22 Mart 2010 Pazartesi

Mazluma da Zalime de (Şahide de) Kimlik Sormamak

“İslamiyet, adil olmamızı emreder, en yakınlarımız suç işleseler onları koruyamayız. Suç ve cürümün bizatihi münkerdir. Eğer Filistinliler, İsrail'in Gazze halkına reva gördüğü zulümleri Yahudilere karşı işleyecek olsalardı, aynı şiddette onlara da karşı çıkardık. Çünkü kim olursa olsun, Allah zulüm işleyenleri sevmez.”

Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç [1]

Avrupa Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığını İzleme Merkezi'nin (EUMC) antisemitizm tanımındaki bir başka önemli nokta da, kendi meşrebinize ve aidiyetinize göre İsrail’e çifte standart uygulamamaktır. Halepçe’de, Saddam Hüseyin rejimi tarafından 5,000’den fazla Kürt’ün kimyasal silahlarla katledilmesini “mazlumlar Kürt oldukları için” umursamayıp, “zalimler Rus oldukları için” Çeçenistan’da yaşanan insan kıyımı üzerine yeri göğü inletiyorsanız, “çifte standart uygulamak” ile kastedilen tam da bu durum. Zalim etnik kimliğinden bağımsız zalim; mazlum da etnik kimliğinden bağımsız mazlumdur. “Yeni Dünya Düzeni” taraftarı olduğunuz için yaklaşık 1,000,000 kişinin ölümüne sebep olan Irak işgaline, Müslüman olduğunuz için 300,000 kişinin ölümüne sebep olan Darfur katliamına veya Türk olduğunuz için 40,000 kişinin canına mal olan Kürt sorununa ses çıkarmaz, hatta kılıf bulmaya çalışırken; İsrail’i bir “Yahudi Devleti” algısıyla ayırıp, suçlamak, bu anlamda antisemitizmdir. Yahudi olduğunuz için bir “Yahudi Devleti” algısıyla kayıtsız şartsız İsrail’i haklı görmek de ırkçılıktır. Taraf gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, başka bir perspektiften aynı doğruya işaret etmekteydi:
“Uluslararası sistemin bir adaleti varsa Darfur için El Beşir’den hesap sorduğu gibi Irak için Bush’tan, Gazze için Olmert’ten de hesap sorabilmeliydi. Evet doğrudur. Gazze için bir satır yazmayanların Müslümanları Darfur duyarsızlığı üzerinden dövmeleri sinir bozucudur. [...] Bugün de El Beşir'i savunanlar yine "uluslararası bir komplodan", "Sudan'ın zengin petrol yataklarına konmak isteyen emperyalistlerin oyunlarından", "Sudan'ın parçalanmaya çalışıldığından" bahsetmekteler. [...] Bugün bunu söyleyenler dün, Balkan Kasabı Miloseviç [Uluslararası Ceza Mahkemesi] karşısına çıktığında "Katil hesap verecek" diyenlerdi” [2]
Oğur’un Irak için işaret ettiği çifte standart da üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir olgudur; ancak konumuz antisemitizm olduğundan, bu yazıda detayına inmek mümkün değil. O sebeple, bahsettiği çifte standarda örnek olarak Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül’ün biri Gazze, diğeri Darfur katliamıyla ilgili iki yazısına bakalım: BM İnsan Hakları Konseyi Araştırma Heyeti raporunda, 1,500’den fazla sivilin hayatını kaybettiği Gazze saldırıları sırasında, İsrail’in bazıları “insanlığa karşı suç” kapsamına da girebilecek savaş suçları işlediğini belirtti. [3] Bu dizinin daha önce yayınlanan “Kırılma Noktası 2: Dökme Kurşun Harekatı” kısımda bu rapora değinilmişti. O sebeple, —antisemit bir dil kullanmasaydı— Karagül’ün İsrail’i şiddetle eleştirmesinin en doğal hakkı olduğunun altına imza atabilirdik:
“Birkaç gündür Gazze'de olanlar; yüzlerce bombardıman, hiçbir hesaba sığmayan ölçüsüz saldırganlık, insan ırkına duyulan nefretten başka bir şeyle açıklanamayacak hınç, dünya ile alay edercesine bir azgınlık, Hitler zulmünün hesabını sorarcasına bir ahlaksızlık, kendi mutsuzluğunu şiddet olarak ihraç eden bir ülke.” [4]
Gazze’deki katliamı “İsrail’in insan ırkına duyduğu nefret” [4] ile tanımlayan Karagül, konu Sudan olunca “zalimin kimliği”ni göz ardı edemediğini ortaya koyuyordu. 30 Eylül 2004’te yayınlanan —EUMC kriterlerine göre yine antisemit bir dil kullandığı— yazısında, ilk bakışta “zalim”miş gibi duran, ama aslında dünya çapında bir Siyonist komploya alet olan “mağdur” Müslüman askerler ve Cancavit milisleri görmekteydi:
“Sudan'ın Darfur bölgesindeki kriz dünya gündeminin ilk sırasına yerleşti. Şaşırtıcı bir durum yok. Anglo-Amerikan-İsrail cephesinin küresel düzen inşasına yönelik planlarıyla karşıt güçler arasındaki çatışmanın ana cepheleri ortaya çıkıyor. […] Mesela Darfur ilk bakışta bir insanlık sorunu. Ancak daha dikkatli bakıldığında yeni küresel sistem inşasına ilişkin planların kesiştiği nokta ya da kırılma noktası olduğu görülüyor. “Kırılma noktası"nda bulunan bölgelerde bazen enerji kaynaklarına, bazen etnik gerilime, bazen kültürel ve dinsel sorunlara ev sahipliği yapıyor.” [5]
Oysa, Arjantin askeri cuntasının da yargılanmasını sağlayan savcı olarak büyük saygınlık kazanan hakim Luis Moreno-Ocampo, Sudan hükümetine bağlı askerler ve Cancavit milisleri tarafından 300,000 siyah Sudanlının katledildiği, çocukların sadece öldürülmekle kalmayıp ırzına da geçildiği Darfur katliamı sebebiyle, Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el Beşir hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden (ICC, International Criminal Court) tutuklama kararı çıkarmıştı. [6] Yani ortada, hangi mazeretle olursa olsun yok sayılamayacak bir insanlık suçu vardı ve Yıldıray Oğur'un bahsettiği çifte standart tam da buydu.

Karagül, bir başka yazısında da İsrail hükümetini, uluslararası hukuğu çiğneyen üyeleri üzerinden kınıyordu:
“Aşırı sağ ortaklığıyla ilginç bir hükümet şekillendi. Katillerden, savaş suçlularından oluşan bir hükümet. Mesela, eski Genelkurmay Başkanı Moşe Yaalon. Bu kişinin savaş suçu işlemekle suçlandığını, tutuklanma korkusuyla iki yıl önce Londra'ya gidemediğini hatırlayalım. Başbakan Benjamin Netanyahu'ya Güvenlik danışmanı olarak atanan Uzu Arad iki yıl önce ABD'ye giremedi.” [7]
Gerçi Karagül —olayları kendi ideolojik süzgecinden geçirerek komplo teorileri üreten herkesin düşmek zorunda olduğu mantıksal paradoks yüzünden— “Anglo-Amerikan-İsrail cephesi” üyesi olan ABD ve Birleşik Krallık’ın neden Yaalon ve Arad ile uğraşarak bindikleri dalı kestiklerini; yani “küresel düzen inşası”nı riske attıklarını yazılarında açıklayamıyordu ama, uluslararası hukuka bu yazısında gösterdiği inancı, konu Sudan Cumhurbaşkanı için verilen tutuklama kararı olduğunda esirgiyordu:
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) beklenen kararı dün açıklandı. Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir hakkında tutuklama kararı çıktı. […] Hartum'da protesto gösterileri yapan Sudanlılar kararı ülkeyi parçalamak için hazırlanan "uluslararası komplo"nun bir parçası olarak görüyor. Pazar günü Darfur'u ziyaret edeceği açıklanan Beşir ise, kararın hiçbir anlamı olmadığını söylüyor. […] Afganistan'da binlerce esirin öldürülmesi soruşturulamadı. Irak'taki işkenceler soruşturulamadı. ABD-İngiliz askerleriyle İsrail istihbaratının toplu katliamları hakkında hiçbir işlem yapılamadı. UCM bunlar için hiçbir şey yapmadı.” [8]
İşin ilginç tarafı, ve büyük olasılıkla söylediklerine de inanarak, Karagül, —kendi dahil— Türkiye’deki hiç kimsenin antisemit olmadığını, hatta bunun da kamuflaj amaçlı bir komplo olduğunu savunuyordu:
“Türkiye’de antisemitizmin geleneği yok. […] Türkiye’de 1948’den önce Yahudilere ilişkin hiçbir eleştiri göremezsiniz. 1948’den sonraki de İsrail politikalarının sorgulanmasından ibarettir. […] Bu eleştirileri durdurmak için hiçbir makul ve meşru araçları yok. O yüzden antisemitizmi öne sürüyorlar. […] Türkiye’de antisemitizm olduğu yargısı tamamen bir kamuflaj ve palavra.”
Önemli birkaç istisna isim hariç, ülkedeki tüm çevreler benzer bir kanaat taşıyorlardı. Ama özellikle İslami kesim İsrail’deki vahşeti, Yahudi düşmanlığına varan sert bir söylemle oldukça geniş bir biçimde ele alırken, nedense Sudan’daki insanlık suçları konusunda ya ses çıkarmıyor, ya da Karagül gibi olan bitenin aslında bir Siyonist oyun olduğunu iddia ediyordu. Sonuçta, Ali Bulaç’ın “… onlara da karşı çıkardık. Çünkü kim olursa olsun, Allah zulüm işleyenleri sevmez” sözleri havada kalıyordu. Mazlumun da, zalimin de kimliği önemliydi bu kesim için.

Bu çifte standart, sol liberal-İslamcı ittifakının önemli iki ismi olan Taraf gazetesi yazarları Yasemin Çongar [9] ve Ahmet Altan’ı da rahatsız etti. 7 Mart 2009’da Altan, AKP kadrolarına ve İslamcı kesime hitaben bu konuda duyduğu rahatsızlığı yazdı:
“Bütün AKP’lilere ve dindar kardeşlerimize net bir şekilde soralım: Gazze’de Müslüman çocukların öldürülmesi mi sizi o kadar öfkelendirdi yoksa o çocukları öldürenlerin Yahudi olması mı? Ya da, “Müslüman, Hıristiyan, Ermeni, Yahudi, Mecuzi, Budist hiç fark etmez ben çocukların öldürülmesine karşıyım” mı diyorsunuz? […] Ne dediğiniz pek anlaşılmıyor çünkü. […] Darfur’da üç yüz bin insan öldü. Binlerce çocuk var ölenlerin arasında. Üstelik o çocukları sadece öldürmediler. Aşağılıkça bir de ırzına geçmişler çocukların. Nerde peki sizin o gökgürültüsü gibi patlayan vicdanınız? Darfur’da Müslüman çocukların ırzına geçip öldürenlerin de Müslüman olması mı sizi böylesine suskun kılıyor? […] Bir an durun. Ve, kendinize bir sorun. Eğer Darfur’da o çocukların ırzına geçip öldürenler Müslüman değil de Yahudi olsaydı böyle sessiz mi kalacaktınız gene? […] Biliyoruz ki o Müslüman çocukları öldürenler Müslüman olmasaydı yeri göğü inletirdik. Bu, ikiyüzlülük değil mi peki?
[…] Gazze’de mazlumu tutanlar neden Darfur’da zalimi tutuyor? […] “Cancavit” […] Afrikalıların köylerini basıyor, kadınlarla çocukların ırzına geçiyor, öldürüyor, evleri yakıyor. Desteklediğimiz insanın yaptırdıkları bunlar. Bütün bu yapılanları destekliyor musunuz gerçekten? Çocukların ırzına geçsinler mi? İnsanları öldürsünler mi? Köyleri yaksınlar mı? Bu yapılanların aynısını Yahudiler yapsaydı destekleyecek miydiniz? Vicdanımızın verdiği hüküm, zalimin dinine göre değişiyor mu?” [10
3 Şubat 2009 tarihinli Taraf gazetesinde Murat Belge, başka bir çifte standarttan duyduğu rahatsızlığını şöyle dile getiriyordu:
“Siz dünyaya kendinizi böyle hizmet vermek üzere “arz” ettiğinizde, dünya da, böyle bir hizmeti vermeye ehil olup olmadığınızı bilmek ister. Öğrenmek için ilk bakacağı yer, sizin memleketin içidir. Bu hizmete talip olan siyasî önder, şu örnekte Hamas’a gösterdiği şefkati kendi ülkesindeki benzer hareketlere de gösteriyor mu, yoksa onlardan esirgiyor mu? […] Türkiye söz konusu olduğunda bu önder sesini yükselte yükselte, “Türkiye’nin özür dileyeceği bir davranışı olmamıştır” diyorsa, uluslararası alanda üstlenmek istediği role en yatkın kişi olduğu iddiası, pek de inandırıcı olmaz. […] Kendi ülkenin muhafazakârlarının, statüko koruyucularının, sağ ve otoriter kesiminin hoşuna gidecek sözlemi tutturacaksan, dünyada hak ve adalet savunmacısı rolüne girmek şayan-ı tavsiye değildir.” [11]
EUMC’nin antisemitizm tanımında bahsettiği çifte standarda başka bir çarpıcı örnek de, yazar Cengiz Çandar’ın Yeni Şafak gazetesinde 5 Nisan 2002 tarihinde yayınlanan ve “Günümüzdeki İsrail politikaları ile Naziler arasında kıyaslamalar” yapmaktan kendini alamadığı yazısıydı:
“Nazilerin İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudilere uyguladığı muamelenin bir benzeri, İsrail tarafından bugün tam 35 yıldır işgal altında yaşatılan Filistinlilere uygulanıyor ve bunun manzaraları her gün milyonlarca insanın televizyonlar sayesinde gözünün içine giriyor. […] Peki, daha sonra İsrail’in kurucu kadroları olacak unsurların, Filistin’de İngiliz ordularının “‘içinde” Türklere karşı savaştığını biliyor musunuz? Bunu Yahudi tarihçiler anlatıyor.” [12]
Özellikle alıntıdaki son iki cümle, doğrudan Yahudilere karşı bir husumet yaratmayı amaçlamaktadır. Çandar’ın, Filistin’de Birleşik Krallık ordusundaki diğer koloni askerlerinden bahsetmeden, Cevat Rıfat Atilhan’ın Millî İnkılâp dergisinde ve kitaplarında [13] da sık sık tekrarladığı biçimde, Türklere karşı çarpışan Yahudileri cımbızla çekip çıkarması, kendi inançlarından dolayı algıda seçicilik değilse, düpedüz hedef göstermektir. Bu tür yazılar, Millî Gazete [14, 15] ve Ortadoğu [16] gibi gazetelerde de “Yahudiler, Osmanlı’yı arkadan vurdu” gibi başlıklarla yer almaktadır.
“Çanakkale Boğazı'ndaki düşman ordularına katılmak ve Türklere karşı savaşmak üzere karar aldılar. [...] İşte şimdi Yahudiler, [...] genlerinin emrine girip Türk milletini arkadan vuracaktı. Yahudi'nin vefa borcu ödeme usulü böyleydi tabi...” [14]
“Efendim, "en azından Yahudiler biz Türklere karşı savaşmadılar." Yalan. Çanakkale'de Sion Katır Alayı ile İngiliz ve Fransızlara destek verdiler.” [15]

“Ey Yahudi! Unuttun mu? [...] 1915 yılını!.. Hani Çanakkale'de istila ordusuna gönüllü yazılıp bize karşı savaştığınızı. Hatırla Siyon Katır Birliği olayını! Çanakkale sırtlarında Mehmetçiğin oluk gibi kanını akıtan ve sizin taşıdığınız cephaneleri.” [16]
Tarihin, izole edilen olgularla genel durumdan bağımsız bir biçimde yeniden inşası, bilimsel geçersizliğinin yanı sıra, ciddi bir tehlike yaratır: Yahudilerin Çanakkale’de ve Filistin’de Osmanlı İmparatorluğu’na karşı çarpışması; Theodor Herzl’in Sultan II. Abdülhamid’den toprak talebi, II.Abdülhamid’in tahttan indirilmesi sırasında heyette bir Yahudi’nin de bulunması ve 1948’de İsrail’i kuranlar arasında Filistin’de çarpışmış olan Yahudilerin de olması gibi diğer izole olgularla birlikte okunduğunda, “hain Yahudilerin kendi amaçları için Osmanlı’yı yıktıkları” havasını doğurur. Ve bu komplo teorisinin sonucunda akla gelen bir soru da “Dün bize ihanet eden Yahudiler, bugün neden sadık olsunlar ki?” olacaktır.

Gerçekten de 1915’de 650 Yişuv (Filistin’de yaşayan 30,000 kişilik Yahudi Cemaati) üyesi, Birleşik Krallık ordusuna gönüllü olarak katıldı ve Zion Mule Corps (Ester Bölüğü) olarak da bilinen 38. Tabur (38th Battalion of the Royal Fusiliers) bu askerlerle kuruldu. [36] Ester (Katır) Bölüğü’nün bel kemiğini, Cemal ve Enver Paşa’ların “Siyonistler dikkatli olun! Bize karşı çıkarsanız size Ermenilere yaptığımızı yaparız” tehdidi ile karşılaşan ve Cemal Paşa’nın 30 Mart 1917 tarihli emriyle çöle sürülen Yahudilerden, İskenderiye’ye ulaşabilenler oluşturuyordu. [17] Sir Mark Sykes, bu sürgünü 28 Nisan 1917 tarihinde Birleşik Krallık Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği mesajda şu sözlerle anlatmıştı:
“Tel Aviv yağmalandı. Filistin'deki 10,000 Yahudi şimdi evsiz ve aşsız. Bütün Yishuv yok olmayla karşı karşıya. Cemal Ermeni politikalarının Yahudilere de uygulanacağını çok açık ilan etti.” [17, 18]
9 Mayıs 1917’de Reuters Haber Ajansı da, gazetelere şu haberi geçiyordu
On April 1 an order was given to eport all the Jews from Tel-Aviv, including citizens of the Central Powers, within forty-eight hours. A week before, three hundred Jews were expelled from Jerusalem; Jamal Pasha declared that their fate would be that of the Armenians; the eight thousand deportees from Tel Aviv were not allowed to take any provisions with them; and after the expulsion their houses were looted by Beouin mobs; two Yemenite Jews who tried to oppose the looting were hung at the entrance to Tel Aviv so that all might see, and other Jews were found dead in the dunes around Tel Aviv." [18, 19]
Ester bölüğünün 562 askeri, değişik dönemlerde Çanakkale’ye sevk edilen 410,000 kişilik Birleşik Krallık ordusunun içinde Çanakkale Savaşına da katıldı. Ancak Gelibolu’ya çıkartma yapan 79,000 kişilik Fransız Doğu Sefer Ordusunda (Corps Expéditionnaire d'Orient), dönüşümlü olarak 4 tabur Müslüman Senegalli (123e Bataillon Tirailleurs Sénégalais, 130e Bataillon Tirailleurs Sénégalais, 20e Bataillon de Tirailleurs Sénégalais, 20e Bataillon Tirailleurs Sénégalais du Maroc), 4 alay Cezayir ve Tunuslu Bedevi (1er Régiment de Zouaves, 2e Régiment de Zouaves, 3e Régiment de Zouaves, 4e Régiment de Zouaves) görev yaptı; [20] Birleşik Krallık ordusunda da 2 alay Hintli Müslüman asker (89th Punjabi Regiment —Indian Expeditionary Force G, 2nd Punjab Regiment —69th Punjabis ve 72nd Punjabis) [21] ve Filistinli, Suriyeli, Mekkeli, Medineli Araplar bulunmaktaydı. [20] Yani, Osmanlı’ya karşı Çanakkale’de savaşanlar arasında Yahudilerden çok daha fazla Müslüman asker vardı.

Üstelik, eğer illa aidiyetler mevzubahis edilecekse, o zaman “Çanakkale zaferini bir Yahudi kökenli başkumandanın emir ve komutasında kazandık.” demek gerekmez mi? Bir Ortadoğu uzmanı olarak Çandar’ın, “Gelibolu Aslanı” olarak da anılan ve Osmanlı’nın “Mareşal” ünvanı verdiği Korgeneral Otto Liman von Sanders’in baba tarafının Prusyalı bir Yahudi ailesi olduğunu bilmemesi mümkün mü? [22]

1918’de de 1,192 eski Osmanlı tebaası Yahudi’den oluşan 40. Tabur (40th Battalion of the Royal Fusiliers) kuruldu. Her iki tabur da, Filistin’de Birleşik Krallık saflarında Osmanlı ordusuna karşı savaştı. [17] Ancak o önemde, sadece Mısır Sefer Birliği (Egyptian Expeditionary Force) komutanı Mareşal Edmund Henry Allenby’nin emrindeki 67,000 kişilik düzenli orduda, 5,000 civarında Osmanlı tebaası Filistinli, Suriyeli, Ürdünlü, Mekkeli ve Medineli Müslüman Arap asker mevcuttu. Buna, 1916-1918 yılları arasındaki Büyük Arap İsyanı’nın kilometre taşı olan Akaba savaşı döneminde Mekke Şerifi Hüseyin bin Ali ve Thomas Edward Lawrence’ın emri altında bulunan yaklaşık 30,000 civarında Bedevi ve Arap dahil değildi. [23] Yani Birleşik Krallık tarafında, Hıristiyan’ı da (61,000), Osmanlı tebaası Müslüman’ı da (35,000), Osmanlı tebaası Yahudi’si de (1,800) çarpışmaktaydı. [23]

Pekiyi, bu ordulara karşı savaşan Filistin’deki Osmanlı’nın Filistin’deki ordularının başına atadığı komutan kimdi? Mareşal Otto Liman von Sanders değil mi? [22] O zaman, Çandar’ın yazısında hassaten geçen “Filistin’de İngiliz ordularının içinde Türklere karşı savaştığını biliyor musunuz?” cümlesinin amacı ne?

Nazilerin Yahudilere uyguladığı muamelenin bir benzeri İsrail tarafından Filistinlilere uygulanıyor” diyen bir yazıda, 107,000 kişilik İngiliz-Arap ordusunda, 35,000 Müslüman Arap’tan bahsetmeyip, —üstelik Rusya’dan gelerek İngilizlere katılan Yahudilerden de “Filistinli Yahudi” olarak bahsederek— Yahudi askerleri konu etmek, veya Çanakkale savaşına katılan neredeyse yarım milyon kişilik müttefik orduları içinden, 562 kişilik Ester (Katır) Bölüğü’nü bulup çıkararak “Yahudiler Osmanlı ordusuna karşı savaştı” demek, Yahudileri şeytanlaştırmak amaçlı bir söylemdir.

Ancak bu noktada, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi Araştırma Heyeti Gazze raportörü yargıç Richard Goldstone’un önemli bir tespitini de anımsatalım:
“Birleşmiş Milletler’in ve uluslararası camianın aşırı sayıda üyesinin diğer ülkelerdeki korkunç insan hakları ihlallerini görmezden gelip, adaletsiz bir biçimde sadece İsrail’i seçerek kınamaları, İsrail’e hukuksal olarak bağlayıcı kabul ettiği standartları çiğneme muafiyeti sağlamaz.” [24]
Yani, bir yanlış, başka bir yanlışın gerekçesi olamaz veya onu haklı göstermez.

Cengiz Çandar’ın yazısındaki “Yahudi tarihçiler” göndermesi de bizi “şahit”in kimliğine getiriyor. Dünyayı din veya ırk eksenini temel alarak dar bir klancılık ile yorumlamaya çabalayanlar için oldukça paradoksal olan —ve tam da bu sebepten “şahitliği en inandırıcı” kabul edilmesini sağlayan— bireyin ait olduğu dinsel, ideolojik veya etnik kimliğe eleştirel bakabilmesidir.

Antisemit yayınlarda, özellikle İsrail’i “Filistinlilerin vatanına kurulduğundan” temelde etik dışı bulan Richard Cohen ve Mike Marqusee; Siyonist olduğu halde, Siyonist tezlerinin bir kısmının antisemit olduğunu ileri süren Yezhekel Kaufman ve Rav Michael Lerner; İsrail devletinin Filistinlilerle Yahudilerin ortak yaşam alanı olmasını savunan Uri Avnery ve Prof. Dr. Israel Shahak; İsrail’in Filistin politikalarına ve emperyalist yayılmacılığına karşı olan Prof. Dr. Noam Chomsky ve Prof. Dr. Bertell Olman; Neocon’ların “Islamofaşizm” ve “zafer veya soykırım” gibi söylemlerle yürüttüğü korku politikalarına karşı çıkan, lobi gruplarını da hem antidemokratik oldukları, hem de ABD Yahudilerinin görüşlerini yansıtmadıkları için tehlikeli bulan Eric Alterman gibi aydınlardan; zaman zaman da Joseph G. Burg, Bezalel Chaim ve Norman Finkelstein gibi Yahudi kökenli Soykırım inkarcılarından; bunların etnik kimliklerini ön plana çıkararak sıkça alıntı yapılmasının temel sebebi budur.

Fikirlerin dayandığı sağlam temelleri referans almak yerine, “bak “onlardan” biri de bizimle aynı fikirde” şeklinde ötekileştirilmiş etnik aidiyetin referans olarak gösterilmesi, sadece en bilinen mantıksal hatalardan biri (“argumentum ad verecundiam”) değildir; aynı zamanda “biz ve öteki” ayrımı üzerinden “Yahudilerin bile nefret ettiği Yahudilerden nefret etme” amacına hizmet edebilmektedir. Yeni Şafak gazetesi yazarı İbrahim Karagül, bu bakış açısını bir yazısında gayet net dile getirmekteydi:
Ömer Madra'nın “İstanbullu Şair” Roni Margulies ile yaptığı ve Açık Radyo ile Açık Site'de yayınladığı söyleşide, Yahudi asıllı bir kişinin İsrail yönetimi, siyonizm ve antisemitizm konularında sarf ettiği sözler oldukça önemli.” [25]
Marguiles de bu olgunun farkında görünmektedir: “Bu tür yazılar yazdığım zaman, Yahudi düşmanlığının zaten yaygın olduğu Türkiye’de, bu düşmanlığı adeta haklı gösterecek veriler sunuyor olduğumu düşünmemek zor. Ama n’apalım? Sessiz kalmak daha da zor. Hayır, zor değil, imkânsız.” [26]

Farkına varılması gereken gerçek, Yahudilerin “dünyayı ele geçirme ülküsünde bütünleşmiş bir kitle” değil; diğer etnik gruplar gibi, içinde aşırı ırkçı ve milliyetçilerin de, insan haklarına duyarlı sosyalist ve liberallerin de bulunduğu bireylerden oluştuğudur. Ayşe Hür, bu konuda şunları yazmıştı:
“1990’lardan itibaren, özellikle ABD’deki genç entelektüeller arasında Yahudilik yerine kozmopoliten bir kimliği tercih edenlerin sayısı giderek artmaya başladı. […] Aslında “kendinden nefret” ettiği söylenen grupların asıl eleştirileri İsrail devletinin saldırgan politikaları ve İsrail’deki ultra dinci kesimlerin (Hasidikler) giderek etkinliklerini arttırmasına yönelik. Ancak diaspora toplumlarında bu asimilasyon eğiliminden rahatsızlık duyanlara göre daha iyi iş, daha yüksek statü, daha sorunsuz bir yaşam uğruna Yahudi olmaktan vazgeçmeye hazır olan bu kesimler Yahudiliğin en büyük düşmanları.” [27]
Örneğin, Los Angeles Times gazetesinin 1988’de gerçekleştirdiği ankete göre, ABD’deki Yahudilerin %50’si bir Yahudi olarak kendileri için en önemli konunun “sosyal eşitlik” olduğunu ifade ediyor; %17’si ise “İsrail’e bağlılık” diyordu. [28] Aynı gazetenin 1998’de gerçekleştirdiği anket çalışmasında, Yahudilerinin sadece %13’ünün Yahudiliği kimliklerinin en önemli parçası olarak gördükleri, %41’inin ise ilk sırada olmasa da önemli bulduklarını, %25’inin ise kısmen önemli addettiğini gösterdi. Deneklerin %15’i Yahudiliği din, %17’si ise ırk ekseninde tanımlarken, %52’si ortak kültür üzerinden tanımlamayı tercih etti. [29] Daha sonraki yıllarda yapılan anketler de benzer sonuçlar ortaya koydu. Rav Michael Lerner, bu ve diğer anket sonuçlarını yorumlarken, “Bu anket sonuçları göz önüne alındığında, sosyal-eşitliğe yakın duran Yahudilerin açıkça etik dışılığı ve kendine zararlılığı açıkça görülen İsrail politikaları yüzünden kendilerini ihanete uğramış hissetmelerine şaşırmamak lazım.” diyordu. [28]

American Jewish Committee, 11 Aralık 2007 ‘de Amerikalı Yahudiler üzerinde yaptığı bir çalışmayı yayınladı. Bu çalışmanın sonuçlarına göre, ABD’de yaşayan Yahudilerin %82’si Müslüman ülkelerin amacının İsrail’i yok etmek olduğuna inanmasına rağmen; %46’sı bağımsız bir Filistin Devleti’ne taraftı, %43’ü ise karşıydı. Deneklerin %36’sı Kudüs’ün her iki devlet için ortak başkent olmasından yanaydı. ABD’li Yahudiler, kendilerini Cumhuriyetçi’den (%15) çok, Demokrat (%58); muhafazakardan (%25) çok liberal (%47) olarak tanımlıyorlardı. ABD’li Yahudilerin çoğunluğu Bush yönetiminin “neo-con” politikalarının neredeyse tamamına karşıydı.

Örneğin, “ABD Irak’a müdahale etmekte haklı mıydı?” sorusuna Yahudilerin %67’si hayır, %27’si evet diyordu. Deneklerin %76’sı ABD’nin işgal sonrası Irak politikalarını onaylamıyordu. ABD’li Yahudilerin %92’si İran’ın nükleer silah geliştirmesinden endişe duyduklarını ifade ediyor, ancak sadece %35’i İran’a askeri müdahaleye olumlu, %57’si ise “İran’ın nükleer silah geliştirmesini önlemek” amacıyla olsa bile askeri müdahaleye kesinlikle olumsuz bakıyordu. [30] Eric Alterman, The Nation’daki yazısında, “İslamofaşizm” çığırtkanlarının “ya zafer ya soykırım” gibi söylemlerle, Yahudilerin hassas olduğu alanlarda korku tüccarlığı yapan “neo-con”lara rağmen, “Amerikan Yahudiliğinin özgürlükçü hümanizmin kalesi olarak kalmasını takdirle” karşılıyordu. [31]

Bush-Cheney iktidarının sona ermesiyle —aralarında Yahudilerin de olduğu— neo-con grubunun Beyaz Saray üzerindeki etkisi sonra erdi; Başkan Barack Obama kendisine —aralarında Yahudilerin de bulunduğu— çok daha liberal bir danışman kadrosu seçti. ABD’nin İsrail politikaları hakkında 13 Temmuz 2009’da Beyaz Saray’da yapılan danışma toplantısına, J Street ve Jewish Voice for Peace (Barış için Yahudi Sesi) gibi sol eğilimli Yahudi örgütleri de davet edildi; toplantıya katılan 15 örgütün tamamı İsrail’in İşgal Altındaki Topraklar üzerinde yeni yerleşim merkezleri kurmaması konusunda Obama’nın politikalarını destekledi. J Street başkanı Jeremy Ben-Ami, toplantının çıkışında basına yaptığı açıklamada “Burada İsrail’in alması gereken önemli bir mesaj var.” diyordu. [32] İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, bu ve benzeri gelişmeler üzerine Obama'nın başdanışmanları Rahm Emanuel ve David Axelrod'u “kendinden nefret eden Yahudiler” (self-hating Jews) olarak tanımladı. [33]

İşin doğrusu, İsrail politikalarını eleştiren Yahudilerin “kendinden nefret eden Yahudi” olarak yaftalanarak susturulmak istenmesi, sadece Netanyahu'da özgü bir davranış değildir. Aşırı sağcı Yahudiler, “ahavat Yisrael” (Yahudi halkı sevgisi) yoksunu kabul ettikleri 7,000’den fazla Yahudi aydını, masada2000.org adlı sitede fotoğraflarıyla birlikte ifşa etmektedir. [34] İsrail’e muhalif Yahudilerden rahatsız olanlar; onların ünlü dini lider Rav Hillel’in (MÖ 110- MS 10) Yahudi ahlakına ait en önemli iki sözünden birini ihlal ettiğini düşünürler: “Eğer ben kendim için değilsem, kim olacak? Eğer ben yalnızca kendim içimsen, neyim ben? Ve eğer şimdi değilse, ne zaman?” [35] Oysa, İsrail’i eleştiren Yahudiler de, Rav Hillel’in ikinci sözünü anımsatırlar:”Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma. Tevrat bundan ibarettir, kalanı bu kuralın açıklamasıdır.” [35]

Üstelik Yahudilerin çok sesliliği ABD ile sınırlı değildir. Örneğin, Birleşik Krallık’taki The Guardian gazetesi Independent Jewish Voices adıyla açtığı bloğu, ülkenin aynı adlı etkin Yahudi insan hakları örgütüne tahsis ediyordu. Bu blogda, insan hakları konusundaki kanaat liderleri; “Gazze’nin İsrail tarafından boğulmakta” olduğundan, İsrail’in tüm Yahudiler adına konuşma eğiliminden duyulan rahatsızlığa; “bizim ve onların insan hakları” ayrımcılığının ırkçı doğasından, Batı Şeria’daki İsrail politikalarının eleştirilmesine kadar bir dizi konuda eleştirilerini dile getirdiler. [36]

Roni Margulies, Taraf gazetesinde 22 Ocak 2009 günü yayınlanan “Her fırsatta Hamas düşmanlığı” başlıklı yazısında her iki taraftan da “şahide kimlik soranları” eleştirdiği yazısında “İsrail ne zaman bir katliam gerçekleştirse, Müslüman […] televizyonlara söyleşilere davet edilirim. Şunu anlatmaya çalışırım: Siz dünyayı dinî kavramlarla açıklamaya çalıştığınız için, bana baktığınızda “bir Yahudi” görüyorsunuz, […] oysa benim Yahudi olmamın konuyla alakası yok.” [37] dese de, bu yazısını http://www.islamidusunce.net/forum/index.php?topic=6684.0 adresine koyanlar; makaleyi “Yahudi kökenli Türkiyeli yazar, Roni Margulies de Gazze saldırısı sonrası yoğunlaşan Hamas karşıtı kampanyanın arka planına Taraf gazetesinde yazdığı yazıyla dikkat çekiyor” diye tanıtmaktaydı:
"İsrail ne zaman bir katliam gerçekleştirse, Müslüman […] televizyonlara söyleşilere davet edilirim. Şunu anlatmaya çalışırım: Siz dünyayı dinî kavramlarla açıklamaya çalıştığınız için, bana baktığınızda “bir Yahudi” görüyorsunuz, […] oysa […] bu söylediklerimi sosyalist olduğum için söylüyorum, Yahudi olduğum için değil. […] Siz İsrail'in yaptıklarını “Yahudilerin yaptıkları” olarak anlıyorsunuz. Oysa, İsrail Başbakanı ve Genelkurmay Başkanı Yahudi değil de Budist olsaydı, olanlar yine olacaktı […] Ama ne dersem diyeyim, çoğunluğunun beni bir Yahudi olarak dinlediğinden kuşkum yok. […] “Allah Allah,” diye düşünüyorlar, “bir Yahudi nasıl olur da İsrail'i eleştirir!”

Bunu bir de Siyonistler böyle düşünür. Şöyle bir mesaj aldım örneğin: "Yazdıklarınız, Yahudi olduğunuz halde İsrail'i reddettiğiniz için, 'ilginçlik' olarak dikkati çekiyor. […]” Bana, “Hamas orospusu” […] ve "İslamo-Nazi" sıfatlarıyla hitap eden mesajları alıntılamayayım. […] Kibarlık, kabalık önemli değil. Önemli olan "Yahudi olduğunuz halde" ifadesi. Bir insanın Yahudi olması, 1,300 kişinin katledilmesi karşısında sevinç duymasını mı gerektirir? […] Katliamı haklı göstermeyi mi icap ettirir? Sanmıyorum. Hangi kıstası kullanırsak kullanalım, […] bir şey yanlışsa, yargıda bulunan kişinin kimliğinden bağımsız olarak yanlıştır. Etnik veya dinsel kimlik, ne yanlışı doğru hale getirir, ne doğruyu yanlış yapar. Almanlar veya Hutular yaptığında yanlış olan bir şey, ben Yahudi olduğum için, Yahudiler yaptığında doğru oluveremez. Dolayısıyla, "Yahudi olduğunuz halde" ifadesi tümüyle anlamsızdır. İsrail Devleti'nin yaptıkları benim "hallerimden" bağımsız olarak yanlıştır. İsrail'i eleştirmek için antisemitist, "self-hater" veya "Hamas orospusu" olmak gerekmez. Haksızlığa, adaletsizliğe ve savaşa karşı olmak (ve her durumda karşı olmak) yeterlidir.” [37]
Margulies ne derse desin, tüm yazıları ve demeçleri bu tartışmanın tarafları tarafından basında hakkında çıkan haber başlıklarında da sürekli vurgulanan “Yahudi” kimliğiyle algılanacak ve değerlendirilecekti. [38-43] Aynı Prof. Dr. Noam Chomsky için olduğu gibi…

İşin ilginci, kendileri gibi düşünmeyenlerin tamamını, “Jakoben, darbeci, ordu yanlısı, kendisi bilese de Ergenekon üyesi, Dönme” diye suçlamakta  beis görmeyen semi-entellektüel güruhun Chomsky'den çalakalem alıntılar yapmasıdır. İfade özgürlüğünün —ırkçı söylem de dahil— sınırlanmaması gerektiğini savunan Prof. Dr. Noam Chomsky, revizyonist Robert Faurisson’un Le Monde gazetesinde yayınlanan 3 antisemit mektubundan [44] dolayı Fransa’da yargılanmasını protesto eden imza kampanyasına katıldı. Chomsky, daha sonra, Robert Faurisson’un savunma metni olarak kaleme aldığı ve içinde Soykırım inkarını tekrarladığı “Mémoire en Défense: Contre ceux qui m’Accusent de Falsifier l’Histoire : La Question des Chambres à Gaz” [Beni Tarihi Tahrif Etmekle Suçlayanlara Karşı Bildiri ve Savunma: Gaz Odaları Meselesi] [45] adlı kitabından “olağanüstü detaylı bir araştırma ürünü” olarak övgüyle söz edip, dahası kitaba 7 sayfa uzunluğunda “Quelques Commentaires Élémentaires sur le Droit a la Liberté d’Expression” [Konuşma Özgürlüğü Hakkı üzerine Bazı Temel Düşünceler] [46] başlıklı bir önsüz yazdı. Bunun ne denli çarpıcı olduğunu anlatmak için bir paralel kurmak gerekirse, fikirleri ne denli rahatsız edici hatta hatalı analizlere dayalı olursa olsun, gene de fikirlerini açıklama özgürlüğünün altını çizebilmek amacıyla, Prof. Dr. Murat Belge’nin Kemal Kerinçsiz’in “Bir Avuç Türk Düşmanı Faşist Düzen Kuruyor” başlıklı kitabına önsöz yazdığını düşünün. Tarihe “Faurisson affair” olarak geçen bu olayda, Chomsky ABD’deki sosyalist ve sol liberal çevrelerde sert eleştirilere maruz kaldı. [47-49]

Aynı Chomsky'nin Ergenekon davası için de geciktirilmemiş adil yargı hakkı için bir kampanyaya imza koyacağı ve bizim semi-entellektüel güruhça “Ergenekoncu” olarak yaftalanacağı açıktır. İfade özgürlüğünün nefret söylemi dahil sınırlanmamasını savunan Chomsky, Srebrenica'da soykırım yaşanmadığını iddia eden Diana Johnstone'un araştırmasını“ciddi ve kayda değer” bulduğunu ifade edip, basılmasını desteklemişti. [50] Chomsky, insanlığa karşı suçlar sebebiyle Uluslararası Suç Mahkemesinde yargılanmayı bekleyen Sırp lideri Vojislav Šešelj'in adil yargı hakkı için açılan kampanyaya da imza koymuştu. [51]  Hayali benzetmemiz, Ahmet Altan'ın geciken adaletin adalet olmadığından hareketle, ulusalcı bir kampanyaya Ergenekon sanıkları için imza vermesidir.

Chomsky, daha sonra Faurisson’un eserini fazlaca bilmediğini, bilmek de istemediğini, çok sayıda yayınında Soykırımı “İnsanlık tarihinin en olağanüstü toplu deliliklerinden biri” olarak tanımladığını ve işin sadece konuşma özgürlüğü kısmıyla ilgilendiğinden bu önsözü yazdığını, kitabın mahkeme savunması olarak kullanılmak üzere yazıldığını ünlü Fransız anti-faşist yazar Jean-Pierre Faye’den öğrendiğinde baskıyı durdurmak için geç kalınmış olduğunu [52] savunarak günah çıkartmışsa da; entelektüel çevrelerin süregelen eleştirilerinden kurtulamadı ve İsrail sorunu konusunda tarafsız ve güvenilir bir yorumcu olma vasfını tamir edemedi. [53-55] Ünlü gazeteci-yazar Christopher Hitchens’e göre bu olay, Chomsky’nin “yeni bir ekonomik gelişme ve adalet devri” olarak övdüğü Khmer Rouge rejiminin, Vietnam tarafından devrilmesinin ardından, yaptığı Soykırımın ortaya çıkması sonrası, ağız değiştirerek “Khmer Rouge aslında Kissinger ve Nixon tarafından yaratıldı. Kamboçya’daki katliam sadece Vietnam’ın işgali için değil, ABD’nin ülkede kalıcı bir işgalci güç olması için de bahane oldu.” tezini geliştirmesinden bu yana en büyük fiyaskosuydu. [55]

Faurisson Şubat 2005’te İran televizyonu Sahar 1’de yaptığı söyleşide Soykırımı inkar ettiği için 3 Kasım 2006’da Fransa’da 3 ay hapis ve € 7,500 para cezasına çarptırıldı. [56] Chomsky, Prof. Dr. Alan M. Dershowitz’in kendisine yönelttiği “antisemit” suçlamasına [57] “Gaz odalarının hatta Soykırımın inkarını antisemit herhangi bir şey göremiyorum. Soykırımın, ister olduğuna inanın, ister inanmayın, İsrail’in baskı ve zulmünü mazur göstermeye çalışanlar tarafından sömürülmesini, kötü niyetle suiistimal edilmesini eleştirmek antisemitizm değildir. O sebeple Faurisson’un iddialarını antisemit bulmuyorum.” [58] cevabını veriyor; Dershowitz’in, bu konuyu televizyonda tartışma önerisini de “Hiç kimsenin Soykırım inkarının antisemit çağrışımları olacağına inanmadığı bu kadar açıkken, bunun ayrıca tartışılması için hiç bir sebep göremiyorum.” [58] diyerek geri çeviriyordu.

“Faurisson affair” sonrası, entelektüel çevrelerde Chomsky’nin bu alanda fazlaca kredisi kalmamıştı ama, bu İsrail karşıtlarının "antisemit" olarak yaftalanarak susturulmaya çalışıldığı savının haksız olduğunu göstermiyordu. Ünlü insan hakları savunucusu Güney Afrikalı Başepiskopos Desmond Tutu da “İsrail hükümeti bir heykel kaidesi üzerine yerleştirilmiştir ve onu eleştirmek derhal antisemit olarak yaftalanmaktadır.” diyerek benzer bir şikayeti dile getiriyordu. [59] Jewish Voice for Peace (Barış için Yahudi Sesi) örgütü de, ABD’de bu tür sansürü izlemek üzere MuzzleWatch [http://www.muzzlewatch.com] isimli bir web sitesi kurmuştu.

Roni Marguiles’in görüşlerinde de eleştirilecek yanlar tabi ki var. Örneğin; İsrailli Yahudilerin %67’sinin Arap komşu istememesini, %41'inin İsrail'de eğlence tesislerinin ayrılmasını, %40’ının İsrail’in Arap yurttaşlarının başka ülkelere göç etmesine yardımcı olmasını, %63’ünün Arap yurttaşları güvenlik açısından bir tehdit olarak görmesini [60] —haklı olarak— eleştirirken; kullandığı cümleler oldukça mahkum edici: “bu vahşi, tüyler ürpertici ırkçılık, dünyanın başka hiçbir ülkesinde böylesi oranlarda, bu kadar rahatlıkla dile getirilemez..” [61] Oysa 1997-99 arası yapılan bir ankette toplumun %70’den fazlasının Yahudilerin ülkeyi terk etmelerinin iyi olacağına inandığı, [62] daha sonraki araştırmalara göre %64’ünün Yahudi komşu istemediği, yarısından fazlasının Yahudilerin Milli İstihbarat Teşkilatı, ordu, yargı ve Emniyet teşkilatında çalışmasını ve siyasi partilerde üst mevki sahibi olmasını (%51) istemediği, ve sadece %15’inin Yahudileri Türkiye’nin sadık yurttaşları kabul ettiği [63] Türkiye toplumu için —başka standartlar kullanarak— “Yahudilere karşı yaygın komplo teorileri var. Irkçılık düzeyinde. Ama gündelik, saldırgan ve azgın bir ırkçılık değil. Çok nadirdir Türkiye`de sokakta azınlıklara taciz..”[64] diye daha hoşgörülü bakabiliyor; hatta “hırsızın hiç mi suçu yok?” dedirtecek biçimde, “Antisemitizmin yükseliyor olmasının suçlusu İsrail devletidir. Türkiye’de belli bir düzeyde Yahudi düşmanlığı var. Ama bu saldırgan ve azılı bir düşmanlık değil.” [64] yorumunu yaparak; 1934 Trakya olaylarını ve 6-7 Eylül olaylarının Yahudilere de yönelmesini devlet işi tertip olarak yorumlayıp halktaki yaygın antisemit eğilimin olaylardaki rolünü es geçiyor; 1986 ve 1992’deki Sinagog saldırıları ile sırf Yahudi oldukları için 2003’te Yasef Yahya ve Mois Konur’un öldürülmesini ve ardından gelen 2 Sinagog saldırısını, “üç başıbozuk serserinin” işi olarak yorumlamayı seçiyordu. [65]

Margulies’in Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarına apologist yaklaşımı da benzer şekilde eleştirilebilir. Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı olduğu 1997’de “Bugün Yahudi imajının Nazi imajından hiç farkı yoktur.” demesini de, “Yahudi” yerine “İsrail” kelimesini koyup “İsrail'in kontrolü altına olan bir dünya medyası var, onu da özellikle vurgulamak lazım..” [65] açıklamasını da, İsrail hükümetine “Biz, dedeleriniz, ecdadınız kovulduğu zaman, sizi kalkıp da bu topraklarda ağırlayan, bu topraklarda misafir eden Osmanlı’nın torunları olarak konuşuyoruz.” [66] diyerek Gazze olaylarıyla ile alakası olmayan Türkiyeli Yahudilerini İsrail’le aynı kefeye koymakta herhangi bir beis görmemesini de; Gazze ile Darfur'u birbirine karıştırmamak gerektiğini, kendisinin Başbakan olarak Darfur'a gittiğini, orada ifade edildiği gibi soykırım tespiti yapmadıklarını söyleyip “Netanyahu ile o kadar rahat konuşamam ama Beşir ile rahatlıkla konuşurum. [...] Niye? Bir Müslüman soykırım yapamaz.” [67] demesini de, antisemitizm olarak kabul etmiyor; “Söylediklerine baktığım zaman hiçbir zaman antisemit laf etmedi. Bundan ötesi palavra.” [68] diyor; en son Başbakan’ın “tefeci / gezgin Yahudi” imgelerine göndermek yaparak “Yaptıkları icatlar sayesinde oturdukları yerden para basarlar… Mülk sahibi olmazlar, en iyi yerlerde kiracı olurlar…” [69] demesini de “Başbakanın sözleri, belli ki iyi niyetli sözler,” diye değerlendiriyordu.

Aidiyetler paradigması "kol kırılır yen içine kalır" postulatını da içerdiğinden, yazılarında sık sık Noam Chomsky veya Roni Margulies’in İsrail Devletine yönelik eleştirilerini kullanan İslami ve milliyetçi yazarların çoğu, iş Orhan Pamuk’un İsviçre'de yayınlanan 551,000 tirajlı Tages-Anzeiger gazetesine 5 Şubat 2005 tarihinde verdiği “Burada insanlar 30,000 Kürt öldürdü. Ve bir milyon Ermeni. Ve neredeyse kimse bunu söylemeye cesaret edemiyor. O zaman ben yaparım. Ve onlar bu sebeple benden nefret ederler.” [70] demecine gelince, bunu vatan hainliğiyle eş tutmaktaydı. Oysa, Atatürk’ün 1915 yılında Ermenilerin başına gelenleri “alçaklık”, “vahşet” ve “katliam” olarak adlandırdığı düzinelerce konuşması olduğu, 1919 yılında Sivas’ta ABD’li Tuğgeneral James Guthrie Harbord ile görüşürken 800,000 Ermeni’nin öldürülmüş olduğunu söylediğini, aynı tarihlerde ABD Radyo Gazetesi'ne verdiği mülakatta da “Hiçbir yayılma planımız yoktur... Ermenilere karşı yeni bir Türk vahşetinin olmayacağının garantisini veririz” dediğini, 6 Mayıs 1920'de Ferik Kâzım Karabekir'e çektiği telgrafta, “Ermeni kıtalı” anlamına gelecek her türlü girişimden uzak durmasını istediğini, 24 Nisan tarihinde TBMM’de yaptığı konuşmada da, 1915'te Ermenilere yapılanları, “fazahat” (alçaklık) olarak tanımladığını Prof. Dr. Tamer Akçam kaynaklarıyla tespit etmişti. [71] Üstelik 1928 yılında yayınlanan bir Genelkurmay Başkanlığı raporunda da “800,000 Ermeni ve 200,000 Rum katl ve tehcir yüzünden veya amele tabularında ölmüştür” denilerek aynı rakamlar asker tarafından da kullanılmıştı. [71] Yine de, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Pamuk hakkında, her Türkiyelinin manevi tazminat davası açılabileceğine karar verdi. [72] Amaç gerçeğe ulaşmak değil, toplumu genelini rahatsız eden veya kızdıran “içeriden, o sebeple hain” bir sesin, “ibret-i alem” olması için cezalandırılması ve bu yolla susturulmasıydı.

Özetle, her toplumda aykırı sesler mevcuttur. O sebeple tarihi olgular, zalimin ve mazlumun etnik kimliğinden bağımsız olarak hangi sağlam bilimsel kanıtlara dayandıklarına göre değerlendirilmek zorundadır. Yhudi Soykırımı, ne büyük Alman yazar Günther Grass veya Federal Almanya Şansolyesi Willy Brandt “var” dediği için vardır; ne de Yahudi olan Norman Finkelstein veya Bezalel Chaim “yok” dediği için yoktur. Aynı şekilde, Ermeni Soykırımı, ne yazar Orhan Pamuk veya Prof. Dr. Tamer Akçam “var” dediği için vardır; ne de Seval İnce veya Kandilli Ermeni Kilisesi Başkanı Dikran Kevorkan “yok” dediği için yoktur. [73]


Bu yazı dizisinin diğer makaleleri:


Hakkımız olmayan tek şey unutmaktır… 22 Aralık 2009 Salı http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2009/12/hakkmz-olmayan-tek-sey-unutmaktr.html

Allah Aşkına, Nedir Bu Antisemitizm, Bilen Var mı? 25 Aralık 2009 Cuma http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2009/12/allah-askna-nedir-bu-antisemitizm-bilen.html

Büyüklere Masallar: Türkiye’de Antisemitizm Yoktur 01 Ocak 2010 Cuma http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/01/buyuklere-masallar-turkiyede.html

Kırılma Noktası 1: Sol Liberal-İslami İttifak 08 Ocak 2010 Cuma http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/01/krlma-noktas-1-sol-liberal-islami.html

"Salkım Hanım'ın Taneleri" mi, "Yahudi'nin Adı Yok" mu? 18 Ocak 2010 Pazartesi http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/01/salkm-hanmn-taneleri-mi-yahudinin-ad.html

Bilimin Yüzümüze Tuttuğu Ayna 25 Ocak 2010 Pazartesi http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/01/bilimin-yuzumuze-tuttugu-ayna.html

Antisemitizm korkusu, İsrail’in eleştirilmesine engel mi? 29 Ocak 2010 Cuma http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/01/antisemitizm-korkusu-israilin.html

Kırılma Noktası 2: Dökme Kurşun Harekatı 22 Mart 2010 Pazartesi http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/03/krlma-noktas-2-dokme-kursun-harekat.html


Kaynakça
  1. Bulaç, Ali. Yahudi düşmanlığı. Zaman. 19 Ocak 2009. http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=805289
  2. Oğur, Yıldıray. Sayın Erdoğan, bizden yaşlısın. Taraf. 9 Mart 2009. http://www.taraf.com.tr/makale/4399.htm
  3. Human Rights in Palestine and other Occupied Arab Territories: Report of the United Nations Fact Finding Mission on the Gaza Conflict. United Nations Human Rights Council. 25 Eylül 2009. http://www2.ohchr.org/english/bodies/hrcouncil/docs/12session/A-HRC-12-48.pdf
  4. İbrahim Karagül. Kurban aynı, ihanet aynı, alçaklık aynıYeni Şafak. 30 Aralık 2008. http://yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=30.12.2008&y=IbrahimKaragul
  5. Karagül, İbrahim. Pentagon'un gizli dünya haritası: Nerelerde etnik çatışma çıkacak? Yeni Şafak. 30 Eylül 2004. http://yenisafak.com.tr/arsiv/2004/eylul/30/ikaragul.html
  6. ICC issues a warrant of arrest for Omar Al Bashir, President of Sudan. International Criminal Court. 4 Mart 2009. http://www.icc-cpi.int/NR/exeres/0EF62173-05ED-403A-80C8-F15EE1D25BB3.htm
  7. Karagül, İbrahim. Bu sözleri söyleyen adam o değil miydi? Yeni Şafak. 27 Ekim 2009. http://yenisafak.com.tr/yazarlar/Default.aspx?i=19243&y=IbrahimKaragul
  8. Karagül, İbrahim. Türkiye'nin Afrika açılımı, Darfur ve UCM'nin kararı. Yeni Şafak. 5 Mart 2009. http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Default.aspx?i=15623&y=IbrahimKaragul
  9. Çongar,Yasemin. Çocukların ırzına geçen bir rejimi savunmak. Taraf. 06 Mart 2009. http://www.taraf.com.tr/makale/4361.htm
  10. Altan, Ahmet. Gazze’den Darfur’a yol gider... Taraf. 7 Mart 2009. http://www.taraf.com.tr/makale/4363.htm
  11. Belge, Murat. İnandırıcı olmanın katmanları. Taraf. 3 Şubat 2009. http://www.taraf.com.tr/makale/3841.htm
  12. Çandar, Cengiz. Sharon’cu vicdansızlar-Filistin yalanlarıYeni Şafak. 5 Nisan 2002 http://yenisafak.com.tr/arsiv/2002/nisan/05/ccandar.html
  13. Düzgün, Mücahit. Cumhuriyet'in İlanından İsrail'in Kuruluşuna Kadar Türkiye'deki Yahudiler. Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Dergisi. 9:65-83, 2000. http://web.deu.edu.tr/ataturkilkeleri/pdf/dergi9-10sayi/c3_s9_mucahit_duzgun.pdf
  14. Şama, Ekrem. Ey Yahudi! Unuttun mu?!. Millî Gazete. 6 Ocak 2009. http://www.milligazete.com.tr/makale/ey-yahudi-unuttun-mu-109819.htm
  15. Özşahin, Lütfü. Tevrat’ın Türk Evlatları ve Yahudi ırkçılığı. Millî Gazete. 18 Haziran 2008. http://www.milligazete.com.tr/makale/tevratin-turk-evlatlari-ve-yahudi-irkciligi-102932.htm
  16. Tavadoğlu, Tarık. Yahudiler, Osmanlı’yı arkadan vurdu. Ortadoğu. 12 Mayıs 2006. http://www.tumgazeteler.com/?a=1834647
  17. Zion Mule Corps. Jewish Virtual Library. Erişim: 5 Kasım 2009. http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/History/mulecorp.html
  18. Auron, Yair. The Banality of Indifference: Zionism and the Armenian Genocide, New Brunswick: Transaction Publishers. 405 sayfa, 2000. ISBN-13: 978-0765808813
  19. Ruppin, Arthur (Ed. Bein, Alex). Memoirs, diaries, letters. Londra: Weidenfeld and Nicolson. 332 sayfa, 1971. ISBN: 0297993704 
  20. Haythornthwaite, Philip J. Gallipoli 1915: Frontal Assault on Turkey. Londra: Praeger Publishers. 96 sayfa, Şubat 2004. ISBN-13: 978-0275982881
  21. Sumner, Ian. The Indian Army 1914-1947. Oxford: Osprey Publishing. 64 sayfa, Ağustos 2001. ISBN-13: 978-1841761961
  22. Landman, Isaac [Ed]. The Universal Jewish Encyclopedia. New York: Universal Jewish Encyclopedia Co., Inc. Cilt 7, Sayfa 63: LIMAN VON SANDERS, OTTO. 1944. http://www.publishersrow.com/Preview/PreviewPage.asp?shid=1&pid=1&bid=2868&fid=undefined&pg=75&o=1254274730833&bmnta=LIMAN+VON+SANDERS%2C+OTTO
  23. Wilson, Jeremy. Lawrence of Arabia: The Authorized Biography of T.E. Lawrence. Atheneum Books. 1,188 sayfa, Mayıs 1990. ISBN-13: 978-0689119347
  24. Goldstone, Richard. My mission —and motivation. The Jerusalem Post. 18 Ekim 2009. http://www.jpost.com/servlet/Satellite?cid=1255694838474&pagename=JPost/JPArticle/ShowFull
  25. Karagül, İbrahim. Margulies, Daniel Pipes ve "İslam emperyalizmi"ne karşı birleşmek! Yeni Şafak. 2 Ekim 2003. http://yenisafak.com.tr/arsiv/2003/ekim/02/ikaragul.html
  26. Margulies, Roni. Irkçılığın Son Kalesi İsrail. BirGün. 17 Temmuz 2006. http://www.birgun.net/forum_index.php?news_code=1153146960&year=2006&month=07&day=17
  27. Hür, Ayşe. Küreselleşen Anti-Semitizm ve Türkiye. Birikim. 18 Ekim 2005. http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=62
  28. Lerner, Rabbi Michael. Israel's Jewish Critics Aren't 'Self-Hating' Los Angeles Times. 28 Nisan 2002. http://www.commondreams.org/views02/0428-04.htm
  29. Pinkerton, Sharon. Poll Analysis: American Jews Express Diverse Opinions on Jewish Life in the U.S. Los Angeles Times. 19 Nisan 1998. http://www.latimes.com/news/custom/timespoll/la-980419jewishpoll-407pa2an,1,7569044.htmlstory
  30. Israel - 2007 Annual Survey of Jewish Opinion. American Jewish Committee. 11 Aralık 2007. http://www.ajc.org/site/c.ijITI2PHKoG/b.3642849/k.D729/2007_Annual_Survey_of_American_Jewish_Opinion.htm
  31. Alterman, Eric. Bad for the Jews. The Nation. 7 Ocak 2008. http://www.thenation.com/doc/20080107/alterman
  32. Guttman, Nathan. Jewish Leaders Give Obama No Push-Back on Settlement Freeze. Forward. 15 Temmuz 2009. http://www.forward.com/articles/109597
  33. Ravid, Barak. Netanyahu's paranoia extends to 'self-hating Jews' Emanuel and Axelrod. Haaretz. 4 Austos 2009. http://www.haaretz.com/hasen/spages/1098853.html
  34. Self-Hating and/or Israel-Threatening List. masada2000.org. Erişim Tarihi: 2 Kasım 2009. http://www.masada2000.org/shit-list.html
  35. Schechter, Solomon; Bacher, Wilhelm. Hillel. JewishEncyclopedia.com. Erişim Tarihi: 4 Kasım 2009. http://www.jewishencyclopedia.com/view.jsp?artid=730&letter=H
  36. Independent Jewish Voices. The Guardian. Erişim Tarihi: 9 Kasım 2009. http://www.guardian.co.uk/commentisfree/series/independentjewishvoices
  37. Margulies, Roni. Her fırsatta Hamas düşmanlığı. Taraf. 22 Ocak 2009. http://www.taraf.com.tr/haber/26191.htm
  38. Roni Margulies: Saldırı altındayız, bizi denize dökecekler! Açık Radyo. 24 Eylül 2003. http://www.network54.com/Forum/382964/message/1118722840/Roni+Margulies-+Sald%FDr%FD+alt%FDnday%FDz,+bizi+denize+d%F6kecekler!
  39. Yahudi yazarın İsrail'e küfür öfkesi. Haber 7. 29 Aralık 2008. http://www.haber7.com/haber/20081229/Yahudi-yazarin-Israile-kufur-ofkesi.php
  40. Yahudi'den daha çok İsrailci. tevhidhaber.com. 4 Şubat 2009. http://www.tumgazeteler.com/?a=4633478. Haberin alt başlığı “Yahudi Yazar Ak Parti Hükümetini Savundu Bizimkiler Kızdı…”
  41. Yahudi asıllı şair Roni Margulies: Erdoğan'ın Davos'taki çıkışını destekliyorum. Zaman. 8 Şubat 2009. http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=812756&title=yahudi-asilli-sair-roni-margulies-erdoganin-davostaki-cikisini-destekliyorum
  42. Türkiye'de Yahudiler'e karşı bir ırkçılık varmış ama bu ırkçılık PASİFMİŞ... Yahudi şair Roni Margulies öyle diyor. nethaber.com. 9 Şubat 2009. http://www.nethaber.com/Toplum/90019/Turkiyede-Yahudilere-karsi-bir-irkcilik-varmis-ama
  43. Yahudi Yazar Margulies: Bunlar Darbecilerin Sivil Uzantıları. Cihan Haber Ajansı. 1 Haziran 2009. http://www.tumgazeteler.com/?a=5147955
  44. Faurisson's Three Letters to Le Monde (1978-1979). The Journal of Historical Review. 19. Cilt 3:40. mayıs-Haziran 2000. http://www.ihr.org/jhr/v19/v19n3p40_Faurisson.html
  45. Faurisson, Robert. Mémoire en Défense: Contre ceux qui m’Accusent de Falsifier l’Histoire : La Question des Chambres à Gaz. Vieille Taupe. 275 sayfa, 1980. ISBN-13: 978-2903279035
  46. Chomsky, Noam. Some Elementary Comments on The Rights of Freedom of Expression: Appeared as a Preface to Robert Faurisson, Mémoire en Défense, October 11, 1980. chomsky.info. Erişim Tarihi: 9 Kasım 2009. http://www.chomsky.info/articles/19801011.htm
  47. Fresco, Nadine. Les Redresseurs de Morts: Chambres à Gaz: la Bonne Nouvelle. Les Temps Modernes. Sayı 407, Haziran 1980. http://www.anti-rev.org/textes/Fresco80a/
  48. Vidal-Naquet, Pierre. Les Assassins de la Mémoire : Un Eichmann de Papier. Editions la Découverte. 228 sayfa, 26 Nisan 2005. ISBN-13: 978-2707145451 [İngilizce Tercümesi: A Paper Eichmann: Assassins of Memory. New York: Columbia University Press, 1992. http://www.anti-rev.org/textes/VidalNaquet92a/
  49. Berman, Paul L. Gas Chamber Games: Crackpot History and the Right to Lie. Village Voice, 10-16 Haziran 1981.
  50. Brockes, Emma. The Greatest Intellectual? The Guardian. 31 Ekim 2005. http://www.chomsky.info/onchomsky/20051031.htm
  51. Experts, eminent individuals from the world. CPПCKA PAДИKAЛHA CTPAHKA (Sırbistan Radikal Partisi Web Sitesi). Erişim: 9 Eylül 2009. http://www.antiglobalizam.com/?lang=spa&str=podrska
  52. Chomsky, Noam. His Right to Say It. The Nation. 28 Şubat 1981. http://www.chomsky.info/articles/19810228.htm
  53. Vidal-Naquet, Pierre. On Faurisson and Chomsky [In: Assassins of Memory. New York: Columbia University Press, 1992. http://www.anti-rev.org/textes/VidalNaquet81b]
  54. Cohn, Werner. Partners in Hate: Noam Chomsky and the Holocaust Deniers. FrontPageMagazine.com, 11 Eylül 2001. http://www.mega.nu/ampp/cohn_on_chomsky.html
  55. Hitchens, Christopher. The Chorus and Cassandra. Grand Street, Sonbahar 1985. http://www.chomsky.info/onchomsky/1985----.htm
  56. Négationnisme. Robert Faurisson condamné à trois mois avec sursis. L'Humanité. 4 Ekim 2006. http://www.humanite.fr/2006-10-04_Societe_L-essentiel,837884
  57. Dershowitz, Alan M. Chomsky Defends Vicious Lie as Free Speech. Boston Globe. 13 Haziran 1989.
  58. Chomsky Noam. Right to Speak Transcends Content of Speech. Boston Globe. 4 Temuz 1989.
  59. Tutu, Desmond. Apartheid in the Holy Land. The Guardian. 25 Nisan 2002. http://www.guardian.co.uk/world/2002/apr/29/comment
  60. McGreal, Chris. 41% of Israel's Jews Favour Segregation. The Guardian. 24 Mart 2006. http://www.guardian.co.uk/world/2006/mar/24/israel
  61. Margulies, Roni. Irkçılığın Son Kalesi İsrail. BirGün. 17 Temmuz 2006. http://www.birgun.net/forum_index.php?news_code=1153146960&year=2006&month=07&day=17
  62. Gümüş, Adnan. Yahudi ve Ermeni düşmanlığı. Radikal İki. 30 Kasım 2003. http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=2795
  63. % 64: Yahudi komşu istemiyoruz. Şalom. 3 Haziran 2009. http://www.salom.com.tr/news/detail.aspx?id=12023
  64. Kılıç, Ecevit. Margulies: Türkiye'de Yahudilere karşı pasif ırkçılık var. Sabah. 9 Şubat 2009. http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ecevit_kilic/2009/02/09/Turkiye_de_Yahudilere_karsi_pasif_irkcilik_var
  65. Erdoğan: “İsrail, dünya ile dalga geçiyor” Yeni Şafak, 16 Ocak 2009. http://yenisafak.com.tr/Politika/Default.aspx?t=16.01.2009&i=163164
  66. Erdoğan'a göre Darfur'da soykırım yok! CNNTürk. 9 Kasım 2009. http://www.cnnturk.com/2009/turkiye/11/08/erdogana.gore.darfurda.soykirim.yok/550901.0/index.html
  67. Margulies: İsrail, Yahudiler için büyük tehlike. Zaman. 8 Aralık 2009. http://www.tumgazeteler.com/?a=4653593
  68. Margulies, Roni. Yahudiler için büyük tehlike: İsrail. Newsweek Türkiye. 12 Ocak 2009. http://www.newsweekturkiye.com/haberler/detay/24291/Yahudiler-icin-buyuk-tehlike-Israil
  69. Tekerek, Tuğba. Yahudi ‘açılımı’ kızdırdı. Taraf. 09 Ekim 2009. http://taraf.com.tr/haber/41995.htm
  70. Der Meistgehasste Türke. Tages-Anzeiger. 5 Şubat 2005. http://sc.tagesanzeiger.ch/dyn/news/kultur/560264.htmlOrhan Pamuk: “Ja, jeder sollte das tun. Man hat hier 30 000 Kurden umgebracht. Und eine Million Armenier. Und fast niemand traut sich, das zu erwähnen. Also mache ich es. Und dafür hassen sie mich.”
  71. Akçam, Taner. 1915 Efsaneler ve Gerçekler. Radikal. 25 Mayıs 2005. http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=2251&tarih=29/05/2003&ek_tarihi=25/05/2003
  72. Orhan Pamuk'a tazminat davası açılabilecek. CNN Türk. 7 Ekim 2009. http://www.cnnturk.com/2009/turkiye/10/07/orhan.pamuka.tazminat.davasi.acilabilecek/546615.0/index.html
  73. Ermeni Din Adamlarının, "Soykırım" İddialarına Bakış Açıları Nasıldır? TC Kültür Bakanlığı sitesi. 7 Ekim 2000. http://www.kultur.gov.tr/TR/Genel/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF8F6F70DD952A6205

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder