29 Ocak 2010 Cuma

Antisemitizm korkusu, İsrail’in eleştirilmesine engel mi?

“Medyada bir kesimdeki yazılardan tedirgin olduğumuzu belirtmek isterim. Özellikle Yahudi aleyhtarı yazılar, hakaret içerebiliyor. Mesela “Lanetli Yahudi”, “Kanlı Yahudi” gibi… […] İsrail’in devlet politikası eleştirildiği zaman ayrıdır, dünyanın her ülkesi eleştirilebilir, fakat burada çok ince bir çizgi var. Türkiye’de 20,000 Yahudi yaşıyor ve hepsi farklı düşünüyor. İsrail hakkındaki görüşler de kişiden kişiye değişir.”

Deniz Baler Saporta, 2 Ağustos 2006 [1]

Sol kesimin saygın isimlerinden Ümit Kıvanç, Sinagog saldırılarından sadece 11 ay sonra, Birikim dergisinde “artık tehlike olmaktan çıkan antisemitizm” sözleriyle, Türkiye’de Yahudi düşmanlığının ortadan kalktığını müjdelediği makalesinde,
“Yahudi düşmanı ilan edilmeden İsrail ile mücadele edilemez mi? Zira bu tartışma yoğun bir Yahudi düşmanlığının hüküm sürdüğü Müslüman ve Nazi kalıntısı çevrelerde değil. Antisemitiklikle alakası olmayan demokrat, solcu insanlar arasında yapılıyor. Antisemit olmayı ya da ilan edilmeyi sorun sayan bu insanlar […] İsrail'in uygulamaları karşısında dehşete düşüyorlar ve itiraza eleştiriye yeltendikleri anda karşılarına dikilen, “Antisemitizm alanı. Girilmez.” levhalarından muzdaripler.”
diyerek antisemitizmin İsrail eleştirilerinin önünü almak için kullanılan bir mazeret olduğunu iddia ediyordu. [2] Muhafazakar kesimin yazarları da, antisemitizm konusunda Ümit Kıvanç ile hemfikirdiler. Yeni Asya gazetesinden Davut Şahin
“Ne İslam tarihinde, ne de Türkiye’de “antisemitizm” yoktur. Osmanlı, İspanya(dan kovulan Yahudilere kucak açmadı mı? Üniversitelerimizde bu gün Yahudi bilim adamları yok mu? […] Medya Türkiye’de Yahudi düşmanlığı olduğunu söylerken, İslam karşıtı tavrın bir parçası olarak ifade ediyor bunu. […] Türkiye Müslüman bir ülke ve bu insanların inançları “antisemitizm”e izin vermez. Çünkü bu mukaddes din, ırktan, kavimden yola çıkarak bir övgüyü yahut yergiyi kabul etmez, etmiyor da. […] Peki, “antisemitizm” tartışmaları en çok kimin işine yarıyor? Bu soruya cevap vermek yerine Yahudilerin, son asır içinde kendilerine yönelik antisemitizm dalgasını nasıl sömürdüğünü, nasıl politik ve iktisadi mevkiiler kazandığına bakmak lazım.” [3]
diyerek olmayan bir antisemitizmin İslam karşıtlığı için mazeret yapıldığını iddia ederken, milliyetçi yazar Ömer Lütfi Mete de (Yahudi Düşmanlığı = İsrail Düşmanlığı) formülünü kullanarak Şahin’e katılıyordu:
“Siyonizm’in önünü her zaman her şekilde bu söylemle açarlar: antisemitizm. Türkiye’de antisemitizm olduğuna inanmıyorum. Radikal kesimlerde bir tür Yahudi düşmanlığı olduğu söylenebilir. Ama bu da aslında Siyonizm karşıtlığıdır.” [1]
Irkçı veya ayrımcı olmadıkları sürece demokratik düşünce özgürlüğünün nüvesini oluşturan eleştiriler ve analizler, toplumun bir kısmını, hatta genelini rahatsız edebilir veya kızdırabilir; ancak demokrasi tam da bunlara hoşgörü göstermek zorunluluğudur. Muhaliflerini susturmaya çalışmak Türkiye’de her kesimde oldukça yaygın bir hastalıktır. Ancak ne Kürtlerin maruz kaldıkları insanlık suçlarını ne de vesayet rejimini eleştirmek insanı vatan haini yapar. Keza, Ergenekon davasındaki hukuk ve insan hakları ihlallerini eleştirmek —bazı yazar ve siyasetçilerin bu eleştiri sahiplerini “darbe sevdalıları” yaftasıyla susturmaya çabalamalarına rağmen— eleştirenleri darbe yanlısı yapmazsa; İsrail politikalarını eleştirmek de —bazı yazar ve siyasetçilerin İsrail’e karşı her görüşü “Yahudi düşmanlığı” olarak yaftalamaya çabalarına rağmen— eleştiri sahiplerini antisemit yapmaz. Konumuz olmadığı için, Ergenekon davası özelinde bu “susturma” çabalarıyla ilgilenenlere Prof. Dr. Mustafa Erdoğan’ın Star gazetesindeki “Ergenekon ve Medya: Biraz Dikkat” başlıklı yazısını önermekle yetineceğim. [4] Ancak bu sebeple, ne Müslümanlar Salman Rüşdi’yi veya Sir Vidiadhar Surajprasad Naipaul’u, ne Yahudiler Prof. Dr. Noam Chomsky’yi veya Roni Margulies’i, ne de Türkler Prof. Dr. Taner Akçam’ı veya Orhan Pamuk’u —beğenmedikleri görüşleri sebebiyle— susturma hakkına sahiptirler.


İsrail politikaları karşıtlarını antisemit olarak niteleyerek susturmaya çalışanlar konusunda ise, dünya çapında bir dilbilim uzmanı ve siyasi yorumcu olan Prof. Dr. Noam Chomsky’nin sözlerine kulak verelim:
“Antisemitizm suçlamalarına başvurulması, İsrail’e yönelik eleştirileri susturmak için çok sık kullanılan ve çoğunlukla da etkili bir yöntemdir. İşçi Partili saygın İsrailli diplomat Abba Eban bile “Yahudi olmayan dünya ile diyaloglarımızda ana görevlerden biri anti-Siyonizm ile antisemitizm arasında hiçbir ayrım olmadığını göstermektir” diye yazabilmektedir. Abba Eban […] Siyonizmin (Siyonizm derken İsrail Devleti’nin politikalarını kastediyorum) iki tür eleştirisi olduğunu söyledi. Biri antisemitlerin yaptıkları eleştiri, diğeri ise kendinden nefret eden sinir hastası Yahudilerin eleştirisi. Böylece olası eleştirilerin %100’ünü bertaraf edilmiş oluyor..” [5]
Güney Afrika’nın önemli insan hakları liderlerinden Başepiskopos Desmond Tutu da, bu durumdan şikayetçidir:
“İsrail hükümeti bir dokunulmazlık kaidesi üzerine yerleştirilmiştir ve onu eleştirmek derhal antisemitizm olarak yaftalanmaktadır.” [6]
İsrail Devleti ve politikalarına yönelik eleştirileri “antisemit” olarak damgalayarak, bunların susturmaya çalışan bir akım kuşkusuz mevcut; ancak 2000’li yıllarda giderek şiddetlenen biçimde İsrail’e yönelik eleştirilerinin bütün dünyada antisemit bir söyleme dönüştüğünü de görmezlikten gelmek hata olur. Ayşe Hür, 18 Ekim 2005’te Birikim dergisinde yayınlanan yazısına bu tehlikeli gidişe dikkat çekiyordu:
“2002 yılında İngiliz gazetesi Independent İsrail Başbakanı Ariel Şaron’u Filistinli bir bebeğin kafasını yerken gösteren bir karikatür yayınlamıştı. (Karikatürün aynı yıl en büyük karikatür ödülünü alması da cabası oldu.) Yahudilerin “Hamursuz” Bayramında Hıristiyan çocukları öldürerek kanlarını mayasız ekmeklerine (matzah) kattıkları, kuyuları zehirledikleri ve salgın hastalıklar yaydıkları biçimindeki eski korkunç söylenceyi ima eden bu karikatür, çizerine bakılırsa, güya Goya’nın bir resminden ilham almıştı, ancak sıradan okuyucunun bu inceliği fark etmeyeceğini editörler herhalde biliyorlardı. Aynı şekilde liberal İtalyan gazetesi La Stampa’nın bir İsrail tankının üstündeki sepete konmuş bebek İsa’ya “lütfen beni tekrar öldüreceklerini söylemeyin” dedirtmesi de basit anti-İsrailciliğe pek benzemiyordu.[…] Suriye Savunma Bakanı Mustafa Tlas’ın yazdığı kitapta “Yahudiler kanınızı Siyonist ekmeklerine koymak için sizi öldürebilirler” demesi de bu açıdan pek masum gözükmüyor.” [7]
Türkiye’de cumhuriyet öncesinden bu yana varolan antisemit söylem de, 2000’li yıllarda şiddetlenerek küfre dönüştü. Kamil Yeşil’in 5 Ocak 2009’da Millî Gazete’de yayınlanan “Ey Yahudi” başlıklı yazısı bunlara oldukça iyi bir örnektir:
“Sen, meleklerin: “Ya Rabbi, yeryüzünde kan dökecek, fesat çıkaracak birini mi yaratacaksın” diyerek Âdem’in yaratılışına itirazlarının sebebisin!Ey kardeşini öldüren Kabil’in soyu! Dünya kuruldu kurulalı atan Kabil’in izinden ayrılmadın hiç. Ey kendilerine gönderilen peygamberlerin katilleri! Ey Nemrut’un soyu, Ey Firavun ahfadı, Hazinesine tapan Karun’un torunları ey, Ey Bel’am’ın çocukları, Ey İsa’yı çarmıha geren hainler, Bastığı yeri kurutanlar hey, Ey ölüseviciler, Kelimenin bütün anlamıyla sapıklar ve sapkınlar, Tanrı’yı kıyamete zorlayanlar ey, Filistinli Müslümanların cenininden korkan hödükler, Ey bir türlü ölemeyen Şaron’un kavmi, Gücün köleleri ey, Silahların, bombaların kulları. Siz Tevrat’ı bozanlar, Siz Tanrı’nın ardından konuşanlar ey, Siz perçemlerini sallaya sallaya Tanrı’ya iftira edenler, ölümden korkmuyoruz...

[…] Yahudi medeniyeti sapkın, ölümcül, lanetli bir medeniyettir. Bunu artık görün! Ey dinler arası diyalogcular; Yahudilik din değildir, sapkınlığın, sapmışların yoludur. Bunu artık bilin! […] Ey Ermeni soykırımından bahseden Amerika, ey Avrupa, ey aydınlar! Soykırımı mı arıyorsunuz? İşte Gazze, işte Filistinli soykırımı!

Ey Meryem’e iftira eden bozguncular, Ey sebt ehli, Tanrı’ya karşı hile yapan, yaptığı hilenin cezasını aşağılık maymunlar olarak gören hainler hey, Ey Benikaynuka, Ey Beninadir soyu, Ey Hayber’den sürüp çıkarılmış çapulcu sürüsü, sizin soykırıma karşı çıkışınızın tek sebebi var: Soykırımı başkasına bırakmamak ve kendisine ayırmak. Doğrudur. En iyi soykırımını siz yaparsınız. […] Bütün dünya dillerinde, bütün mahlûkatın diliyle lanet olsun size. Bir Müslüman olarak Rabbime diyeceğim söz şudur: Ey Rabbim! En iyi amelim senin düşmanlarına, peygamberlerini öldürenlere, Müslümanları düşman belleyen Yahudilere duyduğum öfkemdir. Yahudileri sana havale ediyorum Rabbim!” [8]
İsrail Savunma Kuvvetlerinin (IDF) Gazze saldırısıyla, tüm İslam ülkeleriyle birlikte, Türkiye’deki antisemit söylem de “tavan yaptı” ve bu antisemit söylemi eleştirmek de giderek daha zorlaştı. İsrail saldırılarını adaletsiz ve insafsız bulup da antisemit söylemden de rahatsız olanlar bile “aslında Yahudi veya Dönme” olmakla suçlanarak susturulmaya çalışıldı. Doç. Dr. Nuray Mert, daha 3 Ağustos 2006 tarihinde, giderek yerleşen antisemit söylemden duyduğu rahatsızlığı ve bunları dile getirdiğinden dolayı başına gelenleri Radikal gazetesindeki köşesinde şöyle anlatıyordu:
“Filistin'in, Lübnan'ın ve hatta tüm dünyanın içinde bulunduğu durum insanı isyan ettiriyor, ama isyanın da ahlakı, edebi olmalı, yoksa neye isyan ediyoruz? İsrail'in Filistin ve Lübnan'da yaptıklarına karşı çıkmak için işin içine Hitler'i, soykırımı katmak neyin nesi? […] Çareyi soykırımı reddetmekte, Hitler'e haklılık çıkarmakta görmek kadar zavallı ve insanlık dışı bir tavır olabilir mi? […] Batı, İsrail'e koşulsuz destek vererek bu utancından sıyrılma yolunu tuttu. Sonuçta, Ortadoğu'ya yüklenen fatura kabardıkça kabardı, sorun büyüdükçe büyüdü. Tarihi hesaplaşma yapacaksak işe buradan başlamak lazım, insanlık ayıbı olan antisemitizme savrularak değil. Asıl olan tabii, […] zor zamanda insan kalabilmeyi başarmak. Böyle bir dönemde, bunları yazmamın bana nasıl bir maliyeti olabileceğini tahmin edebiliyorum. Bu kadar hassas bir konuda, bunları söyleyen birinin İsrail'e gizli destek vermekle itham edileceğini, dahası soyunda sopunda Yahudilik aranacağını tahmin edebiliyorum. Daha önce de yazdım, bu konularda 'aykırı' sayılan görüşlerimden dolayı, hakkımda tuhaf söylentiler çıktı. Okuduğum liseyi, adımı kurcalayıp sonuçlara varanlar oldu.” [9]
Oral Çalışlar da benzer bir yaftalama çabasından şikayet etmekteydi:
“İslamcı yazar Mehmet Şevki Eygi'nin Kanal 7'de Abdi İpekçi'nin kızı Nükhet İpekçi'ye ''Sabetaycı'' diyerek hücum ettiği programı eleştiren yazım onu harekete geçirmişti. İslamcı cephede çok yaygın olan diğer dinlere düşmanlık ve her türlü kötülüğün Yahudilerden geldiğini varsayan ilkel anlayış bu programda Eygi'nin ağzından dile getiriliyordu. Ben de bu geri ve ırkçı üsluba tepki gösteren bir yazı kaleme almıştım. Yalçın Küçük, bu yazıdan yola çıkarak benim ''Sebatayist'' olduğumu öne sürmüştü. Yazdığı kitaba da, dergilerde yazdıklarına da cevap vermeyi düşünmedim. Kitle önünde onunla tartışmak, bu deli saçması uydurmalara önem vermek anlamına gelecekti. Aradan yıllar geçti, derken Soner Yalçın ''Efendi'' kitabında Yalçın Küçük'ün bu tür tezlerini (!) önemli bir referans gibi kullandı. Zaman içinde, Metin Üstündağ, Enis Batur ve Ayşe Arman onunla uzun söyleşiler yaptılar. Bir anlamda bu tezlere önem verenler çıktı. […] Şimdi ben ne yapmalıyım, Sabetayist olmadığını kanıtlamak için geçmişimi mi anlatmalıyım? Bu gülünç olmaz mı? Benim kökenimin ne olduğu kimseyi ilgilendirmez. Böyle kökenlere dayalı tahlillere girişmek ırkçılıktır, kafatasçılıktır.” [10]
Prof. Dr. Yalçın Küçük’ün ailece “Sabetayist” olmakla ve gazetenin yazar kadrosuna “Sabetayistleri” doldurmakla suçladığı Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, 8 Haziran 2005’te köşesinde, “Marksist olduğunu iddia eden bir yazarın verdiği en büyük zarar, 500 yıldan fazla birlikte yaşamış bir toplumun içine bu korkuyu düşürmektir. Emin olunuz ki bu duygu ilerde yeni bir ‘iğneli fıçı ırkçılığının' kaynağı olabilir.” diyerek eleştirdiği bu cadı avına değindi:
“Farkında mısınız, Yalçın Küçük çoğumuzu ‘savunma duygusuna' itiyor. Çoğumuzu “Ben Sabetayist değilim” demek zorunda bırakıyor. Tabii hepimiz biliyoruz ki, bu şifrenin gerçek anlamı şudur: ‘Hayır, ben Yahudi değilim.' Bizim işte asıl bu duyguyu sorgulamamız gerekir.Bize Amerikalı, Fransız, İtalyan, Yunan dendiği zaman böyle bir savunma ihtiyacı duymuyoruz da, ‘Sabetayist' denince görünmez bir el bu refleksimizi neden harekete geçiriyor? Korktuğumuz şey nedir? Hadi gelin cesaretle bunun adını da koyalım. “Yahudi” olarak damgalanma korkusu.” [11]
Aslında Avrupa Birliği'nin (EUMC) antisemitizm tanımında yer alan “antisemitizmin İsrail Devleti ile ilişkilendirilerek dışavurum yolları” kısmı bu tartışmada oldukça yol gösterici: Olayla ilgili olmayan bir grubu sırf din, ırk veya vatandaşlık gibi “aidiyetleri” sebebiyle suçlamamak kaydıyla; Türkiye, siyaset üzerindeki ordu vesayeti yüzünden veya Hollanda, Serebrenicka katliamında Sırplarla işbirliği sebebiyle nasıl eleştiriliyorsa; İsrail de eleştirilecektir. Başka bir değişle, antisemitizme örtü yapılmadığı sürece (“Yahudiler çocuk katilidir.”) İsrail’in Gazze saldırıları da, Arap veya Müslüman düşmanlığı için kullanılmadığı sürece (“Müslümanlar çocuklara tecavüz ederler.”) Sudan’ın Darfur’daki katliamları da; Amerikalı veya Hıristiyan düşmanlığı yapılmadığı sürece (“Amerikalılar, Haçlı zihniyetiyle İslam’ı haritadan silmeye çalışıyorlar.”) ABD’nin Irak ve Afganistan işgalleri de eleştiriden muaf değildir. O zaman, kendimizi ulusal basından ikişer örnekle sınırlayarak, “antisemitizmin İsrail Devleti ile ilişkilendirilerek dışavurum yolları” kısmındaki maddelere bir göz atalım.


İsrail Devletinin varlığının ırkçı bir çaba olduğunu iddia ederek, Yahudi halkının kendi kaderini tayin hakkını reddetmek: Bu maddeye bir örnek, Anadolu’da Vakit gazetesinin, İsrail’in helak edilmesini Allah’tan niyaz eden 29 Aralık 2008 tarihli manşetiydi: “İsrail’i Kahret Ya Rab.” [12] Diğer bir örnek de, Millî Gazete yazarı Ayhan Demir’in “Katil İsrail, yeryüzünden defol!” başlıklı makalesidir:
“İstanbul, Gazze ve Kudüs'ün güvenliğini sağlamak adına yapılacak ilk şey, tüm insanlığa zarar vermeye başlayan, gözü ve gönlü kirleten bu gecekondunun en kısa zamanda yeryüzünden kaldırılmasıdır. İşgalcileri, kanlı şarlatanlıkları ile birlikte tarihin çöplüğüne göndermek, insanlık adına gerçekleştirilecek en soylu eylemlerdir. İsrailsiz bir dünya çok daha huzurlu ve güvenli olacaktır.” [13]

İsraillileri karakterize etmek için klasik antisemitizm ile ilişkili simge ve imgeleri kullanmak.: İlk örnek, Cevad Rıfat Atilhan’ın “kan iftirası” içeren ve 1951 yılında yayınlanan makalesidir:
“Bunu temin eden, bütün Yahudi ruhlarını kuvvetle sarsıp heyecana getiren şey derin bir kin, hamursuzlara insan kanı koyacak kadar tabiilikten kaçmış vahşi ve menfur bir kin, Yahudi olmayan her şeye karşı düşmanlık hissidir.” [14]
İkinci örnek, Anadolu’da Vakit yazarı Abdurrahim Karakoç’un yılbaşı sebebiyle 30 Aralık 2008’de yazdığı ve basın özgürlüğünde ulaşılan son noktayı gösterir yazısıdır:
“Yahudilerin Hanuka-manuka, Tuzsuz Peynir bayramları ile insan kanından imal edilmiş çörek bayramı da sizin olsun… O gayrimüslim bayramlarını biz de mi kutlamalıyız? Hadi s...n oradan ukala satılmışlar…” [15]

Günümüzdeki İsrail politikaları ile Naziler arasında kıyaslamalar yapmak: BirGün, solun antisemitizme bağışık olmadığını "İsrail Nazi Ruhuna Esir." [16] başlığıyla kanıtladı.
Belli ki 7,282,000 İsrail vatandaşından 5,499,000’inin (%75,5) Yahudi, 1,390,000’inin (%19,1) Müslüman Arap, 262,000’inin (%3,6) Dürzi Arap ve 131,000’inin (%1,8) çoğu Arap kökenli Hıristiyan [17] olduğunu bilmeyen— Hakan Albayrak’ın Yeni Şafak gazetesinde 10 Ocak 2009’da yayınlanan “Nazi benzetmesi niye rahatsız etti?” başlıklı yazısı bu tip antisemitizme diğer bir örnektir:
“Yahudi SS’ler iş başında! Ve kolektif bir çılgınlık içindeki “İsrail halkı” (%5 istisna), bağrından çıkarmakla gurur duyduğu bu profesyonel katil sürüsünü […] “Sieg Heil! Sieg Heil!” diye tezahüratta bulunarak kutluyor! Allah bin türlü belalarını versin.” [18]
Ahmet Kekeç’in Star gazetesindeki [19] ve Haşmet Babaoğlu’nun Sabah’taki [20] yazıları da bu tür antisemitizme diğer örneklerdir:
"İsrail'in, "Auschwitz" ayıbını işleyenlerden ne farkı var? [...] İsrail devleti, bu 'Nazi alışkanlığı'nı, [...] işgalci bulunduğu topraklarda [...] uyguluyor." [19]
"Gazze büyük bir temerküz kampı. [...] Schindler'in Listesi'nde Nazi zulmünden kurtarılan Polonyalı Yahudiler vardı... Şimdi [...] kurtarılacak Gazzeli çocuklar için bir liste düzenleniyor mu ..." [20]
Yaşanan vahşetin insanlık suçu boyutu olsa da, Gazze ile Auschwitz-Birkenau arasında fark vardır: "Son Çözüm" denilen plan dahilinde, 1942-44 arasında bütün Avrupa'dan 200,000'i çocuk 1,000,000 kişi, bu kampta sırf Yahudi oldukları için sistemli biçimde imha edildi. Öfke ve isyan duygusuyla Sincan'dan Gazze'ye bütün katliamlar soykırım olarak nitelenirse, Ermenilerin (1915), Yahudi ve Çingenelerin (1941-1945), Kamboçyalıların (1975-1979) ve Tutsilerin (1994) kırımları sıradanlaştırılmış, maksatlılıkları gizlenmiş ve inandırıcılıkları aşındırılmış olur. Tarihinde soykırım olan bir toplumda bu yolla yaratılan duyarsızlaştırma, yeni soykırımlara zemin hazırlar.

Bir başka örnek de, Cihan Aktaş’ın 19 Ocak 2009’da Taraf gazetesinde Gazze’deki “soykırım” ile Nazi “katliamı” —ki Holokost’u tanımlarken “Soykırım” sözcüğünden kaçınma, revizyonist bir davranıştır— ile kıyasladığı; Nazi “katliamı” sırasında suçlu-suçsuz ayrımı yapılarak “tek tek belirlenmiş” Yahudiler ve onlara yataklık edenlerin katledildiği, bundan farklı olarak Gazze’deki “Soykırım”da Filistinlilerin “suçlu-suçsuz diye bir ayırım” yapılmadan öldürüldüğünü anlattığı yazıdır:
“Başka türlü bir savaş sürüyor Gazze’de, başka türlü bir soykırım. Nazi katliamı, tek tek belirlenmiş isimlerin, ihbarlar üzerinden yakalanan Yahudilerin ya da Yahudilere yardımcı olmuş kişilerin kamplarda bir araya getirilmesiyle gerçekleştirilmişti. Abluka altına alınmış bulunan Gazze’de ise suçlu-suçsuz diye bir ayırım yok. Kaçacak bir köşe, sığınacak bir dost evi yok. Herkes suçlu ya da potansiyel suçlu.” [21]

Tüm Yahudileri İsrail Devleti’nin eylemlerinden sorumlu tutmak: Özellikle, “Dökme Kurşun Harekatı” gibi toplumsal öfke yaratan olaylar sırasında, tüm Yahudileri suçlamak, olaylarla hiç ilgisi olmayan Yahudilerin can ve mallarını riske sokar. Prof. Dr. Toktamış Ateş'in Bugün'deki yazısı buna örnektir:
“Bir toprakta yaşayanları kovalayıp, "Burası benim vadedilmiş toprağım" demek, acaba ne derece insani? Ama tarihteki ilk ve en ırkçı kavim bunu dile getirince ve dünya finans kapitalini de arkasına alınca, her şeyi "Hak olarak" görüyor. Ve bizler, hiçbir şey yapamıyoruz....” [22]
Selanik’ten gelen bir bombalama haberi üzerine 1955’de İstanbul’daki azınlıkların öldürüldüğü, ırzlarına geçildiği, mallarının yağmalandığı bir toplumda, Sinagogların da bombalandığını hatırlamak gerekir: İspanya sürgünü sonrası İstanbul’a gelen Yahudileri de işin içine katan bir yazı, Türkiyeli Yahudileri hedef haline getirir. Buna örnek, 24 Haziran 2004 tarihli Akşam gazetesinde yayınlanan Şakir Süter’in yazısı [23] ile 26 Temmuz 2006 tarihli Önce Vatan gazetesine yayınlanan Abdullah Kılıç’ın yazısıdır [24]:
“Musevi kökenli Türk vatandaşların dostluğundan memnun çok insan vardır. Tarihten gelen ortak acı ve sevinçlerimiz de vardır. Bugün "VAR-DI" demenin arefesine gelmiş bulunuyoruz. Ya üstüne 'çizik' atacağız bu dostluğun.. Ya da bıraktığımız yerden buruk da olsa devam edeceğiz yola.. [...] Dünya medyasında da yer alan "Kuzey Irak'ta Türkiye aleyhine İsrail Oyunu"nun hiç oynanmadığını kanıtlamak Tel-Aviv'e düşüyor. [...] Museviler'i resmen ve alenen düşman ilan etmemek için son avanslarımızı kullanıyoruz.” [23]

“Zaten bunlar peygamber ve din katilleri olarak tescilli bir güruhtur. Demişler ki: “Savaşta kadın ve çocukları da öldürmek Tevrat’ın emridir çünkü siz bunu yapmazsanız İsrail’de ölecek kadın ve çocukların yüzüne bakamazsınız.” İste bu kitapları bunlar da din adamı! Gelelim bize; yıllardır İspanya’dan gemilerle bu Yahudileri ülkemize getirerek bunları ölümden kurtardığımızı söyleriz. Yıl dönümlerinde de bunların ileri gelenleri ağzımıza birer parmak bal çalarlar. Sonra ne yaparlar? Her türlü melaneti yaparlar. Beş yüz yıldır bitleri kanlandıktan sonra daima yaptıkları gibi. Ben şahsen artık bunu enayiliğimiz olarak görüyorum. Derim ki vakit varken usul usul yürüseler iyi olur. Diğer bir husus da, bende oluşmuş olan Hitler antipatisi giderek değişiyor. Bu adamın çılgına dönmesindeki sebepleri yeniden araştırıp öyle bir değerlendirme yapmak gerekir. Neticede, ‘Bir kelbi bir kelbe tutturur İlah…’

Şimdi bu değişen ve sabitlenen duygularla bir Yahudi ile ayni mekânı paylaşmamaya azami dikkat ve hassasiyet göstereceğim. Hiçbir Yahudi’ye bir başka ihtiyaç sahibi mahlûk varken yardim etmeyeceğim. Bilerek bir Yahudi’nin para kazanmasına alet olmayacağım. Önüme gelen her Yahudi’ye bu zilletle yaşamanın nasıl bir rezillik olduğunu soracağım…” [24]
Bir başka örnek de; Mine Alpay Gün’ün, Millî Gazete’de 30 Ocak 2009 tarihinde “Yahudi ile Uğraşan Abad Olamaz.” başlığıyla yayınlanan yazısıdır. Terhis olduktan sonra bir de 18 ay Yirmi Kur'a nafıa askerliği yapmış; üzerine borç harç alarak servetinin yarısı kadar Varlık Vergisi ödemiş olan [25] Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı merhum Vitali Hakko tarafından kurulan ve oğlu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Cem Hakko tarafından idare edilen Vakko mağazalarından eşarp alanlara, “İsrail” malları boykotunu ihlal ettikleri için içerlediğini anlattığı yazısında, Gün, Yahudilerin bu boykot sebebiyle ülkede darbe düzenletebileceklerini de ima etmekteydi:
“Şimdi en modern liselerde bile İsrail mallarını protesto afişleri duvarlara asılmakta. “Her kuruş kardeşlerimize bir kurşun olmasın” kampanyasını bir ihtilalle ödemeyelim kaygısını duymuyor muyuz, sanıyorsunuz. Fatih’te Vakko eşarplarını satın alan başörtülü kadınlara kampanyaya destek vermedikleri için, kaş çatıp surat astım, ama acaba onlar da olası bir Yahudi öfkesinden sakınmak için mi almakta idiler o eşarpları...” [26]
ABD Dışişleri Bakanlığı da, antisemitizm tanımında “İsrail'in politika ve uygulamalarının meşru eleştirisi ile antisemit yorumların ayırt edilmesi, önemli konulardandır. İsrail'in şeytanlaştırılması, İsrail liderlerinin Nazi liderleriyle kıyaslama yoluyla veya Nazi sembolleri kullanılarak yerilmesi, ihtilaflı bir konudaki politikaların meşru eleştirisinden ziyade, antisemit bir eğilimin göstergesidir” [27] demektedir. Ali Bulaç'ın Zaman'daki [28] ve Gülşen Evren'in Taraf'taki [29] yazıları buna örnektir:
“1,5 milyon Filistinlinin yaşadığı Gazze[...]’de Nazilerinkini geride bırakan bir temerküz kampı söz konusu.” [28]
“Adorno [...] Auschwitz'de kurban olanların bugün cellat olduğunu görseydi ne hissederdi acaba? [...] En büyük zalimlerin, kafası kesilmemiş mazlumlar arasından çıkacağını [...] kanıtlar mahiyette, İsrail, fütursuzca, insafsızca zulümlerine devam ediyor.” [29]
Oysa, 1958'e kadar soykırımdan kurtulan 908,500 Yahudi'nin yüzde 40'ı İsrail'e göç ederek [30] ülkedeki Yahudi nüfusun yüzde 18'ini oluşturmuşlardı. [31] Aynı dönemde, Arap ülkelerinden bunun iki katından fazla Yahudi zulüm ve katliamlarla göçe zorlanmış veya tüm varlıklarına el konularak tehcir edilmiş ve büyük kısmı İsrail'e yerleşmişti. [32]

Özetle, Erkam Tufan Aytav’ın da belirttiği gibi, İsrail'i eleştireceğim derken antisemitizme savrulmak kimsenin bağışık olmadığı, oldukça kolay bir durumdu:
"İsrail = Yahudi gibi bir denkleme ulaşmak büyük bir yanlıştır [...] Antisemit histerinin kaynağında da bu eşitleme mantığı yatmaktadır. [...] İsrail düşmanlığı gibi tarihsel olarak çok daha yeni bir ideolojik duruşla Yahudi düşmanlığı gibi binlerce yıllık bir ideolojik duruş arasında [kalanlar] ister istemez daha güçlü kökleri olan Yahudi düşmanlığına savrulmaktadırlar." [33]

Bu yazı dizisinin diğer makaleleri

Hakkımız olmayan tek şey unutmaktır… 22 Aralık 2009 Salı http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2009/12/hakkmz-olmayan-tek-sey-unutmaktr.html

Allah Aşkına, Nedir Bu Antisemitizm, Bilen Var mı? 25 Aralık 2009 Cuma http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2009/12/allah-askna-nedir-bu-antisemitizm-bilen.html

Büyüklere Masallar: Türkiye’de Antisemitizm Yoktur 01 Ocak 2010 Cuma http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/01/buyuklere-masallar-turkiyede.html

Kırılma Noktası 1: Sol Liberal-İslami İttifak 08 Ocak 2010 Cuma http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/01/krlma-noktas-1-sol-liberal-islami.html

"Salkım Hanım'ın Taneleri" mi, "Yahudi'nin Adı Yok" mu? 18 Ocak 2010 Pazartesi http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/01/salkm-hanmn-taneleri-mi-yahudinin-ad.html

Bilimin Yüzümüze Tuttuğu Ayna 25 Ocak 2010 Pazartesi http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/01/bilimin-yuzumuze-tuttugu-ayna.html

Kırılma Noktası 2: Dökme Kurşun Harekatı 22 Mart 2010 Pazartesi http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/03/krlma-noktas-2-dokme-kursun-harekat.html

Mazluma da Zalime de (Şahide de) Kimlik Sormamak 22 Mart 2010 Pazartesi http://ozgurlukcudemokrasi.blogspot.com/2010/03/mazluma-da-zalime-de-sahide-de-kimlik.html


Kaynakça
  1. Necromancer. Anti-semitizm mi, İslam düşmanlığı mı? turkeyforum.com. 2 Ağustos 2006. http://www.turkeyforum.com/satforum/showthread.php?t=215540
  2. Kıvanç, Ümit. Politik Doğruluk Hakikate Karşı. Birikim. Sayı 186:31-43, Ekim 2004.
  3. Şahin, Davut. Anti/Semitizm (Yahudi düşmanlığı). Yeni Asya. 10 Ocak 2007. http://www.yeniasya.com.tr/2007/01/10/yazarlar/dsahin.htm
  4. Erdoğan, Mustafa. Ergenekon ve medya: Biraz dikkat. Star. 8 Ağustos 2009. http://www.stargazete.com/gazete/yazar/mustafa-erdogan/ergenekon-ve-medya-biraz-dikkat-haber-206339.htm
  5. Voniati, Christiana. Chomsky on Gaza. Counter Currents. 16 Şubat 2009. http://www.countercurrents.org/voniati160209.htm
  6. Tutu, Desmond. Apartheid in the Holy Land. The Guardian. 25 Nisan 2002. http://www.guardian.co.uk/world/2002/apr/29/comment
  7. Hür, Ayşe. Küreselleşen Anti-Semitizm ve Türkiye. Birikim. 18 Ekim 2005. http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=62
  8. Yeşil, Kamil. Ey Yahudi! Millî Gazete. 5 Ocak 2009. http://www.milligazete.com.tr/makale/ey-yahudi-109712.htm
  9. Mert, Nuray. İsyanın Ahlakı. Radikal. 3 Ağustos 2006. http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=194735
  10. Oral Çalışlar: Yalçın Küçük'ün Babası Fransız İşbirlikçisiydi... medyatava.net. 14 Haziran 2004. http://www.medyatava.net/haber.asp?id=13764
  11. Özkök, Ertuğrul. Evet ben bir Sabetayistim. Hürriyet. 8 Haziran 2005. http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=325593&yazarid=10
  12. İsrail’i Kahret Ya Rab. Anadolu’da Vakit. 29 Aralık 2008
  13. Demir, Ayhan. Katil İsrail, yeryüzünden defol! Milli Gazete. 6 Ocak 2009 http://www.milligazete.com.tr/makale/katil-israil-yeryuzunden-defol-109833.htm
  14. Atilhan, Cevad Rıfat. Türkoğlu Düşmanını Tanı. Bütün Eserleri 3. [5. Basım] İstanbul: Sinan Yayınevi, 303 sayfa, 1996. ISBN : 975-8005-11. http://www.otukenim.net/Turkoglu/index.htm]
  15. Karakoç, Abdurrahim. Bak şu müftülüğün yaptığına. Anadolu’da Vakit. 30 Aralık 2008. http://www.habervaktim.com/yazar/10255/bak_su_muftulugun_yaptigina.html
  16. İsrail Nazi Ruhuna Esir. Birgün. 7 Ocak 2009. http://www.birgun.net/world_index.php?news_code=1231324933&day=07&month=01&year=2009
  17. Latest Population Figures for Israel. Jewish Virtual Library. 2009. http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/Society_&_Culture/demtoc.html
  18. Albayrak, Hakan. Nazi benzetmesi niye rahatsız etti? Yeni Şafak. 10 Ocak 2009. http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=10.01.2009&y=HakanAlbayrak
  19. Kekeç, Ahmet. Gazze değil Auschwitz. Star, 31 Aralık 2008. http://www.stargazete.com/gazete/yazar/ahmet-kekec/gazze-degil-auschwitz-158943.htm
  20. Babaoğlu, Haşmet. Schindler'in Listesi'nde Gazzeli Çocuklar! Sabah. 5 Ocak 2009. http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/babaoglu/2009/01/05/Schindler_in_Listesi_nde_Gazzeli_cocuklar
  21. Aktaş, Cihan. Her kayıttan şarttan muaf İsrail. Taraf. 19 Ocak 2009. http://www.taraf.com.tr/makale/3619.htm
  22. Ateş, Toktamış. İsrail'in hakkı. Bugün. 20 Temmuz 2006. http://www.wardom.org/toktamis-ates-t77697.html
  23. Süter, Şakir. Museviler'e son avans. Akşam. 24 Haziran 2004. http://arsiv.aksam.com.tr/arsiv/aksam/2004/06/24/yazarlar/yazarlar16.html
  24. Abdullah Kılıç, “Dikkat! Dikkat!.. Ey DevletlülerÖnce Vatan. 26 Temmuz 2006. http://www.oncevatan.com.tr/Detay.asp?yazar=12&yz=8642
  25. Altan, Ertan. Vitali Hakko'nun Yazılmayan Hikayesi. Yeni Şafak. 16 Aralık 2007. http://yenisafak.com.tr/Pazar/Default.aspx?t=16.12.2007&c=29&i=87763
  26. Gün, Mine Alpay. Yahudi ile uğraşan abad olamaz. Millî Gazete. 30 Ocak 2009. http://www.milligazete.com.tr/makale/yahudi-ile-ugrasan-abad-olamaz-112849.htm
  27. US Department of State Bureau of Democracy, Human Rights, and Labor. Report on Global Anti-Semitism. US Department of State sitesi. 5 Ocak 2005. http://www.state.gov/g/drl/rls/40258.htm
  28. Bulaç, Ali. İsrail!. Zaman. 29 Aralık 2008. http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=789396&title=israil
  29. Gülşen, Evren. Auschwitz'in kurbanları, görüyor musunuz? Taraf. 29 Aralık 2008. http://www.taraf.com.tr/haber/24564.htm
  30. Pfeffer, Anshel. Haifa University: Shoah survivors in Israel happy. The Jewish Community Online. 22 Nisan 2009. http://www.thejc.com/news/israel-news/haifa-university-shoah-survivors-israel-happy
  31. Yablonka, Hana. Survivors of the Holocaust: Israel after the War. New York: New York University Press. 337 sayfa. 1 Mart 1999. ISBN-13: 978-0814796924
  32. Aharoni¸ Ada. The Forced Migration of Jews from Arab Countries. Historical Society of Jews. Erişim Tarihi: 4 Ekim 2009. http://www.hsje.org/forcedmigration.htm
  33. Aytav, Erkam Tufan. Yahudi Düşmanlığı ve Türkiye. Haber7. 4 Şubat 2009. http://www.haber7.com/haber/20090204/Yahudi-dusmanligi-ve-Turkiye.php

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder