem antidemokratik oldukları, hem de ABD Yahudilerinin görüşlerini yansıtmadıkları için tehlikeli bulan Eric Alterman gibi aydınlardan; zaman zaman da Joseph G. Burg, Bezalel Chaim ve Norman Finkelstein gibi Yahudi kökenli Soykırım inkarcılarından; bunların etnik kimliklerini ön plana çıkararak sıkça alıntı yapılmasının temel sebebi budur.
Fikirlerin dayandığı sağlam temelleri referans almak yerine, “bak “onlardan” biri de bizimle aynı fikirde” şeklinde ötekileştirilmiş etnik aidiyetin referans olarak gösterilmesi, sadece en bilinen mantıksal hatalardan biri (“argumentum ad verecundiam”) değildir; aynı zamanda “biz ve öteki” ayrımı üzerinden “Yahudilerin bile nefret ettiği Yahudilerden nefret etme” amacına hizmet edebilmektedir. Yeni Şafak gazetesi yazarı İbrahim Karagül, bu bakış açısını bir yazısında gayet net dile getirmekteydi:
“Ömer Madra'nın “İstanbullu Şair” Roni Margulies ile yaptığı ve Açık Radyo ile Açık Site'de yayınladığı söyleşide, Yahudi asıllı bir kişinin İsrail yönetimi, siyonizm ve antisemitizm konularında sarf ettiği sözler oldukça önemli.” [25]Marguiles de bu olgunun farkında görünmektedir: “Bu tür yazılar yazdığım zaman, Yahudi düşmanlığının zaten yaygın olduğu Türkiye’de, bu düşmanlığı adeta haklı gösterecek veriler sunuyor olduğumu düşünmemek zor. Ama n’apalım? Sessiz kalmak daha da zor. Hayır, zor değil, imkânsız.” [26]
Farkına varılması gereken gerçek, Yahudilerin “dünyayı ele geçirme ülküsünde bütünleşmiş bir kitle” değil; diğer etnik gruplar gibi, içinde aşırı ırkçı ve milliyetçilerin de, insan haklarına duyarlı sosyalist ve liberallerin de bulunduğu bireylerden oluştuğudur. Ayşe Hür, bu konuda şunları yazmıştı:
“1990’lardan itibaren, özellikle ABD’deki genç entelektüeller arasında Yahudilik yerine kozmopoliten bir kimliği tercih edenlerin sayısı giderek artmaya başladı. […] Aslında “kendinden nefret” ettiği söylenen grupların asıl eleştirileri İsrail devletinin saldırgan politikaları ve İsrail’deki ultra dinci kesimlerin (Hasidikler) giderek etkinliklerini arttırmasına yönelik. Ancak diaspora toplumlarında bu asimilasyon eğiliminden rahatsızlık duyanlara göre daha iyi iş, daha yüksek statü, daha sorunsuz bir yaşam uğruna Yahudi olmaktan vazgeçmeye hazır olan bu kesimler Yahudiliğin en büyük düşmanları.” [27]Örneğin, Los Angeles Times gazetesinin 1988’de gerçekleştirdiği ankete göre, ABD’deki Yahudilerin %50’si bir Yahudi olarak kendileri için en önemli konunun “sosyal eşitlik” olduğunu ifade ediyor; %17’si ise “İsrail’e bağlılık” diyordu. [28] Aynı gazetenin 1998’de gerçekleştirdiği anket çalışmasında, Yahudilerinin sadece %13’ünün Yahudiliği kimliklerinin en önemli parçası olarak gördükleri, %41’inin ise ilk sırada olmasa da önemli bulduklarını, %25’inin ise kısmen önemli addettiğini gösterdi. Deneklerin %15’i Yahudiliği din, %17’si ise ırk ekseninde tanımlarken, %52’si ortak kültür üzerinden tanımlamayı tercih etti. [29] Daha sonraki yıllarda yapılan anketler de benzer sonuçlar ortaya koydu. Rav Michael Lerner, bu ve diğer anket sonuçlarını yorumlarken, “Bu anket sonuçları göz önüne alındığında, sosyal-eşitliğe yakın duran Yahudilerin açıkça etik dışılığı ve kendine zararlılığı açıkça görülen İsrail politikaları yüzünden kendilerini ihanete uğramış hissetmelerine şaşırmamak lazım.” diyordu. [28]
American Jewish Committee, 11 Aralık 2007 ‘de Amerikalı Yahudiler üzerinde yaptığı bir çalışmayı yayınladı. Bu çalışmanın sonuçlarına göre, ABD’de yaşayan Yahudilerin %82’si Müslüman ülkelerin amacının İsrail’i yok etmek olduğuna inanmasına rağmen; %46’sı bağımsız bir Filistin Devleti’ne taraftı, %43’ü ise karşıydı. Deneklerin %36’sı Kudüs’ün her iki devlet için ortak başkent olmasından yanaydı. ABD’li Yahudiler, kendilerini Cumhuriyetçi’den (%15) çok, Demokrat (%58); muhafazakardan (%25) çok liberal (%47) olarak tanımlıyorlardı. ABD’li Yahudilerin çoğunluğu Bush yönetiminin “neo-con” politikalarının neredeyse tamamına karşıydı.
Örneğin, “ABD Irak’a müdahale etmekte haklı mıydı?” sorusuna Yahudilerin %67’si hayır, %27’si evet diyordu. Deneklerin %76’sı ABD’nin işgal sonrası Irak politikalarını onaylamıyordu. ABD’li Yahudilerin %92’si İran’ın nükleer silah geliştirmesinden endişe duyduklarını ifade ediyor, ancak sadece %35’i İran’a askeri müdahaleye olumlu, %57’si ise “İran’ın nükleer silah geliştirmesini önlemek” amacıyla olsa bile askeri müdahaleye kesinlikle olumsuz bakıyordu. [30] Eric Alterman, The Nation’daki yazısında, “İslamofaşizm” çığırtkanlarının “ya zafer ya soykırım” gibi söylemlerle, Yahudilerin hassas olduğu alanlarda korku tüccarlığı yapan “neo-con”lara rağmen, “Amerikan Yahudiliğinin özgürlükçü hümanizmin kalesi olarak kalmasını takdirle” karşılıyordu. [31]
Bush-Cheney iktidarının sona ermesiyle —aralarında Yahudilerin de olduğu— neo-con grubunun Beyaz Saray üzerindeki etkisi sonra erdi; Başkan Barack Obama kendisine —aralarında Yahudilerin de bulunduğu— çok daha liberal bir danışman kadrosu seçti. ABD’nin İsrail politikaları hakkında 13 Temmuz 2009’da Beyaz Saray’da yapılan danışma toplantısına, J Street ve Jewish Voice for Peace (Barış için Yahudi Sesi) gibi sol eğilimli Yahudi örgütleri de davet edildi; toplantıya katılan 15 örgütün tamamı İsrail’in İşgal Altındaki Topraklar üzerinde yeni yerleşim merkezleri kurmaması konusunda Obama’nın politikalarını destekledi. J Street başkanı Jeremy Ben-Ami, toplantının çıkışında basına yaptığı açıklamada “Burada İsrail’in alması gereken önemli bir mesaj var.” diyordu. [32] İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, bu ve benzeri gelişmeler üzerine Obama'nın başdanışmanları Rahm Emanuel ve David Axelrod'u “kendinden nefret eden Yahudiler” (self-hating Jews) olarak tanımladı. [33]
İşin doğrusu, İsrail politikalarını eleştiren Yahudilerin “kendinden nefret eden Yahudi” olarak yaftalanarak susturulmak istenmesi, sadece Netanyahu'da özgü bir davranış değildir. Aşırı sağcı Yahudiler, “ahavat Yisrael” (Yahudi halkı sevgisi) yoksunu kabul ettikleri 7,000’den fazla Yahudi aydını, masada2000.org adlı sitede fotoğraflarıyla birlikte ifşa etmektedir. [34] İsrail’e muhalif Yahudilerden rahatsız olanlar; onların ünlü dini lider Rav Hillel’in (MÖ 110- MS 10) Yahudi ahlakına ait en önemli iki sözünden birini ihlal ettiğini düşünürler: “Eğer ben kendim için değilsem, kim olacak? Eğer ben yalnızca kendim içimsen, neyim ben? Ve eğer şimdi değilse, ne zaman?” [35] Oysa, İsrail’i eleştiren Yahudiler de, Rav Hillel’in ikinci sözünü anımsatırlar:”Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma. Tevrat bundan ibarettir, kalanı bu kuralın açıklamasıdır.” [35]
Üstelik Yahudilerin çok sesliliği ABD ile sınırlı değildir. Örneğin, Birleşik Krallık’taki The Guardian gazetesi Independent Jewish Voices adıyla açtığı bloğu, ülkenin aynı adlı etkin Yahudi insan hakları örgütüne tahsis ediyordu. Bu blogda, insan hakları konusundaki kanaat liderleri; “Gazze’nin İsrail tarafından boğulmakta” olduğundan, İsrail’in tüm Yahudiler adına konuşma eğiliminden duyulan rahatsızlığa; “bizim ve onların insan hakları” ayrımcılığının ırkçı doğasından, Batı Şeria’daki İsrail politikalarının eleştirilmesine kadar bir dizi konuda eleştirilerini dile getirdiler. [36]
Roni Margulies, Taraf gazetesinde 22 Ocak 2009 günü yayınlanan “Her fırsatta Hamas düşmanlığı” başlıklı yazısında her iki taraftan da “şahide kimlik soranları” eleştirdiği yazısında “İsrail ne zaman bir katliam gerçekleştirse, Müslüman […] televizyonlara söyleşilere davet edilirim. Şunu anlatmaya çalışırım: Siz dünyayı dinî kavramlarla açıklamaya çalıştığınız için, bana baktığınızda “bir Yahudi” görüyorsunuz, […] oysa benim Yahudi olmamın konuyla alakası yok.” [37] dese de, bu yazısını http://www.islamidusunce.net/forum/index.php?topic=6684.0 adresine koyanlar; makaleyi “Yahudi kökenli Türkiyeli yazar, Roni Margulies de Gazze saldırısı sonrası yoğunlaşan Hamas karşıtı kampanyanın arka planına Taraf gazetesinde yazdığı yazıyla dikkat çekiyor” diye tanıtmaktaydı:
"İsrail ne zaman bir katliam gerçekleştirse, Müslüman […] televizyonlara söyleşilere davet edilirim. Şunu anlatmaya çalışırım: Siz dünyayı dinî kavramlarla açıklamaya çalıştığınız için, bana baktığınızda “bir Yahudi” görüyorsunuz, […] oysa […] bu söylediklerimi sosyalist olduğum için söylüyorum, Yahudi olduğum için değil. […] Siz İsrail'in yaptıklarını “Yahudilerin yaptıkları” olarak anlıyorsunuz. Oysa, İsrail Başbakanı ve Genelkurmay Başkanı Yahudi değil de Budist olsaydı, olanlar yine olacaktı […] Ama ne dersem diyeyim, çoğunluğunun beni bir Yahudi olarak dinlediğinden kuşkum yok. […] “Allah Allah,” diye düşünüyorlar, “bir Yahudi nasıl olur da İsrail'i eleştirir!”Margulies ne derse desin, tüm yazıları ve demeçleri bu tartışmanın tarafları tarafından basında hakkında çıkan haber başlıklarında da sürekli vurgulanan “Yahudi” kimliğiyle algılanacak ve değerlendirilecekti. [38-43] Aynı Prof. Dr. Noam Chomsky için olduğu gibi…
Bunu bir de Siyonistler böyle düşünür. Şöyle bir mesaj aldım örneğin: "Yazdıklarınız, Yahudi olduğunuz halde İsrail'i reddettiğiniz için, 'ilginçlik' olarak dikkati çekiyor. […]” Bana, “Hamas orospusu” […] ve "İslamo-Nazi" sıfatlarıyla hitap eden mesajları alıntılamayayım. […] Kibarlık, kabalık önemli değil. Önemli olan "Yahudi olduğunuz halde" ifadesi. Bir insanın Yahudi olması, 1,300 kişinin katledilmesi karşısında sevinç duymasını mı gerektirir? […] Katliamı haklı göstermeyi mi icap ettirir? Sanmıyorum. Hangi kıstası kullanırsak kullanalım, […] bir şey yanlışsa, yargıda bulunan kişinin kimliğinden bağımsız olarak yanlıştır. Etnik veya dinsel kimlik, ne yanlışı doğru hale getirir, ne doğruyu yanlış yapar. Almanlar veya Hutular yaptığında yanlış olan bir şey, ben Yahudi olduğum için, Yahudiler yaptığında doğru oluveremez. Dolayısıyla, "Yahudi olduğunuz halde" ifadesi tümüyle anlamsızdır. İsrail Devleti'nin yaptıkları benim "hallerimden" bağımsız olarak yanlıştır. İsrail'i eleştirmek için antisemitist, "self-hater" veya "Hamas orospusu" olmak gerekmez. Haksızlığa, adaletsizliğe ve savaşa karşı olmak (ve her durumda karşı olmak) yeterlidir.” [37]
İşin ilginci, kendileri gibi düşünmeyenlerin tamamını, “Jakoben, darbeci, ordu yanlısı, kendisi bilese de Ergenekon üyesi, Dönme” diye suçlamakta beis görmeyen semi-entellektüel güruhun Chomsky'den çalakalem alıntılar yapmasıdır. İfade özgürlüğünün —ırkçı söylem de dahil— sınırlanmaması gerektiğini savunan Prof. Dr. Noam Chomsky, revizyonist Robert Faurisson’un Le Monde gazetesinde yayınlanan 3 antisemit mektubundan [44] dolayı Fransa’da yargılanmasını protesto eden imza kampanyasına katıldı. Chomsky, daha sonra, Robert Faurisson’un savunma metni olarak kaleme aldığı ve içinde Soykırım inkarını tekrarladığı “Mémoire en Défense: Contre ceux qui m’Accusent de Falsifier l’Histoire : La Question des Chambres à Gaz” [Beni Tarihi Tahrif Etmekle Suçlayanlara Karşı Bildiri ve Savunma: Gaz Odaları Meselesi] [45] adlı kitabından “olağanüstü detaylı bir araştırma ürünü” olarak övgüyle söz edip, dahası kitaba 7 sayfa uzunluğunda “Quelques Commentaires Élémentaires sur le Droit a la Liberté d’Expression” [Konuşma Özgürlüğü Hakkı üzerine Bazı Temel Düşünceler] [46] başlıklı bir önsüz yazdı. Bunun ne denli çarpıcı olduğunu anlatmak için bir paralel kurmak gerekirse, fikirleri ne denli rahatsız edici hatta hatalı analizlere dayalı olursa olsun, gene de fikirlerini açıklama özgürlüğünün altını çizebilmek amacıyla, Prof. Dr. Murat Belge’nin Kemal Kerinçsiz’in “Bir Avuç Türk Düşmanı Faşist Düzen Kuruyor” başlıklı kitabına önsöz yazdığını düşünün. Tarihe “Faurisson affair” olarak geçen bu olayda, Chomsky ABD’deki sosyalist ve sol liberal çevrelerde sert eleştirilere maruz kaldı. [47-49]
Aynı Chomsky'nin Ergenekon davası için de geciktirilmemiş adil yargı hakkı için bir kampanyaya imza koyacağı ve bizim semi-entellektüel güruhça “Ergenekoncu” olarak yaftalanacağı açıktır. İfade özgürlüğünün nefret söylemi dahil sınırlanmamasını savunan Chomsky, Srebrenica'da soykırım yaşanmadığını iddia eden Diana Johnstone'un araştırmasını“ciddi ve kayda değer” bulduğunu ifade edip, basılmasını desteklemişti. [50] Chomsky, insanlığa karşı suçlar sebebiyle Uluslararası Suç Mahkemesinde yargılanmayı bekleyen Sırp lideri Vojislav Šešelj'in adil yargı hakkı için açılan kampanyaya da imza koymuştu. [51] Hayali benzetmemiz, Ahmet Altan'ın geciken adaletin adalet olmadığından hareketle, ulusalcı bir kampanyaya Ergenekon sanıkları için imza vermesidir.
Chomsky, daha sonra Faurisson’un eserini fazlaca bilmediğini, bilmek de istemediğini, çok sayıda yayınında Soykırımı “İnsanlık tarihinin en olağanüstü toplu deliliklerinden biri” olarak tanımladığını ve işin sadece konuşma özgürlüğü kısmıyla ilgilendiğinden bu önsözü yazdığını, kitabın mahkeme savunması olarak kullanılmak üzere yazıldığını ünlü Fransız anti-faşist yazar Jean-Pierre Faye’den öğrendiğinde baskıyı durdurmak için geç kalınmış olduğunu [52] savunarak günah çıkartmışsa da; entelektüel çevrelerin süregelen eleştirilerinden kurtulamadı ve İsrail sorunu konusunda tarafsız ve güvenilir bir yorumcu olma vasfını tamir edemedi. [53-55] Ünlü gazeteci-yazar Christopher Hitchens’e göre bu olay, Chomsky’nin “yeni bir ekonomik gelişme ve adalet devri” olarak övdüğü Khmer Rouge rejiminin, Vietnam tarafından devrilmesinin ardından, yaptığı Soykırımın ortaya çıkması sonrası, ağız değiştirerek “Khmer Rouge aslında Kissinger ve Nixon tarafından yaratıldı. Kamboçya’daki katliam sadece Vietnam’ın işgali için değil, ABD’nin ülkede kalıcı bir işgalci güç olması için de bahane oldu.” tezini geliştirmesinden bu yana en büyük fiyaskosuydu. [55]
Faurisson Şubat 2005’te İran televizyonu Sahar 1’de yaptığı söyleşide Soykırımı inkar ettiği için 3 Kasım 2006’da Fransa’da 3 ay hapis ve € 7,500 para cezasına çarptırıldı. [56] Chomsky, Prof. Dr. Alan M. Dershowitz’in kendisine yönelttiği “antisemit” suçlamasına [57] “Gaz odalarının hatta Soykırımın inkarını antisemit herhangi bir şey göremiyorum. Soykırımın, ister olduğuna inanın, ister inanmayın, İsrail’in baskı ve zulmünü mazur göstermeye çalışanlar tarafından sömürülmesini, kötü niyetle suiistimal edilmesini eleştirmek antisemitizm değildir. O sebeple Faurisson’un iddialarını antisemit bulmuyorum.” [58] cevabını veriyor; Dershowitz’in, bu konuyu televizyonda tartışma önerisini de “Hiç kimsenin Soykırım inkarının antisemit çağrışımları olacağına inanmadığı bu kadar açıkken, bunun ayrıca tartışılması için hiç bir sebep göremiyorum.” [58] diyerek geri çeviriyordu.
“Faurisson affair” sonrası, entelektüel çevrelerde Chomsky’nin bu alanda fazlaca kredisi kalmamıştı ama, bu İsrail karşıtlarının "antisemit" olarak yaftalanarak susturulmaya çalışıldığı savının haksız olduğunu göstermiyordu. Ünlü insan hakları savunucusu Güney Afrikalı Başepiskopos Desmond Tutu da “İsrail hükümeti bir heykel kaidesi üzerine yerleştirilmiştir ve onu eleştirmek derhal antisemit olarak yaftalanmaktadır.” diyerek benzer bir şikayeti dile getiriyordu. [59] Jewish Voice for Peace (Barış için Yahudi Sesi) örgütü de, ABD’de bu tür sansürü izlemek üzere MuzzleWatch [http://www.muzzlewatch.com] isimli bir web sitesi kurmuştu.
Roni Marguiles’in görüşlerinde de eleştirilecek yanlar tabi ki var. Örneğin; İsrailli Yahudilerin %67’sinin Arap komşu istememesini, %41'inin İsrail'de eğlence tesislerinin ayrılmasını, %40’ının İsrail’in Arap yurttaşlarının başka ülkelere göç etmesine yardımcı olmasını, %63’ünün Arap yurttaşları güvenlik açısından bir tehdit olarak görmesini [60] —haklı olarak— eleştirirken; kullandığı cümleler oldukça mahkum edici: “bu vahşi, tüyler ürpertici ırkçılık, dünyanın başka hiçbir ülkesinde böylesi oranlarda, bu kadar rahatlıkla dile getirilemez..” [61] Oysa 1997-99 arası yapılan bir ankette toplumun %70’den fazlasının Yahudilerin ülkeyi terk etmelerinin iyi olacağına inandığı, [62] daha sonraki araştırmalara göre %64’ünün Yahudi komşu istemediği, yarısından fazlasının Yahudilerin Milli İstihbarat Teşkilatı, ordu, yargı ve Emniyet teşkilatında çalışmasını ve siyasi partilerde üst mevki sahibi olmasını (%51) istemediği, ve sadece %15’inin Yahudileri Türkiye’nin sadık yurttaşları kabul ettiği [63] Türkiye toplumu için —başka standartlar kullanarak— “Yahudilere karşı yaygın komplo teorileri var. Irkçılık düzeyinde. Ama gündelik, saldırgan ve azgın bir ırkçılık değil. Çok nadirdir Türkiye`de sokakta azınlıklara taciz..”[64] diye daha hoşgörülü bakabiliyor; hatta “hırsızın hiç mi suçu yok?” dedirtecek biçimde, “Antisemitizmin yükseliyor olmasının suçlusu İsrail devletidir. Türkiye’de belli bir düzeyde Yahudi düşmanlığı var. Ama bu saldırgan ve azılı bir düşmanlık değil.” [64] yorumunu yaparak; 1934 Trakya olaylarını ve 6-7 Eylül olaylarının Yahudilere de yönelmesini devlet işi tertip olarak yorumlayıp halktaki yaygın antisemit eğilimin olaylardaki rolünü es geçiyor; 1986 ve 1992’deki Sinagog saldırıları ile sırf Yahudi oldukları için 2003’te Yasef Yahya ve Mois Konur’un öldürülmesini ve ardından gelen 2 Sinagog saldırısını, “üç başıbozuk serserinin” işi olarak yorumlamayı seçiyordu. [65]
Margulies’in Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarına apologist yaklaşımı da benzer şekilde eleştirilebilir. Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı olduğu 1997’de “Bugün Yahudi imajının Nazi imajından hiç farkı yoktur.” demesini de, “Yahudi” yerine “İsrail” kelimesini koyup “İsrail'in kontrolü altına olan bir dünya medyası var, onu da özellikle vurgulamak lazım..” [65] açıklamasını da, İsrail hükümetine “Biz, dedeleriniz, ecdadınız kovulduğu zaman, sizi kalkıp da bu topraklarda ağırlayan, bu topraklarda misafir eden Osmanlı’nın torunları olarak konuşuyoruz.” [66] diyerek Gazze olaylarıyla ile alakası olmayan Türkiyeli Yahudilerini İsrail’le aynı kefeye koymakta herhangi bir beis görmemesini de; Gazze ile Darfur'u birbirine karıştırmamak gerektiğini, kendisinin Başbakan olarak Darfur'a gittiğini, orada ifade edildiği gibi soykırım tespiti yapmadıklarını söyleyip “Netanyahu ile o kadar rahat konuşamam ama Beşir ile rahatlıkla konuşurum. [...] Niye? Bir Müslüman soykırım yapamaz.” [67] demesini de, antisemitizm olarak kabul etmiyor; “Söylediklerine baktığım zaman hiçbir zaman antisemit laf etmedi. Bundan ötesi palavra.” [68] diyor; en son Başbakan’ın “tefeci / gezgin Yahudi” imgelerine göndermek yaparak “Yaptıkları icatlar sayesinde oturdukları yerden para basarlar… Mülk sahibi olmazlar, en iyi yerlerde kiracı olurlar…” [69] demesini de “Başbakanın sözleri, belli ki iyi niyetli sözler,” diye değerlendiriyordu.
Aidiyetler paradigması "kol kırılır yen içine kalır" postulatını da içerdiğinden, yazılarında sık sık Noam Chomsky veya Roni Margulies’in İsrail Devletine yönelik eleştirilerini kullanan İslami ve milliyetçi yazarların çoğu, iş Orhan Pamuk’un İsviçre'de yayınlanan 551,000 tirajlı Tages-Anzeiger gazetesine 5 Şubat 2005 tarihinde verdiği “Burada insanlar 30,000 Kürt öldürdü. Ve bir milyon Ermeni. Ve neredeyse kimse bunu söylemeye cesaret edemiyor. O zaman ben yaparım. Ve onlar bu sebeple benden nefret ederler.” [70] demecine gelince, bunu vatan hainliğiyle eş tutmaktaydı. Oysa, Atatürk’ün 1915 yılında Ermenilerin başına gelenleri “alçaklık”, “vahşet” ve “katliam” olarak adlandırdığı düzinelerce konuşması olduğu, 1919 yılında Sivas’ta ABD’li Tuğgeneral James Guthrie Harbord ile görüşürken 800,000 Ermeni’nin öldürülmüş olduğunu söylediğini, aynı tarihlerde ABD Radyo Gazetesi'ne verdiği mülakatta da “Hiçbir yayılma planımız yoktur... Ermenilere karşı yeni bir Türk vahşetinin olmayacağının garantisini veririz” dediğini, 6 Mayıs 1920'de Ferik Kâzım Karabekir'e çektiği telgrafta, “Ermeni kıtalı” anlamına gelecek her türlü girişimden uzak durmasını istediğini, 24 Nisan tarihinde TBMM’de yaptığı konuşmada da, 1915'te Ermenilere yapılanları, “fazahat” (alçaklık) olarak tanımladığını Prof. Dr. Tamer Akçam kaynaklarıyla tespit etmişti. [71] Üstelik 1928 yılında yayınlanan bir Genelkurmay Başkanlığı raporunda da “800,000 Ermeni ve 200,000 Rum katl ve tehcir yüzünden veya amele tabularında ölmüştür” denilerek aynı rakamlar asker tarafından da kullanılmıştı. [71] Yine de, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Pamuk hakkında, her Türkiyelinin manevi tazminat davası açılabileceğine karar verdi. [72] Amaç gerçeğe ulaşmak değil, toplumu genelini rahatsız eden veya kızdıran “içeriden, o sebeple hain” bir sesin, “ibret-i alem” olması için cezalandırılması ve bu yolla susturulmasıydı.
Özetle, her toplumda aykırı sesler mevcuttur. O sebeple tarihi olgular, zalimin ve mazlumun etnik kimliğinden bağımsız olarak hangi sağlam bilimsel kanıtlara dayandıklarına göre değerlendirilmek zorundadır. Yhudi Soykırımı, ne büyük Alman yazar Günther Grass veya Federal Almanya Şansolyesi Willy Brandt “var” dediği için vardır; ne de Yahudi olan Norman Finkelstein veya Bezalel Chaim “yok” dediği için yoktur. Aynı şekilde, Ermeni Soykırımı, ne yazar Orhan Pamuk veya Prof. Dr. Tamer Akçam “var” dediği için vardır; ne de Seval İnce veya Kandilli Ermeni Kilisesi Başkanı Dikran Kevorkan “yok” dediği için yoktur. [73]
Bu yazı dizisinin diğer makaleleri:
Hakkımız olmayan tek şey unutmaktır… 22 Aralık 2009 Salı http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2009/12/hakkmz-olmayan-tek-sey-unutmaktr.html
Allah Aşkına, Nedir Bu Antisemitizm, Bilen Var mı? 25 Aralık 2009 Cuma http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2009/12/allah-askna-nedir-bu-antisemitizm-bilen.html
Büyüklere Masallar: Türkiye’de Antisemitizm Yoktur 01 Ocak 2010 Cuma http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/01/buyuklere-masallar-turkiyede.html
Kırılma Noktası 1: Sol Liberal-İslami İttifak 08 Ocak 2010 Cuma http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/01/krlma-noktas-1-sol-liberal-islami.html
"Salkım Hanım'ın Taneleri" mi, "Yahudi'nin Adı Yok" mu? 18 Ocak 2010 Pazartesi http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/01/salkm-hanmn-taneleri-mi-yahudinin-ad.html
Bilimin Yüzümüze Tuttuğu Ayna 25 Ocak 2010 Pazartesi http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/01/bilimin-yuzumuze-tuttugu-ayna.html
Antisemitizm korkusu, İsrail’in eleştirilmesine engel mi? 29 Ocak 2010 Cuma http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/01/antisemitizm-korkusu-israilin.html
Kırılma Noktası 2: Dökme Kurşun Harekatı 22 Mart 2010 Pazartesi http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/03/krlma-noktas-2-dokme-kursun-harekat.html
Kaynakça
- Bulaç, Ali. Yahudi düşmanlığı. Zaman. 19 Ocak 2009. http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=805289
- Oğur, Yıldıray. Sayın Erdoğan, bizden yaşlısın. Taraf. 9 Mart 2009. http://www.taraf.com.tr/makale/4399.htm
- Human Rights in Palestine and other Occupied Arab Territories: Report of the United Nations Fact Finding Mission on the Gaza Conflict. United Nations Human Rights Council. 25 Eylül 2009. http://www2.ohchr.org/english/bodies/hrcouncil/docs/12session/A-HRC-12-48.pdf
- İbrahim Karagül. Kurban aynı, ihanet aynı, alçaklık aynı… Yeni Şafak. 30 Aralık 2008. http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=30.12.2008&y=IbrahimKaragul
- Karagül, İbrahim. Pentagon'un gizli dünya haritası: Nerelerde etnik çatışma çıkacak? Yeni Şafak. 30 Eylül 2004. http://yenisafak.com.tr/arsiv/2004/eylul/30/ikaragul.html
- ICC issues a warrant of arrest for Omar Al Bashir, President of Sudan. International Criminal Court. 4 Mart 2009. http://www.icc-cpi.int/NR/exeres/0EF62173-05ED-403A-80C8-F15EE1D25BB3.htm
- Karagül, İbrahim. Bu sözleri söyleyen adam o değil miydi? Yeni Şafak. 27 Ekim 2009. http://yenisafak.com.tr/yazarlar/Default.aspx?i=19243&y=IbrahimKaragul
- Karagül, İbrahim. Türkiye'nin Afrika açılımı, Darfur ve UCM'nin kararı. Yeni Şafak. 5 Mart 2009. http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Default.aspx?i=15623&y=IbrahimKaragul
- Çongar,Yasemin. Çocukların ırzına geçen bir rejimi savunmak. Taraf. 06 Mart 2009. http://www.taraf.com.tr/makale/4361.htm
- Altan, Ahmet. Gazze’den Darfur’a yol gider... Taraf. 7 Mart 2009. http://www.taraf.com.tr/makale/4363.htm
- Belge, Murat. İnandırıcı olmanın katmanları. Taraf. 3 Şubat 2009. http://www.taraf.com.tr/makale/3841.htm
- Çandar, Cengiz. Sharon’cu vicdansızlar-Filistin yalanları… Yeni Şafak. 5 Nisan 2002 http://yenisafak.com.tr/arsiv/2002/nisan/05/ccandar.html
- Düzgün, Mücahit. Cumhuriyet'in İlanından İsrail'in Kuruluşuna Kadar Türkiye'deki Yahudiler. Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi. 9:65-83, 2000. http://web.deu.edu.tr/ataturkilkeleri/pdf/dergi9-10sayi/c3_s9_mucahit_duzgun.pdf
- Şama, Ekrem. Ey Yahudi! Unuttun mu?!. Millî Gazete. 6 Ocak 2009. http://www.milligazete.com.tr/makale/ey-yahudi-unuttun-mu-109819.htm
- Özşahin, Lütfü. Tevrat’ın Türk Evlatları ve Yahudi ırkçılığı. Millî Gazete. 18 Haziran 2008. http://www.milligazete.com.tr/makale/tevratin-turk-evlatlari-ve-yahudi-irkciligi-102932.htm
- Tavadoğlu, Tarık. Yahudiler, Osmanlı’yı arkadan vurdu. Ortadoğu. 12 Mayıs 2006. http://www.tumgazeteler.com/?a=1834647
- Zion Mule Corps. Jewish Virtual Library. Erişim: 5 Kasım 2009. http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/History/mulecorp.html
- Auron, Yair. The Banality of Indifference: Zionism and the Armenian Genocide, New Brunswick: Transaction Publishers. 405 sayfa, 2000. ISBN-13: 978-0765808813
- Ruppin, Arthur (Ed. Bein, Alex). Memoirs, diaries, letters. Londra: Weidenfeld and Nicolson. 332 sayfa, 1971. ISBN: 0297993704
- Haythornthwaite, Philip J. Gallipoli 1915: Frontal Assault on Turkey. Londra: Praeger Publishers. 96 sayfa, Şubat 2004. ISBN-13: 978-0275982881
- Sumner, Ian. The Indian Army 1914-1947. Oxford: Osprey Publishing. 64 sayfa, Ağustos 2001. ISBN-13: 978-1841761961
- Landman, Isaac [Ed]. The Universal Jewish Encyclopedia. New York: Universal Jewish Encyclopedia Co., Inc. Cilt 7, Sayfa 63: LIMAN VON SANDERS, OTTO. 1944. http://www.publishersrow.com/Preview/PreviewPage.asp?shid=1&pid=1&bid=2868&fid=undefined&pg=75&o=1254274730833&bmnta=LIMAN+VON+SANDERS%2C+OTTO
- Wilson, Jeremy. Lawrence of Arabia: The Authorized Biography of T.E. Lawrence. Atheneum Books. 1,188 sayfa, Mayıs 1990. ISBN-13: 978-0689119347
- Goldstone, Richard. My mission —and motivation. The Jerusalem Post. 18 Ekim 2009. http://www.jpost.com/servlet/Satellite?cid=1255694838474&pagename=JPost/JPArticle/ShowFull
- Karagül, İbrahim. Margulies, Daniel Pipes ve "İslam emperyalizmi"ne karşı birleşmek! Yeni Şafak. 2 Ekim 2003. http://yenisafak.com.tr/arsiv/2003/ekim/02/ikaragul.html
- Margulies, Roni. Irkçılığın Son Kalesi İsrail. BirGün. 17 Temmuz 2006. http://www.birgun.net/forum_index.php?news_code=1153146960&year=2006&month=07&day=17
- Hür, Ayşe. Küreselleşen Anti-Semitizm ve Türkiye. Birikim. 18 Ekim 2005. http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=62
- Lerner, Rabbi Michael. Israel's Jewish Critics Aren't 'Self-Hating' Los Angeles Times. 28 Nisan 2002. http://www.commondreams.org/views02/0428-04.htm
- Pinkerton, Sharon. Poll Analysis: American Jews Express Diverse Opinions on Jewish Life in the U.S. Los Angeles Times. 19 Nisan 1998. http://www.latimes.com/news/custom/timespoll/la-980419jewishpoll-407pa2an,1,7569044.htmlstory
- Israel - 2007 Annual Survey of Jewish Opinion. American Jewish Committee. 11 Aralık 2007. http://www.ajc.org/site/c.ijITI2PHKoG/b.3642849/k.D729/2007_Annual_Survey_of_American_Jewish_Opinion.htm
- Alterman, Eric. Bad for the Jews. The Nation. 7 Ocak 2008. http://www.thenation.com/doc/20080107/alterman
- Guttman, Nathan. Jewish Leaders Give Obama No Push-Back on Settlement Freeze. Forward. 15 Temmuz 2009. http://www.forward.com/articles/109597
- Ravid, Barak. Netanyahu's paranoia extends to 'self-hating Jews' Emanuel and Axelrod. Haaretz. 4 Austos 2009. http://www.haaretz.com/hasen/spages/1098853.html
- Self-Hating and/or Israel-Threatening List. masada2000.org. Erişim Tarihi: 2 Kasım 2009. http://www.masada2000.org/shit-list.html
- Schechter, Solomon; Bacher, Wilhelm. Hillel. JewishEncyclopedia.com. Erişim Tarihi: 4 Kasım 2009. http://www.jewishencyclopedia.com/view.jsp?artid=730&letter=H
- Independent Jewish Voices. The Guardian. Erişim Tarihi: 9 Kasım 2009. http://www.guardian.co.uk/commentisfree/series/independentjewishvoices
- Margulies, Roni. Her fırsatta Hamas düşmanlığı. Taraf. 22 Ocak 2009. http://www.taraf.com.tr/haber/26191.htm
- Roni Margulies: Saldırı altındayız, bizi denize dökecekler! Açık Radyo. 24 Eylül 2003. http://www.network54.com/Forum/382964/message/1118722840/Roni+Margulies-+Sald%FDr%FD+alt%FDnday%FDz,+bizi+denize+d%F6kecekler!
- Yahudi yazarın İsrail'e küfür öfkesi. Haber 7. 29 Aralık 2008. http://www.haber7.com/haber/20081229/Yahudi-yazarin-Israile-kufur-ofkesi.php
- Yahudi'den daha çok İsrailci. tevhidhaber.com. 4 Şubat 2009. http://www.tumgazeteler.com/?a=4633478. Haberin alt başlığı “Yahudi Yazar Ak Parti Hükümetini Savundu Bizimkiler Kızdı…”
- Yahudi asıllı şair Roni Margulies: Erdoğan'ın Davos'taki çıkışını destekliyorum. Zaman. 8 Şubat 2009. http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=812756&title=yahudi-asilli-sair-roni-margulies-erdoganin-davostaki-cikisini-destekliyorum
- Türkiye'de Yahudiler'e karşı bir ırkçılık varmış ama bu ırkçılık PASİFMİŞ... Yahudi şair Roni Margulies öyle diyor. nethaber.com. 9 Şubat 2009. http://www.nethaber.com/Toplum/90019/Turkiyede-Yahudilere-karsi-bir-irkcilik-varmis-ama
- Yahudi Yazar Margulies: Bunlar Darbecilerin Sivil Uzantıları. Cihan Haber Ajansı. 1 Haziran 2009. http://www.tumgazeteler.com/?a=5147955
- Faurisson's Three Letters to Le Monde (1978-1979). The Journal of Historical Review. 19. Cilt 3:40. mayıs-Haziran 2000. http://www.ihr.org/jhr/v19/v19n3p40_Faurisson.html
- Faurisson, Robert. Mémoire en Défense: Contre ceux qui m’Accusent de Falsifier l’Histoire : La Question des Chambres à Gaz. Vieille Taupe. 275 sayfa, 1980. ISBN-13: 978-2903279035
- Chomsky, Noam. Some Elementary Comments on The Rights of Freedom of Expression: Appeared as a Preface to Robert Faurisson, Mémoire en Défense, October 11, 1980. chomsky.info. Erişim Tarihi: 9 Kasım 2009. http://www.chomsky.info/articles/19801011.htm
- Fresco, Nadine. Les Redresseurs de Morts: Chambres à Gaz: la Bonne Nouvelle. Les Temps Modernes. Sayı 407, Haziran 1980. http://www.anti-rev.org/textes/Fresco80a/
- Vidal-Naquet, Pierre. Les Assassins de la Mémoire : Un Eichmann de Papier. Editions la Découverte. 228 sayfa, 26 Nisan 2005. ISBN-13: 978-2707145451 [İngilizce Tercümesi: A Paper Eichmann: Assassins of Memory. New York: Columbia University Press, 1992. http://www.anti-rev.org/textes/VidalNaquet92a/
- Berman, Paul L. Gas Chamber Games: Crackpot History and the Right to Lie. Village Voice, 10-16 Haziran 1981.
- Brockes, Emma. The Greatest Intellectual? The Guardian. 31 Ekim 2005. http://www.chomsky.info/onchomsky/20051031.htm
- Experts, eminent individuals from the world. CPПCKA PAДИKAЛHA CTPAHKA (Sırbistan Radikal Partisi Web Sitesi). Erişim: 9 Eylül 2009. http://www.antiglobalizam.com/?lang=spa&str=podrska
- Chomsky, Noam. His Right to Say It. The Nation. 28 Şubat 1981. http://www.chomsky.info/articles/19810228.htm
- Vidal-Naquet, Pierre. On Faurisson and Chomsky [In: Assassins of Memory. New York: Columbia University Press, 1992. http://www.anti-rev.org/textes/VidalNaquet81b]
- Cohn, Werner. Partners in Hate: Noam Chomsky and the Holocaust Deniers. FrontPageMagazine.com, 11 Eylül 2001. http://www.mega.nu/ampp/cohn_on_chomsky.html
- Hitchens, Christopher. The Chorus and Cassandra. Grand Street, Sonbahar 1985. http://www.chomsky.info/onchomsky/1985----.htm
- Négationnisme. Robert Faurisson condamné à trois mois avec sursis. L'Humanité. 4 Ekim 2006. http://www.humanite.fr/2006-10-04_Societe_L-essentiel,837884
- Dershowitz, Alan M. Chomsky Defends Vicious Lie as Free Speech. Boston Globe. 13 Haziran 1989.
- Chomsky Noam. Right to Speak Transcends Content of Speech. Boston Globe. 4 Temuz 1989.
- Tutu, Desmond. Apartheid in the Holy Land. The Guardian. 25 Nisan 2002. http://www.guardian.co.uk/world/2002/apr/29/comment
- McGreal, Chris. 41% of Israel's Jews Favour Segregation. The Guardian. 24 Mart 2006. http://www.guardian.co.uk/world/2006/mar/24/israel
- Margulies, Roni. Irkçılığın Son Kalesi İsrail. BirGün. 17 Temmuz 2006. http://www.birgun.net/forum_index.php?news_code=1153146960&year=2006&month=07&day=17
- Gümüş, Adnan. Yahudi ve Ermeni düşmanlığı. Radikal İki. 30 Kasım 2003. http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=2795
- % 64: Yahudi komşu istemiyoruz. Şalom. 3 Haziran 2009. http://www.salom.com.tr/news/detail.aspx?id=12023
- Kılıç, Ecevit. Margulies: Türkiye'de Yahudilere karşı pasif ırkçılık var. Sabah. 9 Şubat 2009. http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ecevit_kilic/2009/02/09/Turkiye_de_Yahudilere_karsi_pasif_irkcilik_var
- Erdoğan: “İsrail, dünya ile dalga geçiyor” Yeni Şafak, 16 Ocak 2009. http://yenisafak.com.tr/Politika/Default.aspx?t=16.01.2009&i=163164
- Erdoğan'a göre Darfur'da soykırım yok! CNNTürk. 9 Kasım 2009. http://www.cnnturk.com/2009/turkiye/11/08/erdogana.gore.darfurda.soykirim.yok/550901.0/index.html
- Margulies: İsrail, Yahudiler için büyük tehlike. Zaman. 8 Aralık 2009. http://www.tumgazeteler.com/?a=4653593
- Margulies, Roni. Yahudiler için büyük tehlike: İsrail. Newsweek Türkiye. 12 Ocak 2009. http://www.newsweekturkiye.com/haberler/detay/24291/Yahudiler-icin-buyuk-tehlike-Israil
- Tekerek, Tuğba. Yahudi ‘açılımı’ kızdırdı. Taraf. 09 Ekim 2009. http://taraf.com.tr/haber/41995.htm
- Der Meistgehasste Türke. Tages-Anzeiger. 5 Şubat 2005. http://sc.tagesanzeiger.ch/dyn/news/kultur/560264.html. Orhan Pamuk: “Ja, jeder sollte das tun. Man hat hier 30 000 Kurden umgebracht. Und eine Million Armenier. Und fast niemand traut sich, das zu erwähnen. Also mache ich es. Und dafür hassen sie mich.”
- Akçam, Taner. 1915 Efsaneler ve Gerçekler. Radikal. 25 Mayıs 2005. http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=2251&tarih=29/05/2003&ek_tarihi=25/05/2003
- Orhan Pamuk'a tazminat davası açılabilecek. CNN Türk. 7 Ekim 2009. http://www.cnnturk.com/2009/turkiye/10/07/orhan.pamuka.tazminat.davasi.acilabilecek/546615.0/index.html
- Ermeni Din Adamlarının, "Soykırım" İddialarına Bakış Açıları Nasıldır? TC Kültür Bakanlığı sitesi. 7 Ekim 2000. http://www.kultur.gov.tr/TR/Genel/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF8F6F70DD952A6205
Etiketler:
antisemitizm,
antisiyonizm,
Ermeniler,
insan hakları,
İsrail,
Soykırım,
Türkiye,
Yahudiler
Kırılma Noktası 2: Dökme Kurşun Harekatı
“… “İmha ideolojisi” hiçbir şekilde İsrail’de biz azınlık görüşü değildir. Batı’daki (ABD) Yahudiler [tarafından] olduğu kadar tüm İsrail Yahudileri tarafından da benimsenir. Yaygın yaklaşım: “Kitab-ı Mukaddes zamanında Tanrı’nın bize soykırım emretmesi doğruysa neden bizim şimdi yapmamız doğru olmasın ki? Tanrı fikrini mi değiştirdi?”
—İsrail: Aptal Amerikalıları biz yönetiyoruz. İhlas Son Dakika [1]
İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF), Hamas’ın İsrail’deki sivil ve askeri birimlere karşı kassam roketleriyle düzenlediği saldırıları gerekçe göstererek, 27 Aralık 2008 tarihinde saat 09:30’da Gazze Şeridine hava saldırılarına başladı; “Dökme Kurşun Harekatı” adı verilen operasyonun 8. gününde, İsrail ordusu Gazze Şeridi’ni karadan işgal etti. 22 gün süren bir saldırı sonunda, 18 Ocak 2009 saat 02:00’de, İsrail tek yanlı olarak ateşkes ilan etti.
Filistin İnsan Hakları Merkezi, bu vahşet sonucu 926’sı sivil, 491’i silah altında (polis ve milis) olmak üzere toplam 1,417 Filistinlinin öldürüldüğünü; bunların 355’inin çocuk (18 yaş altı) olduğunu açıkladı. 4,580 kişi de yaralanmış, yaklaşık 4,000 bina yıkılmış, 20,000 bina hasar görmüş, on binlerce Filistinli de evsiz kalmıştı. [2] IDF Koordinasyon ve İrtibat Ofisi ise, aralarında 91’i kadın, 189’u çocuk (15 yaş altı), 21’i yaşlı erkek, 6’sı BM Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı çalışanı ve 2’si sağlık görevlisi de dahil 629’si sivil, 671’i Hamas militanı toplam 1,370 kişinin öldürüldüğünü açıkladı. İsrail tarafında da 3’ü sivil, 10’u asker olmak üzere toplam 13 ölü ve 41 yaralı vardı. [3]
İsrailli tanınmış bilim insanları, avukatlar, gazeteciler ve Knesset [İsrail Parlamentosu] üyeleri tarafından, Gazze ve Batı Şeriya’daki insan hakları ihlallerini izlemek üzere 1989’da kurulan İşgal Altındaki Topraklarda İsrail İnsan Hakları Bilgi Merkezi (B'Tselem), 9 Eylül 2009 tarihinde, kendi istihbaratına dayanarak “Dökme Kurşun Harekatı”nın bilançosunu kamuoyuna açıkladı: Rapora göre, İDF 320’si çocuk, 109’u erişkin kadın olmak üzere 1,387 Filistinliyi öldürmüştü. Bunların 773’ü çatışmalara hiç karışmamış sivillerdi; 320’si Hamas militanı, 248’i de Filistinli polisti. Filistinliler 9 İsrailli’yi öldürmüşlerdi: 3 sivil ve 1 asker, Hamas’ın güney İsrail’e fırlattığı füzelerle, 5 asker ise Gazze operasyonu sırasında öldürülmüşlerdi. 4 İsrailli asker de kendi birlikleri tarafından yanlışlıkla öldürülmüştü. [4] Uluslararası Af Örgütü’nün 2 Temmuz 2009 tarihli raporu, bu harekat sebebiyle Gazze Şeridinde yaşanan insanlık trajedisini bütün çıplaklığıyla gözler önüne serdi. [5]
Aşırı sağcı Yisrael Beiteinu (Evimiz İsrail) Partisi Genel Başkanı Avigdor Lieberman, 12 Ocak 2009’da yaptığı konuşmada “Hamas iktidarda olduğu sürece İsrail güvende değildir, o sebeple Hamas’ın savaşa devam etme iradesini kırma kararlılığımızı göstermeliyiz. Hamas ile, ABD’nin 2. Dünya Savaşında Japonya’yla savaştığı biçimde savaşmalıyız. O zaman da, bir ülkenin işgal edilmesi gerekli olmamıştı.” [6] diyerek, İsrail’in Gazze’de nükleer silah kullanması gerektiğini ima etti. Oy tabanı Aliyah (geri dönüş) yasası ile Rusya’dan gelen Yahudilerden oluşan ve seçimlere İsrail’in Arap vatandaşlarını, —bize oldukça tanıdık gelen— “sadık değilsen, vatandaş da olamazsın” sloganıyla hedef alan Yisrael Beiteinu, 12 Şubat 2009 seçimlerinde oyların %11.70’ini aldı, Knesset’teki sandalye sayısını 11’den 15’e yükseltti ve İsrail’in 3. partisi haline geldi. [7]
El Cezire, Suudi El Vatan gazetesi kaynaklı bir haberinde İsrailli hahamların, Başbakan Ehud Olmert’e 1,000,000 Gazzeli’yi öldürebilme fetvası verdikleri vardı, [8] ama “savaşın ilk kurbanı gerçekti.” Ne İsrail Şefardim ne de Askenazi Hahambaşılığının böyle bir fetvası yoktu. Yine de bu haber tüm İslami basında yer aldı. İhlas Haber Ajansı ve timeturk.com da dünya Yahudilerini bir “imha ideolojisi” sahibi olmakla suçladılar:
“… Haham Yisrael Rosen, “Tüm Filistinliler öldürülmeli. Erkekleri, kadınları, bebekler ve hatta hayvanları” diye bağırıyordu. Filistinlilerin, Kudüs’e giderken Musa tarafından yönetilen İsrail kabilelerine saldıran Amalek’ler gibi olduğunu yazdı. Tanrı’nın Eski Ahit’e bir kanun göndererek Yahudilerin Amalek’leri öldürmesini emrettiğini ve bu kanunun Yahudi içtihadında bilindiğini söyledi. […] Birçok Haham Gazze’deki Filistinlilerin masum siviller olmadığını ve savaş zamanında İsraillilerin savaştıklarının bireyler değil uluslar olduğunu savundu. (Hitler tüm Avrupalı Yahudiler zulmederek bu Talmut öğretisini benimsemiş görünüyor).” [1]Gerçekten de bazı radikal hahamlar, İsrail’in saldırılarını olumlayan ve dini açıdan uygun bulan açıklamalar yaptılar. İsrail eski Şefardim Başhahamı (Rişon Le’Zion) Mordechai Eliyahu, Olmert’e gönderdiği mektupta Gazze’deki herkesin Sderot kentine düzenlenen kassam roket saldırılarından bu saldırıları destekledikleri için sorumlu olduğunu ve Gazze’ye yapılacak bir karşı saldırıda, sivillerin ayrım yapılmaksızın öldürülmesine karşı kesinlikle bir dini yasak olmadığı “fetva”sını verdi. Bu İslamofobi kokan ırkçı mektup, Cuma günleri dağıtılan haftalık Olam Katan [Küçük Dünya] adlı broşürde de yer aldı. [9]
Yukarıdaki alıntı adı geçen, Halaha’ya (Yahudi Yasası) uygun teknoloji üreten Tzomet Enstitüsü başkanı Yisrael Rosen’di. Papa 16. Benedictus’un İsrail’e yaptığı ziyaret sırasında İsa’nın yalancı bir Mesih olduğu için öldürülmesinin doğru olduğunu savunan Rosen, Papa’ya “İslami terörün insanlığa karşı büyük bir tehdit olduğunu” ilan ederek inançlı Hıristiyanları radikal Müslüman grupların kökünü kazımak üzere mücadeleye davet etmesi çağrısı da yapmıştı. [10] Rosen, 22 Haziran 2006’da kaleme aldığı bir yazıda “düşmanın seni öldürmeye geliyorsa, kalkıp önce sen onu öldür” diyen Halaha gereğince, İsrail’in kendini savunmak için Filistinlilere saldırabileceğini, teslim olmamaları veya Halaha gereği bir tarafı ablukaya alınmayan kentten kaçarak canlarını kurtarmamaları haline kadın, çocuk ve yaşlılar da dahil sivillerin de öldürülmelerinin doğal olduğunu yazıyordu. [11]
“Dökme Kurşun Harekatı” sonrası ifadeleri Haaretz’de yayınlanan askerlerden biri de, IDF Hahamlığı tarafından operasyon öncesi dağıtılan broşürlerde, “Yahudilerin bu topraklara bir mucize sonucu geldikleri, ve şimdi bu zaferi gölgeleyen Yahudi olmayanları, vadedilmiş topraklardan atmak için savaşmak gerektiği” gibi ifadeler bulunduğunu anlattı. [12]
Bunlar hiçbir koşulda ve gerekçeyle kabul edilemez, ırkçı ifadelerdi. Ancak Türkiye basınında yansıtıldığının tersine, Yahudi din adamlarının kayda değer bir kısmı da savaşa karşıydı. Örneğin, İsrail’deki İnsan Hakları için Hahamlar Derneği, 28 Aralık 2008’de yayınladığı bildiride, Filistinlilerin 40 yıldır İsrail işgalinden dolayı mazlum olduklarını, iki tarafın da birbirlerine saldırmak için mazeret bulabileceğini, ancak insan kurtarmak için bile olsa Rab’bin imgesinden yaratıldığından hiç kimsenin öldürülmemesi gerektiğini açıkladılar. [13] İsrail-Filistin barış inisiyatifi önderlerinden Rav Menachem Froman da hem Gazze operasyonu öncesi, [14] hem harekat sırasında, hem de sonrasında defaten Hamas ile diyaloğun tek çözüm olduğunu açıkladı ve yazdı. [15] 280,000 Yahudi’nin kayıtlı olduğu Birleşik Krallık Hahambaşı Rav Jonathan Sacks da, 2. intifa’dan beri İsrail’in Filistinlilere karşı uygulamalarını da eleştirerek, sorunların diyalog ile çözülmesini talep ediyordu. [16] Benzer bir yaklaşımı, The Guardian gazetesinde yayınlanan Prof. Dr. Geoffrey Alderman ile Rav David Goldberg arasındaki yazışmalar da görmek mümkündü. [17]
“Bir ankete göre İsraillilerin %95’i Gazze’deki katliam harekâtını destekliyor. Almanya’dan, Polonya’dan, Macaristan’dan, Rusya’dan, Arjantin’den, Fas’tan, Habeşistan’dan gelip Filistinlilerin topraklarını işgal eden —veya Filistinlilerden gasp edilmiş topraklara yerleşerek işgal suçuna fiilen iştirak eden— “sivil halk” maskeli Siyonist milislere de bu yakışır doğrusu!
Nazi soykırım makinesinin ezim ezim ezdiği Varşova Gettosu’ndan sağ kurtulanlar, Nazilerden öğrendiklerini Deyr Yassin gibi Filistin köylerinde tatbik ederek, Filistin halkının kanı üzerinde “İsrail” denilen SiyoNazi işgal rejimini kurmuşlardı. Onların çocukları da, şimdi, Nazilerin Varşova Gettosu’nda yaptıklarını Gazze Şeridi’nde tekrar ederek, Filistin kanıyla beslenen SiyoNazi rejimini payidar etmeye çalışıyorlar. Yahudi SS’ler iş başında! Ve kolektif bir çılgınlık içindeki “İsrail halkı” (%5 istisna), bağrından çıkarmakla gurur duyduğu bu profesyonel katil sürüsünün Gazze’de 15 gün içinde 200’den fazla çocuk öldürmesini “Sieg Heil! Sieg Heil!” diye tezahüratta bulunarak kutluyor! Allah bin türlü belalarını versin.” [21]Halbuki, anket sonuçlarına biraz daha yakından bakıldığında, İsrail halkının ağırlıklı olarak Hamas’ın İsrail sınırları içindeki Sderot kentine yönelik kassam roket saldırılarından ve 2,5 yıl önce rehin alınan IDF askeri Gilad Schalit’in hala serbest bırakılmamasından etkilendiği görülmekteydi. Arap nüfusun %80’i, Yahudi nüfusun %10’u kayıtsız şartsız ateşkes isterken; kalanı kassam roket imalathanelerini imha edilmeden operasyonun durdurulmasına karşıydı. Yahudi nüfusun %80’i ve Arap nüfusun %20’si Schalit’in serbest bırakılmaması halinde harekatın sürdürülmesini destekliyordu. [19]
Kassam roketleri ilk olarak Ekim 2001’de 2. intifada sırasında, Gazze’deki Yahudi yerleşim bölgelerinin vurulmasında kullanıldı. Roketlerin giderek geliştirilmesiyle, İsrail topraklarına ilk roket saldırısı Saad Kibbutz’unun vurulduğu 10 Şubat 2002’de gerçekleştirildi. 5 Mart 2002’de de Sderot, roketle ilk vurulan İsrail kenti oldu. İsrail Dışişleri Bakanlığı verilerine göre 2001-2008 arasında ağırlığı intihar saldırıları sonucu olmak üzere 1,184 İsrailli çeşitli saldırılarda ölmüş, 8,341’i de yaralanmıştı; ölümlerin sadece 11’i roket saldırıları sonucuydu. [22] Ancak roket saldırıları basında da, toplumda da çok ses getirdi. [23] Özellikle 17 Mayıs 2005’te bir okulun vurulmasıyla toplumsal hassasiyet arttı. [24] 2001’de 4 roket atıldı, ancak yıllar içinde sayı hızla yükseldi: 2002’de 35, 2003’de 155, 2004’de 281, İsrail’in Gazze’den tek taraflı çekildiği 2005’de 179, 2006’da 946 ve 2007’de 896 roket saldırısı düzenlendi. 2008 yılında güney İsrail, Gazze’den atılan 1,528 havan topu ve 1,750 roket ile vuruldu. 2008’de roketlerin 1,199’u ateşkesin ilan edildiği 19 Haziran 2008’e kadar, 223’ü ateşkes ile “Dökme Kurşun Harekatı” arası dönemde, 330’u da harekat sırasında atılmıştı. 2009 yılı Haziran ayına kadar 428’i harekat sırasında olmak üzere 542 roket atıldı. [25] Bu roket saldırıları, İslami web sitelerinde, şu örnektekine benzer şekillerde duyuruluyordu:
“Sderot kentine saldırı, 3 Siyonist yaralandı — 17 Aralık Çarşamba günü Negev kenti ve çevresine atılan 24 füzeden dolayı özellikle Sderot kentinde büyük kaos yaşanırken 3 Siyonist’in yaralandığı bildirildi.Roketlerden bir tanesi bir alışveriş merkezine isabet ederek ağır maddi hasara neden olduğu bildirildi. Çevrede bulunan 2 kişi direk şarapnel parçalarının etkisinde kalarak yaralanırken bir diğer Siyonist kulaklarından yaralandı. Aşkelon ve Sderot hastanelerine gün içerisinde ankisite [anksiyete] hastalığı olan onlarca insan başvurdu. Roketin düştüğü marketin yüzlerce insanın alışveriş yaptığı bir merkez olduğunu ve otoparkında onlarca araç bulunduğu bildirildi. Bir çok araç ağır hasar gördü.” [26]Yine de dünyada ve İsrail’de, Gazze’deki harekat karşıtı gösteri ve yürüyüşler düzenleyen; imza kampanyaları başlatan yabana atılmayacak miktarda Yahudi ve Yahudi Sivil Toplum Örgütü mevcuttu. Bu örgütlerin önemli bir kısmı, yıllardır İsrail’in Filistin politikasına ve işgal altındaki topraklardaki uygulamalarına karşı mücadele etmekteydi. Yani İsrail halkı, Türkiye’deki İslami ve milliyetçi basının yansıtmaya çalıştığı gibi toptan “Siyonist milis” değildi. İsrail’in en büyük ve önemli derneklerinden biri olan İsrail İnsan Hakları Derneği (ACRI, The Association for Civil Rights in Israel), Gazze harekatı sırasında ve sonrasında diğer derneklerle ortak raporlar ve duyurular yayınladı, [27, 28] Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Araştırma Heyeti’ne IDF’nin Gazze’deki insan hakları ihlallerine ilişkin önemli bilgiler ve operasyonlara katılan askerlerin itiraflarını da içeren belgeler sağladı. [29]
“Dökme Kurşun Harekatı” sonrası Oranim Askeri Akademisi Yitzak Rabin Hazırlık Okulu müdürü rezerv Yarbay Danny Zamir, harekata katılan askerlerin kendisine anlattıkları vahşeti, sol liberal Haaretz gazetesi yazarlarından Amos Harel’e anlattı. Harel de, bu şahitlerin dehşet dolu ifadelerini 19-20 Mart 2009 tarihlerinde Haaretz’de yayınlandı. [12] İfadelerin yayınlanması aşırı sağcı basında eleştirildi [30], ordu tarafından yalanlandı [31], ancak kamuoyunda büyük bir yankı buldu. [32]
Askerlerin insan hakları ihlalleri, sivillerin öldürülmesi ve sivil binaların imhasına ilişkin itirafları, başka kanallarla da İsrail kamuoyuna ve dünyaya duyuruluyordu. 2004 yılında kendileri de birer eski asker olan Avichai Sharon, Yehuda Shaul ve Noam Chayut tarafından “İsrail’in politikaları hakkında gerçekle yüzleşmesi” amacıyla düzenlenen ve Hebron’da görev yapan IDF askerlerinin ifadeleri ve fotoğraflarından oluşan serginin toplumda büyük yankı bulmasının ardından kurulan “Sessizliği Kırmak” (Shovrim Shtika) derneği, [33] IDF’nin ulusal ve uluslararası normları ihlallerini belgelemek konusunda oldukça saygın bir kurum haline geldi; hatta İsrail hükümeti tarafından susturulmaya çalışıldı. [34] Ancak İsrail İnsan Hakları Derneği (ACRI), İsrail İnsan Hakları Bilgi Merkezi (B’Tselem), [35] Seyahat Özgürlüğü Hukuk Merkezi (Gisha), [36] Bireyin Savunulması Merkezi (HaMoked), [37] İşkenceye Karşı Halk Komitesi (PCATI), [38] İnsan Hakları Gönüllüleri (Yesh Din), [39] İnsan Hakları için Planlamacılar (Bimkom), [40] İsrail İnsan Hakları için Hekimler Derneği, [41] İsrail Arap Azınlık Hakları Hukuk Merkezi (Adalah), [42] İnsan Hakları için Hahamlar Derneği’nin (RHR) [43] ortak olarak harekete geçmesiyle bunu başaramadı. Sessizliği Kırmak Derneği, Haziran 2009’da “Dökme Kurşun Harekatı”na katılan askerlerin ifadelerini çeşitli dillerde bastırarak dağıttı. [44]
27 Aralık 1998’de Haifa Üniversitesinde yüzlerce solcu İsrailli öğrenci, “Katil Barak!” ve “Diplomatik Terör!” sloganlarıyla IDF’nin Gazze saldırısına son vermesi için gösteri yaptı. 200 kadar sağcı öğrenci de IDF yanlısı gösteri düzenledi. Tel Aviv Üniversitesinde de 200 kadar öğrenci Ramat Aviv kampüsünde Gazze saldırısını kınama mitingi yaptı; sağ görüşlü öğrencilerle çıkan çatışmada, polis bazılarını gözaltına aldı. Kudüs İbrani Üniversitesinde de yüzlerce solcu Yahudi ve Arap öğrenci, Gaza işgalini kınayan bir gösteri düzenledi; 100 sağcı Yahudi öğrenciyle çıkan arbedeyi polis zorlukla bastırdı. [45] 4 Ocak 2008’de Tel Aviv’de onbinlerce solcu gösterici Rabin meydanında toplanarak, kızıl bayraklar, “Ateşi söndürün” ve “Gazze ve Sderot’taki çocuklar yaşamak istiyor” gibi pankartların taşındığı kınama mitingi düzenledi. Hadash partisi milletvekilleri Dov Khenin ve Muhammed Barakeh de gösteriye katılan siyasetçiler arasındaydı. Khenin, basına yaptığı açıklamada “Tel Aviv ve ülkenin her yerinde bir araya gelen Arap ve Yahudi kökenli binlerce insanla beraber, bu facia savaşın durdurulması için gösteri yapmaya geldim.” açıklamasını yaptı. [46]
Aralarında Prof. Dr. Judy Rebick, “Science for Peace” örgütü başkanı Judith Deutsch ve film yapımcısı B.H. Yael’in de bulunduğu Kanadalı Yahudi kadınlar, Gazze’deki harekatı ve yaşanan insanlık dramını protesto etmek için İsrail’in Toronto Konsolosluğunu işgal etti ve oturma eylemi yaptı; eylemin 2. gününe Kanada Kraliyet Atlı Polisi tarafından kelepçelenerek gözaltına alındılar ve bir hafta gözaltında tutuldular. [47] Aralarında 2 ödüllü romancı olan Linda Jaivin ve Sara Dowse ile edebiyat eleştirmeni Andrew Riemer, akademisyenler Andrew Benjamin, Gavin Kitching, David Goodman ve Michele Grossman ile eski Çevre Bakanı Moss Cass ve New South Wales eyaleti Yeşiller Partisi Başkanı Ian Cohen’in de bulunduğu 120 Avustralyalı Yahudi kanaat önderi, İsrail’in 4 Kasım 2008’de ilan edilen ateşkes anlaşmasını bozan İsrail’in Gazze saldırısını kınayan bir bildiriyi kaleme aldılar. [48] Güney Afrika’da da 100 Yahudi sanatçı, bilim insanı ve aydın, Cape Times gazetesinde yayınladıkları ortak bildiriyle Gazze Şeridinde saldırıya destek veren Güney Afrika Siyonist Federasyonu ve benzeri örgütleri kınadılar. [49] Sabah gazetesinin bir haberine göre, aralarında Jerry Seinfeld, Sacha Baron Cohen, Natalie Portman, Jason Alexander ve Lisa Kudrow’un da bulunduğu film yıldızları, Toronto Film Festivali’nin “Tel Aviv” temalı gösterimine kabul edilen İsrail filmlerinin, İsrail Devletini haklı göstermek amacıyla çekildiği gerekçesiyle, festivali protesto ettiler ve Los Angeles Times ile Toronto Star gazetelerinde bir protesto metni yayınladılar. [50]
Barış için Yahudi Sesi (Jewish Voice for Peace) örgütü, İsrail’in Gazze operasyonlarını ve Gazze Şeridinde yaşayan 1,5 milyon Filistinliyi abluka altında yiyeceksiz, elektriksiz, susuz ve tıbbi yardımsız bırakmasını kınayan bir bildiri yayınladı, [51] İsrail’e düzenlenen çok sayıda gösteri, miting ve yürüyüşlere destek verdi. İsrail’de savaşı protesto ettikleri için bu gösteriler sırasında 700 İsrailli barış yanlısı İsrail polisi tarafından gözaltına alındı. [52]
Avam Kamarası ve İşçi Partisi üyesi Yahudi Gerald Kaufman da, Londra’da sol örgütler, İsrail Büyükelçiliği önünde tarafından 20,000 kişinin katılımıyla düzenlenen protestolara katıldı, parlamentoda İsrail’e silah ambargosu uygulanması için bir konuşma yaptı. [53]
Antwerp’in Ortodoks Yahudi Cemaatini temsilen 4 haham, Siyonizm’i kınayarak, Yahudilerin tüm uluslarla barış içine yaşama hak ve arzuları olduğunu ilan eden ortak bir duyuru kaleme aldılar. [54] ABD’deki Yahudi kuruluşlarından Tikun Olam, ülkenin önde gelen liberal hahamları ile diğer 2,800 Yahudi kanaat önderinin imzasıyla 14 Ocak 2009’da New York Times gazetesinde tam sayfa yayınlanan ve Obama’nın derhal ateşkes için müdahil olmasını isteyen bir açıklama yayınladı, [55, 56] J Street derneği saldırı başlar başlamaz derhal ateşkes isteyen bir kampanya başlattı. [57] Belçika İlerici Yahudiler Sendikası (Union des Progressistes Juifs de Belgique) ülke çapında geniş katılımlı gösteriler düzenledi. [58] İçlerinde 60 hahamın [59] da bulunduğu bir grup ABD’li Yahudi, İsrail'in Gazzelileri toplu halde cezalandırmasına ve Gazze ekonomisini tamamen çökertmesini protesto etmek ve Gazze halkıyla dayanışma amacıyla açlık grevleri yapmaya başladı. [60]
İran Cumhurbaşkanının İslam karşıtları tarafından “şeytanlaştırılmasına” ve ABD, Kuzey Paktı ülkeleri ve İsrail tarafından İran’a karşı yapılan askeri tehditlere karşı olan; ancak aynı zamanda İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ı Soykırım inkarından dolayı kınayan [61] Uluslararası Antisiyonist Yahudi Ağı (IJAN; International Jewish Anti-Zionist Network); Gazze’deki saldırıları protesto etmek için Minnesota, Oakland, Los Angeles, San Francisco, Toronto ve Valencia kentlerinde çeşitli gösteri ve yürüyüşler düzenledi. [62] Bünyesinde Ortodoks Yahudileri toplayan Siyonizm’e karşı Yahudiler Uluslararası Örgütü (Neturei Karta International), Kudüs, Montreal, Londra, Boston, New York ve Washington’da Gazze saldırılarını kınayan gösteriler düzenledi. [63] İsrail’deki Barış Şimdi (Shalom Akhshav) örgütü Savunma Bakanlığı önünde başlayan ve çeşitli kentlerde devam ettirilen büyük çaplı gösteriler düzenledi. Gösteriler sırasında İsrail polisi 471 Arap ve Yahudi’yi gözaltına aldı. [64]
Özellikle sol liberal 152,000 tirajlı Haaretz ve 30,000 tirajlı The Jerusalem Post gazeteleri, IDF’nin “Dökme Kurşun Harekatı” sırasındaki insan hakları ihlallerinin İsrail ve dünya kamuoyuna ulaşmasında kilit bir rol oynadılar. Haaretz yazarı Amos Harel, sadece askerlerin itiraflarını yazmakla kalmadı, aynı zamanda İsrail hükümetini Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Araştırma Heyeti ile işbirliği yapmaya ve askerlerin ifadelerini ciddiye alarak tarafsız bir araştırma yapmaya çağıran yazılar kaleme aldı. [65-67]
Yukarıda küçük bir kısmı verilen dünyadaki ve İsrail’deki Yahudilerin “Dökme Kurşun Harekatı” karşıtı eylemlerinden örnekler, Yahudilerin “tek tip düşünen, tek tip davranan” insanlar değil, dünyadaki tüm halklar gibi değişik konularda değişik fikirleri olan insanlar olduğunun kanıtı. Aynı Filistinliler gibi: İsrail’in Müslüman Arap azınlığınca yayınlanan haftalık Kul al-Arab dergisi [http://www.alarab.net], 2000 yılında sakinlerinin neredeyse tamamı İsrail vatandaşı Araplardan oluşan 45,000 nüfuslu Umm el-Fahm kentinde geniş katılımlı bir araştırma yaptı. Dergi, deneklere kentlerinin bağımsız bir Filistin Devletine bağlanmasını isteyip istemediklerini sordu. Araştırma sonuçlarına göre, kentin Müslüman Arap nüfusunun %83’u bu soruyu olumsuz yanıtladı ve kentlerinin İsrail sınırları içinde kalmasını yeğlediklerini bildirdi. Bunun sebebi olarak da en sık (%54) “demokratik bir ülkede yaşamak istemek” ve “iyi yaşam standartlarını kaybetmemek” cevabı verildi. [68] Yani, ne dünya Yahudileri, ne Filistinler, ne de Yahudi ve Araplardan oluşan İsrailliler kurşun askerlerden oluşmuyordu.
IDF’nin Gazze saldırısıyla, tüm İslam ülkeleriyle birlikte, Türkiye’de de eskiden beri varolan antisemit söylem şiddetlendi. Toplumun yeni düşmanı olarak “Yahudiler” tanımlanıyordu. İsrail’in şiddet politikaları, Yahudilere yönelik ırkçı söylemlerle eleştiriliyordu. Soli Özel, 11 Ocak 2009’da Sabah gazetesindeki köşesinde, o günlerin atmosferini şöyle anlatmaktaydı:
“Dünyadaki Müslüman olan ve olmayan pek çok toplumda olduğu gibi Türkiye'de İsrail'in saldırısının insani maliyeti haklı olarak yürekleri burktu, insanları isyan ettirdi. Ancak Arap ülkeleri bir yana bırakılacak olursa, İran dahil İsrail karşıtlığının bu denli şiddetli bir ırkçılığa, antisemitizme ve intikam çağrılarına yol açtığına tanık olunmadı. Belki bunun üzerinde de düşünmek isteyen çıkar.” [69]29 Aralık 2008 tarihinde “İsrail’i Kahret Ya Rab” [70] manşetiyle çıkan Anadolu’da Vakit'in yaklaşımı zaten fazlaca yorum gerektirmiyordu. Taraf gazetesi de, aynı gün manşette “Rab'bın Sana Bunu Emretmiş Olamaz.” başlığını kullandı, altında da Museviliğe gönderme yapmaya devam ederek, “İsrail, Tevrat’taki On Emir’den “Öldürmeyeceksin”i kutsal Hanuka ve Şabat’ta bile çiğnedi.” [71] diye devam etti. Bu haberin “İsrail Rab’bının emirlerini bahane ederek saldırıyor” veya “İsrail Musevilik temellerine oturtulmuş bir din devletidir” veya “İsrail dindar gibi görünse de, aslında peygamberin onlara getirdiği hükümlerden nefsinin hoşlanmaklarını uygulamıyor” gibi muhtemel kışkırtıcı algılamaları, toplumdaki antisemit zihin haritaları ile örtüşüyordu.
Gazze kıyımını dini motiflerle ilişkilendirmeyi seçen Taraf, umulur ki, bunu bir adet haline getirip, Afganistan’daki kıyım için “İsa Mesih senin bu günahların için çarmıhta ölmüş olamaz!” başlığı atmaz; ya da Darfur katliamına ilişkin “Hak Teâlâ siz kullarına bunu buyuruyor olamaz!” başlığını atıp, altına devamla “Sudanlılar Nur suresinin “mü'min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar” diyen ayetini, mübarek Berat Kandili ve Cuma günü bile çiğneyerek, küçük kız çocukların ırzına geçmeye devam ettiler.” türü haberler yapmaz. Çünkü bu tür vahşetler, din eksenine oturtulduğunda; aynı dinin olayla ilgisiz mensuplarını hem rencide ediyor, hem de hedef haline getiriyor. “İslami terör” tanımına da aynı sebeplerle itiraz etmiyor muyuz?
13 Ocak 2009 günü —10 Kasım anmaları dışında— Türkiye tarihinde ilk defa, ülke çapında resmi bir saygı duruşu düzenlendi. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in “Saygı duruşu ile Filistin’de yaşanan zulüm telin edilirken Filistin halkı ile dayanışma sergilenecektir. Ayrıca ilk ve ortaöğretim kurumlarında “Filistin’de İnsanlık Dramı” konulu bir resim ve kompozisyon yarışması düzenlenecek, dereceye girenler ülkemizde ve yurtdışında çeşitli platformlarda sergilenerek, kamuoyunda gerekli duyarlılığın sağlanmasına katkıda bulunulacaktır.” diyen genelgesiyle, 81 ilde ilk ve orta öğrenime kayıtlı 15,000,000 çocuk, Gazze’de ölenler için 1 dakikalık saygı duruşunda bulundu. [72]
Bazı okullarda, “Yahudi” veya “savaş karşıtı oldukları” için Müslüman ve Yahudi öğrenciler saygı duruşuna itiraz ederlerken, diğer Yahudi öğrenciler saygı duruşuna katıldılar. MEB genelgelerine uymakla yükümlü olan Musevi okullarında saygı duruşu sıkıntı yarattı. Bir okul müdürü “18 yaşında bir lise öğrencisini saygı duruşunda bulunmaya zorlayamazsınız. 'Ben şu gerekçeyle saygı duruşunda bulunmak istemiyorum' derse ne yapacaksınız” derken, veliler ve uzmanlar da küçük yaştaki çocukların saygı duruşuna zorlanmalarına tepki gösterdiler. [73-75] Bakan Çelik, öğrencilerin zorla hükümet politikasına paralel tavır almaya zorlandığı, çocukların beyinlerinin yıkandığı, başka hiçbir ülkeyi kınamak için yapılmayan bir eylemin ilk kez ve sadece İsrail’i “telin” için düzenlenmesinin antisemit olduğu gibi olumsuz yorumların basına yansımasının ardından geri adım attı
“Türkiye’deki Yahudi vatandaşlarla asırlardır barış içinde yaşanıyor. Tarih boyunca özellikle Türkiye’deki Yahudi vatandaşlarımızla biz barış içinde asırlarca yaşadık, bugün de yaşıyoruz. Tabii aslında İsrail’in Filistin’de sergilediklerinde şu anda Türkiye’de oturan Yahudi vatandaşlarımızın hiçbir kusuru, günahı da yok. O insanlar da bu işten son derece mustarip. Dolayısıyla antisemitizm insani bir şey değildir. Yahudi karşıtlığı anlamına gelebilecek eylemlerden, söylemlerden herkesin kaçınması gerekiyor. Ancak İsrail’in saldırıları sonucu öğrenciler, çocuklar, anneler, babalar ölürken seyirci kalmamız söz konusu olamaz. Günün birinde İsrailli çocuklara böyle bir şey yapılırsa onlar için de saygı duruşunda bulunuruz. Gazze’de yaşayanlar, ihtiyaçlarını karşılayacak durumda değil. Yardım kampanyasına katılım zorunlu değil. Resim ve kompozisyon yarışması açılmasını da istemiştik ama aldığımız duyumlar üzerine bazı insanların bunu antisemitist propaganda haline getireceği endişesiyle vazgeçtik.” [76, 77]Bu dönemde, büyük kentlerdeki açık hava panoları, Dayanışma Vakfı tarafından hazırlanan, “Bu Senin Kitabında Yok” ve “Sen Musa’nın Çocuğu Olamazsın” [78] diyen dini göndermeli afişlerle donatıldı. [79] İlk afişin Tevrat üzerinden tüm Yahudileri hedef haline getirmesinin en çarpıcı örneği, bazı İslami çevrelerin “Hayır, bu onların kitabında var!” diyerek Tevrat’tan birçok ayeti delil olarak ortaya koymaları ve Tevrat’a inanan tüm insanları “dinleri gereği” insanlık suçu işleyebilecek insanlar olarak tanımlamalarıyla ortaya çıktı.
“Karaca, Gazze’de vahşet uygulayan İsrail ordusuna karşı “Sen Musa’nın çocuğu olamazsın” ibaresiyle sokaklara asılan panoların, bazılarının itiraz ettiği gibi antisemitizm olmadığını söylemişti. Çünkü kendini Musa’nın çocuğu olarak tanımlayan ama bu vahşeti onaylamayan İsrail vatandaşlarını veya Yahudi kitlelerini zaten kastetmediğini söylemişti bu ibarenin. […] Batılıların çoğu, Yahudilere yaptığı soykırım yüzünden henüz doğmamış tüm İsrail vatandaşlarını bile şimdiden mazlum ilan ettiği için, bugün Gazzelilere yapılan zulmü açıkça kınayamıyor değil mi biraz da?” [80]Oysa Cumhuriyet öncesinden bu yana “Das Volk in Waffen” [Millet-i Müselleha] ideolojisiyle beslenen bir toplumun psikolojisinde, bu afişlerin iç düşman algısı dinamiklerini nasıl harekete geçireceği , Türkiyeli Yahudileri nasıl etkileyeceği aşikardı. Türk Yahudi Cemaati Başkanı Silvyo Ovadya, bu afişlerden duyduğu rahatsızlığı 2 Şubat 2009’da Milliyet gazetesinde yayınlanan söyleşisinde şöyle ile getiriyordu:
“Mesela Bu senin kitabında yok, Sen Musa’nın çocuğu olamazsın yazılı billboard’lar din eksenli olduğu için bizi incitiyor. Üstelik bu ilanlar önce billboard’lardaydı, şimdi binaların üzerine giydirilmeye başlandı. Düşünün, 11 Eylülde ikiz kuleler havaya uçtuktan sonra Times meydanına Kuran’dan bir ayet konsa, altına da “Sen ne biçim Müslümansın?” diye yazılsa, önünden her geçişinizde siz rahatsız olmaz mıydınız?” [81]Abdurrahman Dilipak da, 19 Ocak 2009’da Anadolu'da Vakit gazetesinde yayınlanan ve kendi ifadesine göre “düşman olduğu Yahudilere adaletsizlik yapmadığı” yazısında, mesajı alamamış olması muhtemel kişiler için “Sen Musa’nın Çocuğu Olamazsın” sloganını biraz daha açıyordu. Dilipak’ın basın özgürlüğünü “bir adım daha ileriye” taşıyan bu yazısı, sadece Yahudilere Ömer Seyfettin’in öyküsünde Koca Ali’ye sürekli diyet borcunu hatırlatan Kasap Hacı Mehmet misali İspanya sürgünü göndermesi yapmakla kalmıyor, ayrıca insanı “adaletsiz davransaydı ne yazacaktı acaba?” diye düşündürüyordu:
“Ey Samiri, siz o topraklara hakimken oraya İsevileri sokmadınız, onları katlettiniz. Sonra onlar geldiler, sizi kovdular, sürgüne gönderdiler.. Ağlama duvarını çöplük yaptılar. Ardından biz geldik.. O topraklara hakim değil, hadim olduk! […] İspanya’dan sürgüne gönderildiğinizde size kapılarını açan yine bizdik… Hz. Musa’ya ihanet ettiğiniz gibi bize de ihanet ettiniz..İslam inancına göre, Dilipak’ın yazısında geçen Sâmirî, Musa dağdayken, Yahudileri Allah yolundan çevirerek altından döktüğü bir buzağıya tapmalarını sağlayan [83], o sebeple de lanetlenen [84] bir sapkındı; buzağıyı ilah edinenler (“Samiriyye”) Rab’bın ahrette gazap, dünya hayatında ise zillet ile cezalandıracaklardı. [85] MS 100’e kadar Romalıların Judea eyaletinde hüküm sürenlerin veya 1492’de İspanya’dan sürülenlerin 1948’de kurulan İsrail Devleti’ni görmeye ömürlerinin yetmemiş olduğu düşünülürse; Dilipak’ın “Samiri” diye —Tel Aviv Üniversitesi araştırmasında Gazze harekatını desteklemeyen %5 hariç— gelmiş geçmiş tüm Yahudileri kastettiği ortadaydı. Yine yazıda geçen “helak olma tablosu” eşcinsel [Ankebut suresi 28-29] olduğu için Allah’ın gazabına uğrayan Lut [Sodom ve Gomorra] kavminin helak edilmesine ilişkin Tevrat’taki Bereşit 19:24-28 [86] ile Kuran’daki Hud suresi 82.-83. [87] ve Hicr suresi 73.-74. [88] ayetlerine göndermeydi.
Biz Musa’nın dostlarıyız.. Siz Calud’un, Hitler’in dostu oldunuz! Siz Musa’nın çocuğu olamazsınız!
Ne zaman uslanacaksınız ey İsrailoğulları. Fahişelerin peşinden, kan emicilerin, vurguncuların peşinden ne zaman ayrılacaksınız? Duvarları yüksek şehrin çocukları, yurdunuzu kendi hapishaneleriniz yaptığınızın farkında mısınız? Kaçın oradan ey %5 bile kalsanız onurlu, insaf ve vicdan sahipleri. Çünkü Allah’ın gazabının size ulaşmasına az kaldı.. Ey Rabbiler, yakında İsrail’i vuracak o ateş konusunda size verilen habere kulak verin ve uyarın halkınızı. Ey kadınlar, çocuklar, yaşlılar kaçın oradan kaçın! Cehennemi andıran bir ateş topu size doğru gelmekte.. “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden sizi de helak edecek” bu ateş..
Ey Samiri, bu sana bir merhamet uyarısıdır.. Biz söz verdik: Bir kavme olan düşmanlığımız bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecek..
[…] Ben hep düşünürdüm, zamanın sonunda bu helak olacak kavim nasıl helak olacak diye.. Ey Samiri, bu gazabı haketmeye mi çalışıyorsun?. Gece gündüz kendi sırtında kendi cehennemine odun taşıyorsun… Apansız yakalanacak ve “ne oluyor” bile diyemeden, bir şimşeğin batışı gibi batacak, arkandan parlak bir ışık, gök gürültüsünü andıran bir ses ve büyük bir duman bulutu bırakıp yok olacaksın…
Yazık! Ağla ey İsrail! Kavmin sana ihanet etti…” [82]
“Bu Senin Kitabında Yok” ve “Sen Musa’nın Çocuğu Olamazsın” diyen bu afişler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Davos açılımında sarf ettiği “Öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz.” ve “Tevrat'ın 6. maddesi der ki “öldürmeyeceksin”. Burada öldürme var. Bu da çok enteresan.” [89] sözleriyle birleştirildiğinde, ortaya çıkan “Peygamber sözünü çiğneyen katil Yahudi” imgesi, akla Maide suresinin 70. ayetini getirmekteydi: “Andolsun, İsrailoğullarından sağlam söz almış ve onlara peygamberler göndermiştik. Fakat her ne zaman bir Peygamber onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir hükmü getirdiyse; onlardan bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler.” [90] Aslında Tevrat’ın 6. maddesi yoktur; Başbakan, Aseret ha-D'varim’den (On Emir) bahsetmekte, Şemot (Çıkış) 20:13 ve Devarim (Tesniye) 5:17’ye gönderme yapmaktaydı: “Öldürmeyeceksin.”
İsmet Berkan, Radikal’deki köşesinde 30 Eylül 2009’da bu dönemi şöyle değerlendirmişti:
“Geçen yıl İsrail’in Gazze saldırısı sırasında sözde İsrail’i eleştiren afişlerle donatıldı şehirlerimiz. Slogan şuydu: ‘Bu senin dinin olamaz.’ Hatırlayın, bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da Tevrat’tan, on emirden vs. alıntılar yaparak İsrail’i ‘eleştirdi.’ Evet ama İsrail’in yaptığı (ki yaptığını onaylamaya imkân yok elbette) bir din savaşı mıydı ki, o dine inananların kendilerini kötü hissetmesine, hatta tehlikede hissetmesine yönelik bu mesaj verilmek istendi? Biz, ırkçılıkla ilgili kafa yormayı hiç istemediğimiz için, böyle ince sınırları kolayca aşabiliyoruz.” [91]
“Şu sıralar çevrede en çok duyduğum söz “Hitler haklıymış” oluyor. Vatandaş İsrail'in Gazze'de giriştiği katliamı böyle yorumluyor. Doğru ya da yanlış, bunu tartışmıyorum. Sokaktaki vatandaş böyle diyor. Demek ki İsrail'in yaptığı zulüm vatandaşa Hitler'in Yahudilere yaptığı zulmü hatırlatıyor. Ha, bu Yahudilerin umurunda mı? Umurunda olan Yahudiler elbette vardır, ama İsrail'i yöneten kafa tarihte kendilerine yapılanların benzerlerini Müslümanlara yapmaktan çekinmeyen bir kafa olmalı! [...] Buna "Siyonist siyaset" deniyor işte: Haktan yana görünüp ihanet etmek... Fazla ne beklenir ki "münafık" kavramını icat eden bir kavimden!” [92]
“Dünya'da anti semitik duygular yeniden canlanıyorsa bunun en önemli sebebi İsrail'in insanlık dışı saldırılarıdır. İnsanlar Yahudilere artık ne olursa olsun sadece ve sadece "Yahudi" gözüyle bakmaya başlıyor ve İsrail'in katliamları karşısında "Hitler haklıymış" diye düşünüyorlarsa "İsrail başarıyor" demektir.” [93]Meydanlarda olduğu kadar, Millî Gazete yazarı Ayhan Demir gibi, İsrail’in toptan ortadan kaldırılması için basın üzerinden savaş çağrıları yapan da vardı:
“Bu sebeple [30.12. 2008’de] yaptığımız çağrıyı yineliyoruz: İstanbul, Gazze ve Kudüs'ün güvenliğini sağlamak adına yapılacak ilk şey, tüm insanlığa zarar vermeye başlayan, gözü ve gönlü kirleten bu gecekondunun en kısa zamanda yeryüzünden kaldırılmasıdır. İşgalcileri, kanlı şarlatanlıkları ile birlikte tarihin çöplüğüne göndermek, insanlık adına gerçekleştirilecek en soylu eylemlerdir. İsrailsiz bir dünya çok daha huzurlu ve güvenli olacaktır. Cumhurbaşkanı'nı, Başbakan'ı ve Genelkurmay Başkanı'nı göreve davet ediyoruz: Türk ordusu Gazze'ye... Türk ordusu Kudüs'e...” [94]
İsrail hükümeti heyetle işbirliğine yanaşmadı; ancak ACRI, Gisha, HaMoked, PCATI, Yesh Din, İsrail İnsan Hakları için Hekimler Derneği ve Adalah’tan oluşan 7 İsrailli insan hakları örgütü Goldstone Heyetine, IDF’nin Dökme Kurşun Harekatı” sırasında işlediği insan hakları ihlallerini detaylarıyla anlatan ortak bir rapor sundular. [28, 29] Goldstone Heyetinin hazırladığı raporda, [95] 27 Aralık 2008-18 Ocak 2009 arasındaki Gazze operasyonlarında, “İsrail’in sivil halkı cezalandırmak, aşağılamak ve korkutarak yıldırmak amacıyla özellikle orantısız güç ile saldırdığı; Gazze’de giderek artan oranda bir bağımlılık ve korunmasızlık duygusu yaratmak amacıyla yerel ekonomik altyapıyı yok ederek Gazzelilerin çalışması ve kendine yeterliliğini sabote ettiği” [95, 96] belirtildi. Savaşa ilişkin incelenen 36 örnek olayın 11’inde İsrail ordusunun, beyaz bayrak ile evlerini terk etmeye çalışan sivillerin vurulması da dahil, sivillere saldırdığı, bir tanesi dışında sivil hedeflere yöneltilen saldırıların hiçbirinin eldeki verilerle askeri bir hedef olarak mazur gösterilmesinin mümkün olmadığı tespiti de yapıldı. Raporda, İsrail Savunma Kuvvetleri’nin muhtemel diğer suçları arasında, yiyecek üretiminin, su ve kanalizasyon altyapısının kötü niyetle yok edilmesi; az sayıda savaşçının öldürülmesi gerekçesiyle sivillerin yoğun bulunduğu alanların havadan vurulması, Filistinli tutsakların insan kalkanı olarak kullanılması, erkek, kadın ve çocukların tutuklanarak kum ocaklarında alıkonulması sayıldı. [95]
Yani, ortada “insanlığa karşı suç” kapsamına girebilecek ciddiyette bir vahşet vardı. Yargıç Richard Goldstone da, ardı ardına İsrail’deki the Jerusalem Post ve Birleşik Krallık’taki the Guardian gazetelerinde yayınlanan yazısında, bu heyete neden katıldığını ve Gazze’de şahit olduklarını anlatıyordu:
“İsrail hükümeti ve destekçileri raporu ve özellikle benim bu heyette bulunmamı, çok kişisel ve can yakıcı bir biçimde, en sert sözlerle eleştirdiler. […] Hayatı boyunca İsrail ve halkını desteklemiş bir Yahudi olarak, Gazze misyonunu kabul etmemdeki kişisel sebeplerimle başlayayım. Son 20 yılda, anavatanım Güney Afrika’daki, eski Yugoslavya’daki ve Rwanda’dakiler dışında, Birleşmiş Milletler’in özel Irak programı “oil-for-food” ile ilişkili olarak çeşitli ülkelerin hırsızlık ve suiistimal ile suçlanan hükümet ve siyasi liderlerinin de uluslararası hukuk ihlallerini araştırdım. Yıllarca Sri Lanka, Çin, Rusya, İran, Zimbabwe ve Pakistan’ın da aralarında olduğu pek çok ülkede, Uluslararası Barolar Birliği adına insan hakları ihlallerine karşı konuşmalar yaptım. Bu durumda, İsrail ve Hamas’a isnat edilen çok ciddi savaş suçlarının araştırılması için Birleşmiş Milletler’in ricasını reddetmek hem savunduğum prensiplere, hem de kendi inançlarıma ve vicdanıma ters düşerdi. […]
Gazze’deki yıkım ve ızdırap beni şaşırttı ve sarstı. Bu tabloyu beklemiyordum. İsrail Savunma Kuvvetlerinin sivilleri ve sivillere ait taşınmazları hedeflemiş olabileceğini öngörmemiştim. Tarımsal alanlar, endüstriyel işletmeler, su ve kanalizasyon altyapısı da dahil olmak üzere, Gazze’nin ekonomik altyapısının bu denli geniş çapta yok edilmiş olabileceğini tahayyül etmemiştim. Bunlar askeri hedefler değiller. Bunların yok edilmesini mazur gösterebilecek nitelikte tek bir hükümet açıklaması duymadım veya okumadım.” [97, 98]
Antisemitizm’in zerresinin olmadığı cennet vatanımızda neşrolunan Anadolu’da Vakit gazetesinin ele avuca sığmaz “İslamcı entelektüel” yazarı Abdurrahman Dilipak’ın 12 Ocak 2009’da —ülkemizdeki “sınırsız basın özgürlüğü” çerçevesinde— kaleme aldığı baştan aşağı nefret söylemi ve ırkçı göndermelerle dolu“Gamalı Haç” başlıklı “olağanüstü renkli” yazıda sorduğu sorular da böylece cevabını bulmuş oldu. “Yahudi fanatizmine dur” demek için “arkasına bakmadan “ben” diyen” ve Dilipak’ın selam borcu olan kişi, “insanlığın yüzkarası Kabil soyu” mensubu olan Richard Goldstone’dan başkası değildi:
Yakub (inanca göre MÖ 19. yüzyıl) ve Musa (inanca göre MÖ 14. yüzyıl) dönemlerinde Siyonistler mevcut değildi —dolayısıyla bu peygamberlerin Siyonistleri “lanetlemeleri” de mümkün değildi. Dilipak, tüm sinsi antisemitler gibi “Siyonist” ve “Yahudi” kelimelerini yazısında eşanlamlı olarak kullanmaktaydı; böylece aklınca cümlelerini Yahudileri değil (antisemitizm), aslında Siyonizm’i lanetliyor kılıfına uyduruyordu.“Barışı, demokrasi ve insan haklarını, çevreciliği dillerinden düşürmeyen batılı ülkeler ve İsrail, Gazze’deki katliam karşısındaki tutarsızlıkları ile suçüstü olmuşlardır… Görünen o ki, bunlar onlar için sadece dillerine doladıkları bir slogan, kanlı geçmişlerini ve icraatlarını gizlemek için basit bir makyaj malzemesi… Şimdi cevabını arayan soru şu: Siyonizm = Faşizm = Terörizm… Peki şimdi sormak gerekmez mi: Siyonist İsrailli teröristlere kim dur diyecek? Yahudi fanatizmine (kim dur diyecek? […] Bunların yerli işbirlikçilerine kim karşı çıkacak? Arkasına bakmadan “Ben” diyenlere selam olsun… ABD’nin terör bombası elinde patladı. Gerçek teröristlerin kimler olduğunu Gazze ve Ergenekon tecrübesi bize gösteriyor.. Hadi Uluslararası Adalet Divanı’nı harekete geçirin.. Hadi BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’ni harekete geçirin… Şaron’un ya da bugünkü İsrail yönetiminin Sırp katillerden ne farkı var? Saddam’dan ne farkı var?
Ey oğlu kardeşleri tarafından kuyuya atılan Yakub (as), Ey Musa (as) kavmini sana şikâyet ediyorum ve o katil Siyonist zalimleri senin onları lanetlediğin gibi lanetliyorum… Yukarıdaki yazıma başlık olan amblemin anlamı şimdi daha iyi anlaşıldı sanırım. Ey katiller! Dün sizi katleden Nazi subaylarına ne kadar da benziyorsunuz! Size Hz. Davud’un mührü değil, Nazi arması yakışır. Size Yakub’un adı değil, Samiri’nin [Musa dağdayken altın buzağıya tapanlar] adı yakışır! Ey Samiriyye! Ey insanlığın yüzkarası, ey Kabil soyu!” [102]
Bu yazı dizisinin diğer makaleleri:
Hakkımız olmayan tek şey unutmaktır… 22 Aralık 2009 Salı http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2009/12/hakkmz-olmayan-tek-sey-unutmaktr.html
Allah Aşkına, Nedir Bu Antisemitizm, Bilen Var mı? 25 Aralık 2009 Cuma http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2009/12/allah-askna-nedir-bu-antisemitizm-bilen.html
Büyüklere Masallar: Türkiye’de Antisemitizm Yoktur 01 Ocak 2010 Cuma http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/01/buyuklere-masallar-turkiyede.html
Kırılma Noktası 1: Sol Liberal-İslami İttifak 08 Ocak 2010 Cuma http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/01/krlma-noktas-1-sol-liberal-islami.html
"Salkım Hanım'ın Taneleri" mi, "Yahudi'nin Adı Yok" mu? 18 Ocak 2010 Pazartesi http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/01/salkm-hanmn-taneleri-mi-yahudinin-ad.html
Bilimin Yüzümüze Tuttuğu Ayna 25 Ocak 2010 Pazartesi http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/01/bilimin-yuzumuze-tuttugu-ayna.html
Antisemitizm korkusu, İsrail’in eleştirilmesine engel mi? 29 Ocak 2010 Cuma http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/01/antisemitizm-korkusu-israilin.html
Mazluma da Zalime de (Şahide de) Kimlik Sormamak 22 Mart 2010 Pazartesi http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/03/mazluma-da-zalime-de-sahide-de-kimlik.html
Kaynakça
- İsrail: Aptal Amerikalıları biz yönetiyoruz. İhlas Son Dakika. 4 Şubat 2009. http://www.ihlassondakika.com/detail.asp?id=129888
- Targeted Civilians: A PCHR Report on the Israeli Military Offensive against the Gaza Strip (27 December 2008 – 18 January 2009). The Palestinian Centre for Human Rights. 22 Ekim 2009. http://www.pchrgaza.org/files/Reports/English/pdf_spec/gaza%20war%20report.pdf
- Harel, Amos. IDF: 600 Hamas Men, 309 Civilians Died in Gaza Offensive. Haaretz. 25 Mart 2003. http://www.haaretz.com/hasen/spages/1073734.html
- Israel/Gaza — Operation “Cast Lead”: 22 Days of Death and Destruction. Amnesty International. 2 Temmuz 2009. http://www.amnesty.org/en/library/asset/MDE15/015/2009/en/8f299083-9a74-4853-860f0563725e633a/mde150152009en.pdf
- B'Tselem publishes complete fatality figures from Operation Cast Lead. The Israeli Information Center for Human Rights in the Occupied Territories. 9 Eylül 2009. http://www.btselem.org/English/Press_Releases/20090909.asp
- Lieberman: Do to Hamas what the US did to Japan. The Jerusalem Post. 13 Ocak 2009. http://www.jpost.com/servlet/Satellite?cid=1231774444907&pagename=JPost%2FJPArticle%2FShowFull
- תויצראה תוריחבה תואצות [Ulusal seçim sonuçları]. תסנכל תיזכרמה תוריחבה תדעו [Merkez Seçim Komitesi]. 18 Şubat 2009. http://www.knesset.gov.il/elections18/heb/results/main_Results.aspx
- Israeli rabbis justify for Olmert to kill even one million Palestinians, including women and children. Al-Jazeerah (El Cezire). 18 Ocak 2009. http://www.aljazeerah.info/News/2009/January/17%20n/Israeli%20rabbis%20justify%20for%20Olmert%20to%20kill%20even%20one%20million%20Palestinians,%20including%20women%20and%20children.htm
- Wagner, Matthew. Eliyahu Advocates Carpet Bombing Gaza. The Jerusalem Post. 30 Mayıs 2007. http://www.jpost.com/servlet/Satellite?cid=1180527966693&pagename=JPArticle/ShowFull
- Religious Affairs: Leaps of Faith. The Jerusalem Post. 14 Mayıs 2009. http://www.jpost.com/servlet/Satellite?cid=1242212379456&pagename=JPost%2FJPArticle%2FShowFull
- Rosen, Yisrael. Morality requires: Hurt Hostile Population. ynetnews.com. 22 Haziran 2006. http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3266113,00.html
- Harel, Amos. “Shooting and crying.” Haaretz. 20 Mart 2009. http://www.haaretz.com/hasen/spages/1072475.html
- Waskow, Rabbi Arthur. Statements by Rabbis for Human Rights (Israel) on the Gaza/ Sderot crisis. The Shalom Center. 28 Aralık 2008. http://www.theshalomcenter.org/node/1351
- Ettinger, Yair. סאמח םע רבדל יל ונת [Hamas’la Ben Konuşayım]. Haaretz. 10 Kasım 2009. http://www.haaretz.co.il/hasite/pages/ShArtPE.jhtml?itemNo=731324
- Froman, Rabbi Menachem. Can we change Hamas? It's worth a try. Haaretz. 20 Şubat 2009. http://www.haaretz.com/hasen/spages/1058461.html
- Freedland, Jonathan. Prophet of Hope. The Guardian. 27 Ağustos 2002. http://www.guardian.co.uk/world/2002/aug/27/religion.politicsphilosophyandsociety
- Geoffrey Alderman v David Goldberg. The Guardian. 12 Ocak 2009 http://www.guardian.co.uk/commentisfree/2009/jan/12/judaism-gaza-israel-halachah
- Yahudi yazarın İsrail'e küfür öfkesi. Haber 7. 29 Aralık 2008. http://www.haber7.com/haber/20081229/Yahudi-yazarin-Israile-kufur-ofkesi.php
- Lefkovits, Etgar. Overwhelming Israeli support of Gaza Op. The Jeruaslem Post. 14 Ocak 2009. http://www.jpost.com/servlet/Satellite?cid=1231950849022&pagename=JPArticle%2FShowFull
- Latest Population Figures for Israel. Jewish Virtual Library. 2009. http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/Society_&_Culture/demtoc.html
- Albayrak, Hakan. Nazi benzetmesi niye rahatsız etti? Yeni Şafak. 10 Ocak 2009. http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=10.01.2009&y=HakanAlbayrak
- Victims of Palestinian Violence and Terrorism since September 2000. Israel Ministry of Foreign Affairs. Erişim Tarihi: 8 Kasım 2009. http://www.mfa.gov.il/MFA/Terrorism-+Obstacle+to+Peace/Palestinian+terror+since+2000/Victims+of+Palestinian+Violence+and+Terrorism+sinc.htm
- Sharp, Heather. Rocket Attacks Plague Israeli Towns. BBC. 28 Aralık 2008 http://news.bbc.co.uk/2/hi/middle_east/7802276.stm
- Hadad, Shmulik. Negev School hit by Rocket. ynetnews.com. 17 Mayıs 2005. http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3401172,00.html
- History of the Qassam Rocket. The Jewish Policy Center. Erişim Tarihi: 8 Kasım 2009. http://www.jewishpolicycenter.org/prr/history.php
- Sderot Kentine Saldırı, 3 Siyonist Yaralandı. İslami Davet. 18 Aralık 2008. http://www.islamidavet.com/sderot-kentine-saldiri-3-siyonist-yaralandi.html
- Gaza Strip Fact Sheet. The Association for Human Rights in Israel. 29 Temmuz 2009. http://www.acri.org.il/eng/story.aspx?id=657
- Background: Human Rights Violations in Israel and Gaza. The Association for Civil Rights in Israel. 14 Ocak 2009. http://www.acri.org.il/pdf/gaza140109.pdf
- Organizations Present Goldstone Team with Grave Report on Gaza. The Association for Human Rights in Israel. 29 Haziran 2009. http://www.acri.org.il/eng/story.aspx?id=661
- שכרנ ירסומ לשכ [Edinilmiş Ahlak Düşkünlüğü]. ynetnews.com. 22 Mart 2009. http://www.ynet.co.il/articles/0,7340,L-3690037,00.html
- Bohbot, Amir. הזעב גרהה לע תויודע ךירפמ ל"ה צב ריקחת [IDF Soruşturması Gazze'deki Cinayet Kanıtlarını Yalanlıyor]. Ma'ariv. 22 Mart 2009. http://www.nrg.co.il/online/1/ART1/869/248.html
- Keinon, Herb. Analysis: The Crucial Morality of the IDF's Cause. The Jerusalem Post. 19 Mart 2009. http://www.jpost.com/servlet/Satellite?pagename=JPost/JPArticle/ShowFull&cid=1237461630293
- Breaking the Silence. Israeli Soldiers Talk about the Occupied Territories. Shovrim Shtika. Erişim Tarihi: 2 Kasım 2009. http://www.shovrimshtika.org/index_e.asp
- NGOs Protest Government Attempts to Silence “Breaking the Silence”. The Association for Civil Rights in Israel. 29 Temmuz 2009. http://www.acri.org.il/eng/story.aspx?id=669
- About B’Tselem. Israeli Information Center for Human Rights. Erişim tarihi: 7 Kasım 2009. http://www.btselem.org/English/About_BTselem/Index.asp
- About Gisha. Legal Center for Freedom of Movement. Erişim tarihi: 7 Kasım 2009. http://www.gisha.org/index.php?intLanguage=2&intSiteSN=137&intItemId=107
- About HaMoked. Center for the Defence of the Individual. Erişim tarihi: 7 Kasım 2009. http://www.hamoked.org.il/index_en.asp
- About Us. Public Committee Against Torture in Israel. Erişim tarihi: 7 Kasım 2009. http://www.stoptorture.org.il/en/odot
- Who We Are. Yesh Din: Volunteers for Human Rights. Erişim tarihi: 7 Kasım 2009. http://www.yesh-din.org/site/index.php?page=about.us&lang=en
- Bimkom. Planners for Planning Rights. Erişim tarihi: 7 Kasım 2009. http://eng.bimkom.org/
- Who We Are. Physicians for Human Rights (Israel). Erişim tarihi: 7 Kasım 2009. http://www.phr.org.il/default.asp?PageID=145
- About Adalah. The Legal Center for Arab Minority Rights in Israel. Erişim tarihi: 7 Kasım 2009. http://www.adalah.org/eng/about.php
- About RHR. Rabbis for Human Rights. Erişim tarihi: 7 Kasım 2009. http://www.rhr.org.il/page.php?name=about&language=en
- Soldiers’ Testimonies from Operation Cast Lead, Gaza 2009. Shovrim Shtika. Haziran 2009. http://www.shovrimshtika.org/oferet/ENGLISH_oferet.pdf
- Raved, Ahiya. Students protest Gaza operation. ynet News. 29 Aralık 2008. http://www.ynetnews.com/articles/0,7340,L-3646597,00.html
- Israel: Over 150,000 Protest Gaza Deadly Military Operation. Political Affairs. 5 Ocak 2009. http://www.politicalaffairs.net/article/view/7946/1/358/
- Jewish Group holds Rally at Israel's Toronto Consulate. The Journal of Turkish Weekly. 9 Ocak 2009. http://www.turkishweekly.net/news/63021/jewish-group-holds-rally-at-israel-39-s-toronto-consulate.html
- West, Andrew; Pearlman, Jonathan. Australian Jews Protest against Israel's Action. The Sydney Morning Herald. 6 Ocak 2009. http://www.smh.com.au/articles/2009/01/05/1231003936981.html
- Letter Protests South African Jewish Leaders. JTA. 13 Ocak 2009 http://jta.org/news/article/2009/01/13/1002204/letter-protests-south-african-jewish-leaders
- Yahudi oyuncular boykotta... Sabah. 17 Eylül 2009. http://www.sabah.com.tr/Yasam/2009/09/17/yahudi_oyuncular_boykotta
- JVP statement on Gaza attacks. Jewish Voice for Peace. 28 Aralık 2008. http://www.jewishvoiceforpeace.org/publish/article_1146.shtml
- Eldar, Akiva. How Israel Silenced its Gaza War Protesters. Haaretz. 22 Eylül 2009. http://www.haaretz.com/hasen/spages/1116114.html
- UK Jewish lawmaker: Israeli forces acting like Nazis. CNN. 16 Ocak 2009. http://edition.cnn.com/2009/WORLD/europe/01/16/uk.israel.debate/index.html
- Antwerp Jews Disassociate from Zionist Activities. jewsagainstzionism.com. 20 Ocak 2009. http://www.jewsagainstzionism.com/news/currentarticle.cfm?id=159
- American Jews Oppose Israeli Policy in Gaza. Tikun Olam. 22 Ocak 2009 http://www.richardsilverstein.com/tikun_olam/2009/01/22/american-jews-oppose-israeli-policy-in-gaza
- Mozgavaya, Natasha. U.S. Rabbis Urge Obama to Push for Immediate Gaza Truce. Haaretz. 14 Ocak 2009. http://www.haaretz.com/hasen/spages/1055463.html
- Gaza: Ceasefire now! J Street. 3 Ocak 2009. http://www.jstreet.org/campaigns/gaza-stop-violence1
- The Israeli Palestinian Conflict. Union des Progressistes Juifs de Belgique. Erişim Tarihi: 8 Kasım 2009. http://www.upjb.be/en/presentation.htm#conflit
- Over Sixty Rabbis Lead Fast for the People of Gaza. Ta'anit Tzedek. 16 Temmuz 2009. http://www.fastforgaza.net/press-releases/7-16-09
- Join Ta'anit Tzedek: Jewish Fast For Gaza. Ta'anit Tzedek. 16 Temmuz 2009. http://fastforgaza.net/
- The role of Iran in the struggle against Zionism. International Jewish Anti-Zionist Network (IJAN). 13 Mayıs 2009. http://www.ijsn.net/332/
- Jüdische Proteste gegen den Gaza-Krieg aus Marokko, Südafrika, Iran, Belgien, USA, Kanada, England und Jerusalem. Cl-Netz. 5 Şubat 2009. http://www.cl-netz.de/read.php?id=47809
- Demonstrations against the Violence in Gaza. Neturei Karta International. http://www.nkusa.org/
- End It Now! - Demonstration! Peace Now. 10 Ocak 2009. http://www.peacenow.org.il/site/en/peace.asp?pi=182&docid=3479&pos=14
- Harel, Amos. IDF in Gaza: Killing civilians, vandalism, and lax rules of engagement. Haaretz. 19 Mart 2009. http://www.haaretz.com/hasen/spages/1072040.html
- Harel, Amos. Can Israel dismiss its own troops' stories from Gaza? Haaretz. 19 Mart 2009. http://www.haaretz.com/hasen/spages/1072228.html
- Harel, Amos. Probe into Gaza op allegations comes too late. Haaretz. 20 Mart 2009. http://www.haaretz.com/hasen/spages/1072510.html
- Levin, Andrea. Israeli Arab Rights and Wrongs. Camera. 20 Şubat 2003. http://www.camera.org/index.asp?x_context=7&x_issue=29&x_article=491
- Özel, Soli. Gazze ve Türkiye. Sabah. 11 Ocak 2009. http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ozel/2009/01/11/Gazze_ve_Turkiye
- İsrail’i Kahret Ya Rab. Anadolu’da Vakit. 29 Aralık 2008
- Rab’bın Sana Bunu Emretmiş Olamaz. Taraf. 29 Aralık 2008. http://www.taraf.com.tr/haber/24523.htm
- Gazze için 1 dakikalık saygı duruşu. Radikal. 14 Ocak 2009. http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&ArticleID=916940&Date=14.01.2009&CategoryID=98
- Yahudi Okullarında Saygı Duruşu Krizi. İhlas Son Dakika. 17 Ocak 2009. http://www.ihlassondakika.com/detail.asp?id=122677
- Gazze Saygı Duruşu Eğitimcileri Böldü. Haber 7. 14 Ocak 2009. http://www.haber7.com/haber/20090114/Gazze-saygi-durusu-egitimcileri-boldu.php
- Çakır, Bawer. “Gazze'de Olanlar Çocuklara Barış Eğitimiyle Anlatılmalı.” BİA Haber Merkezi. 14 Ocak 2009. http://bianet.org/bianet/siyaset/111920-gazzede-olanlar-cocuklara-baris-egitimiyle-anlatilmali
- Okullarda Filistin için Saygı Duruşu. Milliyet. 14 Ocak 2009. http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=HaberDetay&ArticleID=1046831
- Okullara Yönelik Gazze Konulu Yarışma İptal Edildi. Şalom. 14 Ocak 2009. htt1p://www.salom.com.tr/news/detail/10555-Okullar-yonelik-Gazze-konulu-yarisma-iptal-edildi.aspx
- Afişler için: https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtIZyKecoQaGickim6RRWI_wfc_DQiO9_vEHgHMgcYcHIQ6LSaMTt-yMZnfCcEjIdYFwewD3aUcFY78XCPWMxDQUusnoFXN3rUDuoDvmp4UZmUyqEkdwtgdqRnHkdjXxNzuEzPlV-6sWxF/s400/kitabinda_yok.jpg
- “Sen Musa'nın çocuğu olamazsın!” habervaktim.com. 8 Ocak 2009 http://www.habervaktim.com/haber/50896/sen_musanin_cocugu_olamazsin.html
- İpekçi, Leyla. Ancak Mazlumdan Özür Dilenir. Taraf. 27 Ocak 2009. http://www.taraf.com.tr/makale/3738.htm
- Sevimay, Devrim. Anayasa ve Demokrasi Yeter Bize. Milliyet. 2 Şubat 2009. http://www.milliyet.com.tr/default.aspx?aType=HaberDetay&ArticleID=1054326
- Dilipak, Abdurrahman. Kana doydun mu ey Samiri! Anadolu’da Vakit. 19 Ocak 2009. http://www.habervaktim.com/yazar/10847/kana_doydun_mu_ey_samiri.html
- Ta Ha Suresi 85., 88. Ayetler: “85. Allah, “Şüphesiz, biz senden sonra halkını sınadık; Sâmirî onları saptırdı” dedi. 88. Böylece (Samirî) onlar için böğürmesi olan bir buzağı heykeli ortaya çıkardı. (Samirî ve adamları) “Bu sizin de ilahınızdır, Mûsâ'nın da ilahıdır. Öyle iken Mûsâ, (İlahını burada) unuttu (da onu Tûr'da aramaya gitti)” dediler.” Kuran-ı Kerim. Diyanet Meali. http://www.kuran.gen.tr/?x=s_main&y=s_middle&kid=1&sid=20
- Ta Ha Suresi 97. Ayet: “Çekil git! Artık sen hayatın boyunca (hastalanıp) "Bana dokunmak yok!" diyeceksin. Senin için, asla kaçamayacağın bir ceza daha var. Hele şu ibadet edip durduğun ilahına bak! Biz onu elbette yakacağız ve onu muhakkak denize savuracağız.” Kuran-ı Kerim. Diyanet Meali. http://www.kuran.gen.tr/?x=s_main&y=s_middle&kid=1&sid=20
- Araf Suresi 152. Ayet: “Buzağıyı ilah edinenlere mutlaka (ahirette) Rablerinden bir gazab, dünya hayatında ise bir zillet erişecektir. İşte biz iftiracıları böyle cezalandırırız.” Kuran-ı Kerim. Diyanet Meali. http://www.kuran.gen.tr/?x=s_main&y=s_middle&kid=1&sid=7
- Bereşit 19:24-28: “24. RAB Sodom ve Gomoranın üzerine gökten ateşli kükürt yağdırdı. 25. Bu kentleri, bütün ovayı, oradaki insanların hepsini ve yerde yetişenlerin hepsini yok etti. 26. Ancak Lut’un peşisıra gelen karısı dönüp geriye bakınca tuz kesildi. 27. İbrahim sabah erkenden kalkıp önceki gün RABbin huzurunda durduğu yere gitti. 28. Sodom ve Gomoraya ve bütün ovaya baktı. Yerden, tüten bir ocak gibi duman yükseliyordu.” http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/Bible/Genesis19.html
- Hud Suresi 82-83. Ayetler: “82. (Azap) emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. 83. Üzerine de Rabbinin katında işaretlenmiş pişirilmiş balçıktan taşlar yağdırdık. Bunlar zalimlerden uzak değildir..” Kuran-ı Kerim: Diyanet Meali. http://www.kuran.gen.tr/?x=s_main&y=s_middle&kid=1&sid=11
- Hicr Suresi 73-74. Ayetler: “73. Derken güneşin doğuşu sırasında o korkunç uğultulu ses onları yakalayıverdi. 74. Hemen onların altını üstüne getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.” Kuran-ı Kerim: Diyanet Meali. http://www.kuran.gen.tr/?x=s_main&y=s_middle&kid=1&sid=3
- Davos zirvesinde kriz: Erdoğan paneli terk etti. Radikal. 29 Ocak 2009. http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=919232&Date=30.01.2009&CategoryID=78
- Kuran-ı Kerim: Diyanet Meali. http://www.kuran.gen.tr/?x=s_main&y=s_middle&kid=1&sid=5
- Berkan, İsmet. Zenofobiden ırkçılığa giden yol. Radikal. 30 Eylül 2009. http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=956800&Yazar=İSMET%20BERKAN&Date=30.09.2009&CategoryID=97
- Gönültaş, Nuh. Gazze'yi bombalayan İsrail uçakları Konya'da eğitiliyor! Bugün. 30 Aralık 2008. http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/49579-gazze-yi-bombalayan-israil-ucaklari-konya-da-egitiliyor-makalesi.aspx
- Gönültaş, Nuh. Yakında Türkiye bölgenin her şeyi olacak... Bugün. 8 Şubat 2009 http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/52792-yakinda-turkiye-bolgenin-her-seyi-olacak-makalesi.aspx
- Demir, Ayhan. Katil İsrail, yeryüzünden defol! Milli Gazete. 6 Ocak 2009 http://www.milligazete.com.tr/makale/katil-israil-yeryuzunden-defol-109833.htm
- Human Rights in Palestine and other Occupied Arab Territories: Report of the United Nations Fact Finding Mission on the Gaza Conflict. United Nations Human Rights Council. 25 Eylül 2009. http://www2.ohchr.org/english/bodies/hrcouncil/docs/12session/A-HRC-12-48.pdf
- MacFarquhar, Neil. Inquiry Finds Gaza War Crimes From Both Sides. The New York Times. 15 Eylül 2009. http://www.nytimes.com/2009/09/16/world/middleeast/16gaza.html
- Goldstone, Richard. Israel's missed opportunity. The Guardian. 21 Ekim 2009. http://www.guardian.co.uk/commentisfree/cifamerica/2009/oct/21/goldstone-report-israel-gaza-war-crimes-un
- Goldstone, Richard. My mission —and motivation. The Jerusalem Post. 18 Ekim 2009. http://www.jpost.com/servlet/Satellite?cid=1255694838474&pagename=JPost/JPArticle/ShowFull
- ABD: “Goldstone Raporu'nu ciddiye alıyoruz.” CNNTurk. 15 Ekim 2009. http://www.cnnturk.com/2009/dunya/10/15/abd.goldstone.raporunu.ciddiye.aliyoruz/547722.0/index.html
- Goldstone raporu onaylandı. Haberturk. 16 Ekim 2009. http://www.haberturk.com.tr/haber.asp?id=179873&cat=180&dt=2009/10/16
- Goldstone Raporu, BM Genel Kurulu'nda kabul edildi. Zaman. 7 Kasım 2009. http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=912330&title=goldstone-raporu-bm-genel-kurulunda-kabul-edildi
- Dilipak, Abdurrahman. Gamalı Haç. Anadolu’da Vakit. 12 Ocak 2009. http://www.habervaktim.com/yazar/10636/gamali_hac.html
Etiketler:
antisemitizm,
antisiyonizm,
insan hakları,
İsrail,
Türkiye,
Yahudiler
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)